KİBİRLİ SİYASETTEKİ SİYASİLER!…
Şu “kibir” illeti var ya!.. Ne melem bir şey.. Kişiyi “benlik” kaybına uğratıyor… Hele ki ruhundaki öfke hakimiyeti onu daha bir vahşileştiriyor.. Bir de, çekemezlik varsa; saldırganlıkta, “iftira” atmakta üstüne yok!.. Ahde vefanın da, fakiri olmuşsa, kim tutar misali.. Denir ya, “kerameti kendinden menkul” bir hale dönüyor…
***
Vaziyet der demez toplum için, bulunduğu camia için, “ah ki ah” dedirtir.. Çünkü, varlık derecesi tıpkı “güneşten haberi olmayan buz” misali halini alıyor.. Eridikçe de; aklını geride bırakan “o sinsi ruhun” öfke mekanizması ön planda işlem görmeye başlıyor ki, önüne gelene salya akıtıyor… Her ağzını açtığında da, “köpükler saçarak, tehditler, küfürler dökülür* kirli kelimelerinde!.…
***
Ne hazindir ki, ülkenin siyasi arenasının hal-i durumu bu minvalde.. Hem yerel düzeyde, hem genelde.. Ve giderek “çok biriktiler” bunlar.. Yüksek dozajlı “sesleri” çıkıyor her kulvarda.. İktidarın da, muhalefetin de trendi aynı.. Kibrin, kifayetsizliğin, ezikliğin, sahteliğin, zorbalığın sesi belki her biri ayrı tondan ama hepsi yüksek volümden halkın kulaklarını, rahatsız edici şekilde çınlatıyor… Birbirlerini duymadıkları gibi dokunabilme gayreti içerisinde olsalar da sürekli hizipleşme, cebelleşme içerisindedirler…
***
Solunan hava oluşturulan atmosfer zifiri bir karanlığın tünelini oluşturuyor bulundukları kulvarda!.. Ki tünele giren, ne gözü gözleri, ne gönlü gönülleri, ne zihni zihinleri görmediği gibi, sürekli puslu havanın etkisiyle; itici ve kavgacı, buldozer misali önüne gelene kadar kendi alanında yıkımla meşgul oluyor.. Etkisi ve tepkisi nedir ona bakmıyor.. “Neyi yıktım, neyi onardım” umurunda olmadığı gibi girdiği sokaktaki ahalinin ahu-eninlerine kulak vermediği gibi; yıkıma yeni yıkımlar ekliyor…
***
En masumane durumu, aklı selim anlatımı, meramın ifadesine bile tahammül etmediği gibi; sürekli kulakları sağır eden, zihinleri mefluç kılan, gönülleri daraltan yüz ve ifadeyle, bencilliğini kibriyle inşa ediyor… Kim haklı, kim haksız, kim doğru, gerçekçi, kim iftiracı, kim yalancı, kim hilebaz, sormuyor, doğruluk terazisine almadan, “kendisine” has, kanaat oluşturuyor.. Öfkenin, kibrin, zorbaca dayatmaların körüğünü de elinden bırakmıyor; zayıf görene buca ediyor…
***
Yani, siyasetin ve siyasilerin, en tepeden en aşağıdaki kişiye kadar, kibir onların ruh halinde “öfkeyi” sistematik bir mekanizmaya dönüştürmüş.. Ki, “soruna çare” bulmaktan daha çok, sorunu nasıl katlamalı sorun haline getirebilme noktasında, marjinal bir çözümsüzlüğü dikte ediyor.. Ne milli ne de yerli bir amacı olmadığı gibi, çaresiz ortama çöreklenmiş çaresizliğini örtbas etme adına da, “ üstünler üstünü” olmanın argümanlarını kendince kullanıyor..
**
Bunu da, “sesine” duyarsız kaldığı sokaktaki olumsuzları, “kandırıcı, aldatıcı” bukalemun karakteriyle, elde ederek servis ediyor.. Kendiyle eşit kişilere sorunu mülahaza etmediği gibi, bulunduğu ortama bile tahammül etmiyor.. Başkalarının kendilerine fazla yaklaşmasına izin vermiyor.. Ama bulunduğu her ortamda da, herkesten saygı bekliyor.. Almadığı takdirde de, “zeytinyağı” gibi su yüzüne çıkıyor; “gördünüz mü” diyerek…
***
Malum, siyasetin “güvensizi” hassasiyet yoksunudur.. İşte bu iki karekteri ruhunda işletenler başkalarına güvenmekte zorlandıkları gibi, yanlarında görüntü vermezler.. Hem kendilerine hem çevrelerine ırak kalırlar.. İçinde hakikatten zerre-i miskal eser olmadığı için, insani ve vicdani duygusunda iz, bir koku, bir mana, rahmet beyanı söz konusu olmaz.. Agresif..
****
Özü itibariyle, siyasetin ve siyasilerin hal-i hazırda en çok muhtaç oldukları, damarlarında akacak olan kanın “hakikati” icra etmesidir.. Ama maalesef… Tepeden bakan, bencil, burnu havalı, bilgiçlik taslayan, ağzından çıkanı kulağı duymayan, yaşadıklarını ve yaşattıklarını “kendinden başkasının” bilmediğini sanan gafletin içerisinde; değerlerden uzak, ahlaki kimliği “akçeye” yem eden, bir anlayışın hükümranlığı ülkede cereyan ediyor…
***
Özetle, iktidar da, muhalefette, tepeden tırnağa dünyanın ve ülkenin “hal-i pür melaline” odaklanıp, kibirden, hasetten, bencillik ruhundan arınıp, basireti üstün kılan, sadece ve sadece milletin ve ülkenin “hakikatlerine” odaklanmaları gerekir.. Aksi takdirde, kibirlerinin yarattığı zaafiyetler zinciri içerisindeki siyasetleri, ülkeye istiklali, istikbali ve istikrarı kaybettirecektir.. Sizce…
***
MAŞALLAH…
Be nezer diyelim.. “Ciğer Kebabı” Diyarbakır’a özgü “coğrafi işaret tescilini” aldı.. Dün bunu kutlamak adına, tarihi On Gözlü köprüde “ciğer keyfi” yapıldı..
***
Neyse; bu tescille ciğer sahibi noktasında, asıl kimliğine kavuştu.. Artık kimse üzerinde; tartışmalı mülahazalarda bulunamaz..
***
Ha burada, denilene göre 21 metrelik bir set kurulmuş, mangallar yakılmış, 1 ton ciğer tüketilmiş.. Afiyet olsun diyelim.. Diyarbakır’ın 48’inci tescilli ürünü için; ciğerim feda..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Temiz kalbin affı geçmişi değil, ama geleceği değiştirir…
***
HAYIRLI CUMALAR