KİMİ DÖVERSİNİZ?!

 

Sizi bilmem!..

Ama bildiğim; "en rahat" dövülecek bir kesim var..

Kim mi demeyin?

Elbette ki, "doktorlar!"

Elbette ki, "sağlık" çalışanları?

Özellikle de; "acil servisteki" doktorlar..

İlk yardıma koşan; 112 personeli..

Öyle ya..

İster döv...

İster söv...

Hasta dövüyor...

Hasta yakını dövüyor...

Hemşiresi dövüyor...

Hastanenin güvenlik görevlisi dahi; dövüyor!..

Bıçaklıyor..

Yumrukluyor..

Silahla ateş ediyor..

Yani; gelen-gidenin "boks torbası" gibi..!

İşte bu kervana; "öğretmen de" dahil oldu...

Yani; "en rahat" ulaşılarak dövülen kişi doktor...

Stres topu...

Stres boksu gibi..!

Maşallahları var...

***

Eee...

Ceza-i müeyyidesi de; "olabilir" olunca; kim durur?..

Kim kime?..

Doktor "dövüldüğüyle…"

Yaralanmasıyla...

Hatta öldürülmesiyle kalıyor...

Döven de...

Vuran da...

Hatta öldüren bile "keyfiyetiyle" hüküm sürüyor...

Gören de; "oh be, ne deşarj edici?" diyor..

Ne ülke ama!

***

İşte Dicle Üniversitesi'nde dövülen asistan doktor..

Mustafa Esen..

Darp edilen, yüzü yamultulan "doktorlar" silsilesine katıldı..

Hem de "poliklinikte.."

Hasta muayene ederken..

Muayene ettiği hasta tarafından; "bu nasıl muayene!!" denilerek dövülüyor.

Peki, döven-tartaklayan kim?

Hastanın bizatihi kendisi…

Diyeceksiniz ki olabilir..

Ama o hasta, sıradan bir hasta değil..

Eli öpülesi mesleği icra eden biri..

Yani bir eğitimci..

Yani bir öğretmen..

Yani "o doktoru", doktor olma yolunda yetiştiren ilk kişi!

Yarınlarının neslinin; "tohumunu" yetiştiren..

Şimdi; "Sen de mi brütüs?" dediniz..

Evet, aynen de öyle..

Ülkenin hal-i pür melali; "tepeden tırnağa" bozuk..

Çünkü travmatik" bir ruh hali var.

Kimin gücü kime yeterse!

***

İşte, İstanbul'da özel hastanede öldürülen doktor…

Dr. Fikret Hacıosman..

Öldüren, hastası ve psikoloji tedavisi gören biri..

Doktorlar ayakta..

Her yerde tepki ve eylemler var..

Peki, sadra şifa mı?

Soruna çözüm getirilecek mi?

Sanmam..

Bir hafta sonra herkes unutur?

Ki fail de "psikolojik" raporu var diye bir süre sonra salı verilecek..

Nitekim onun gibi; binlerce var…

Raporlu…

Ama halk arasında; "pimi çekilmiş" bomba gibi…

***

Bakınız yıllardır doktorlarla ilgili; "sağlıkta şiddet" deniliyor..

Ölenler..

Sakat kalanlar..

Mesleği bırakan onlarca doktor!

Ki ben kaç yazı yazdım..

Kaç dövülen, yaralanan hekimi burada konu ettim; bilemez haldeyim!..

Değişen bir şey yok..

Her seferinde; “siyasal iktidar!”

Sağlık Bakanlığı..

İlgili mekanizmalar; "çığırtkanlık" yapar, naralar atar...

Sendikalar da..

Meslek odaları da..

"Bu işe çözüm..

Bu şiddete son" diye; sokaklara dökülürler...

Ne hikmetse; somut bir eylem, somut bir çözüm gelmez!?

Yasa deniliyor..

Yasalar deniliyor..

Kanun, nizam deniliyor…

Hükümler diye söylenip-duruluyor.?

Amma velâkin iş hep "havanda su dövmeden" öteye gitmiyor.

Herkes yediğiyle kalıyor..

Herkes ölümüyle kalıyor..

***

OKUR NE DİYOR?

Affa ilişkin..

Diyor ki…

Partiler "Af isterken" kimi düşünüyorlar?

Gerçekten "içerdekileri mi" düşünüyorlar?

Başka bir ifadeyle…

"İnsanları mı" düşünüyorlar?

Eğer ki "insanları.."

Eğer ki toplumsal bütünlüğü.

Eğer ki "barışı ve kardeşliği" düşünüyorlarsa!

Peki…

"Dışarıdakileri de" düşünmeleri gerekmez mi?

Cezaevlerini boşaltmak…

Suçluyu serbest bırakmak..

Ya da; "affettim" herkes serbest demek; "kolay!"

Ya; "yarın!"

İşte o yarın; "hiç de" hayırlı bir zaman içermez!

***

KAYYUM SÖZÜNDE DURMADI!

Yerel gazetemiz manşet atmış…

Büyükşehir belediyesi Kayyumu için…

Cumali Atilla…

"Kayyum sözünde durmadı!"

Konu;

Hafif Raylı Sistem…

Yani; “raylı sistem neden yapılmadı?” diye soruluyor..

İyi de..

Günaydın..

Yeni mi; uyandınız?

İki yıldır söylüyoruz..

Ki diye diye dilimizde tüy bitti..

Dinletemedik..

Biz bunu derken atılan manşetler vardı…

Tekzip edercesine...

Kayyum; "yapacak" diye!

Garip bir hal…

İki yıl geçtikten sonra farkına varılması da bir aşama…

Doğruyu görmek!

Ama iş öyle mi?

İşte orası "muamma!.?"

Acabalık var..

***

DİLİPAK NE DİYOR?

Çok şey söylüyor!

Ama anlayana…

Tabii ki "söylemin" zamanlamasını da çözebilen!

Dünkü yazısı..

Başlık; “bez eskiden, eskiden!”

Yazının girişi..

“Biz eskiden Hz. Ömer'i örnek alır, onu anlatırdık..

Sahi şimdi, ne oldu bize?

Feeyne tezhebun!

Bu gidiş nereye?

Sakın o ihtirasla, istediğimiz servet ve iktidar sizi(bizi gazap vadisine savurmasın!"

Özetle!

Abdurrahman Dilipak'ın; "meramını" aktaran bir satır!

Derler ya; "arife tarif gerekmez!"

Aynen de öyle..

Maalesef!

Zamanın işleyişi ve aktörleri; "gazap vadisine" doğru ilerliyor..

Aman ha!..

Bilinmelidir ki…

"Hakk'ın hatırı, halkın hatırından da üstündür!"

***

DÜŞÜNÜN..

Evet..

Düşünün.. Ve empati yapın..

28 Şubat mağdurları…

Sizi;

Gözaltına alan polis FETÖ'cü…

Sorgulayan FETÖ'cü..

Emniyetteki ifadenizi düzenleyen FETÖ'cü…

Nöbetçi Savcı FETÖ'cü..

Nöbetçi Mahkeme FETÖ'cü..

Yargılandığınız Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı..

Hakimler..

Ve iddia makamı Savcı..

Hepsi; yekunuyla heyet FETÖ'cü..

Verilen ceza hükmünü onaylayan Yargıtay'daki daire üyeleri de "FETÖ'cü"…

Şimdi deyin; "adil bir yargılama…"

Ya da hukukun üstünlüğü vaki olmuş mudur?

Sizin; "karşıt" bir siyasi düşünce içerisinde olduğunuzu da düşünerek!..

İşte onun için; 28 Şubat süreci "tüm darbelerden" daha yıkıcı olmuştur..

Geçmişin sorgulaması..

Geçmişteki mağduriyetin telafisi gerekli!

Sizce?

***

SUZAN SUZİ!

Diyarbakır'ın..

Kırklar dağıyla özdeşleşen..

İnancın..

Ve aşkın sınır tanımazlığında; "efsaneleşen!!"

Tarihte bütünleşen; bir türkü Suzan Suzi!

Artık; "film" oluyor..

Beyaz Perde'ye alınıyor..

Çekimlerine başlandı..

Gazi köşkü..

Sur'lar..

Burçlar..

Hevsel..

Ongözlü köprü..

Gazi köşkü..

Erdebil köşkü..

Ve özgürlüğüne kavuşan, beton yığından kurtulan Kırklar dağı..

Ki, türkünün yakıldığı yer..

Filmin sahnelerine mekân olacak…

Bedri Aysel'i hem yönetmen..

Hem de filimde; "akil" adam!…

Kültür bakanlığı destekli..

Umarım..

Türkü'nün hikayesine..

Diyarbakır'ın değerlerine.

Ve tarihin "efsane" anlatımına uygunluk arz eder..

Haydi hayırlısı!