Kin ve öfkeyi “körükleyen” dilbazlar!
Entrikalı,
Bir sürecin “fırtınasındayız’!
Aklıselim düşünen,
Ya da olup-bitene anlam verene aşk olsun!
Evde,
İş hayatında,
Çarşıda-pazarda,
Velhasıl,
Yaşamın ‘nefes” aldığı her alanda; “şiddet” birinci mesele.
***
Hız kesiyor.
Ama ne hikmetse;
Herkes “meselede” allame-i cihan kesilmiş vaziyette.
Öylesine,
“Ukala’ dil kullanan var ki, “maazallah”.
“Böl-parçala, yut”.
“Ya da ateşi körükle.”
Öyle zehir kusuyorlar ki
Tek çözüm,
Tek strateji,
Yapılması gereken mücadele “bu olmalı” diyor “zihin” bunakları.
***
Hele bir de;
“Çakma”,
Sosyalist, Liberal ve Demokratlar var ki.
Hadiseyi bir bütünlük içerisinde “ortaya” koymaları gerekirken.
İktidara,
Ya da nemalandıkları siyasi akıma “eleştiri” getirmemek!
Veyahut,
Doğma-büyüme “kindar” oldukları düşünceyi “yermek” için...
Meseleyi;
Hep “başka” cenderenin içerisine çekip, “hakikatin” üzerine şal çekiyorlar.
***
Hafta sonu;
Televizyonda, “şiddet ve terör” odaklı siyasi program var.
Konukların,
Ekseriyeti de, “eski” siyasetçi.
Ve bir kaç da; “çakma” diyebileceğimim, “demokrat-liberal ve sosyalist” var.
Hayli kalabalıklar.
Bildik isimler.
Ses tonları,
Karşılıklı “restleşmeler”
Ağızlarından dökülen; “sözcükler var ki”, mide bulandırıcı.
***
İsimlerini vermeyeceğim.
Ama;
“Arif” olan anlar sözüyle, kimlerden bahsettiğimi, çakarsınız.
Çünkü,
“Çukur” fikr-i kimliğe sahip olanlar, “kanal” gezginleri.
“Her gece”,
Şu meyhane senin misali, “reyting” fırsatçılığıyla, gezinip duruyorlar.
“İkiyüzlüler”
Sabah söylediklerini, akşam ki programda inkâr ederler.
Diğer gün; “yeni bir stratejiyle” çözüm kahramanı kesilirler.
***
Bazen,
Daha aşırıya giderek, “kendilerine” göre, film senaryosu yazarlar...
İzliyorum,
Şemdinli’den,
Beytüşşebap’tan,
Bingöl’deki çifte saldırıdan,
Diğer yönde, “PKK’lılara” yönelik operasyonlar.
Güneydoğu’da,
Yaşanan 30 yıllık süreç içerisindeki “insanlık dışı” mezalimler.
Faili meçhul cinayet ve kayıplar.
İşkenceler.
Köy boşaltmalar.
Potansiyel suçlu görme ahlaksızlığı.
Velhasıl.
Öylesine,
“Cephe” stratejisi kesiliyorlar ki.
Dersin ki,
50 yıllık “Asker”,
30 yıllık da, dağda elinde silah olan “gerilla’.
Peki, çözüm, “işte o yok”.
Burada; “Åkil” vasfı devre dışı kalıyor!
***
Şu sıralar sıkça telaffuz etiğimiz bir deyim var; “Barış dili”.
Siyasetin,
Düşünenin,
Sivilin,
Çalışanın ve bizlerin; “ağzında” olup-bitene söyleniyoruz; “barış dili!”.
Bahsettiklerim de, “bu deyime” dem vuruyorlar.
***
Sormak istiyorum.
Tabi ki,
Her kesime ithaf olunur diyerek, söylemek istiyorum.
Siz;
Bir yandan barışı istediğinizi söyleyeceksiniz.
Diğer yandan;
Hangi taraf olursa olsun.
İster siyasal iktidar,
İster muhalefet,
İster, 30 yılda buyana yaşana gelen “çatışmalı” ortamın tüm aktörleri olsun.
“Barışa”,
İvme getirici hamlesini, görmezden geleceksin.
Ve diyeceksin ki;
O kötü niyetli,
Faşist, ırkçı, şoven, katil ve barış sevmez!
“Telkinin”,
En ukala ifadelerini kullanacaksın.
***
Olur mu;
Şimdi “barış dili” ve barışa, gelin deme güvenirliği.
Olmaz.
Bir adım daha ilerisi.
Savaşan,
Taraflardan birini de sürekli diğeri hakkında; “kin ve nefretle’ körükleyeceksin.
İyi niyetle,
Atılan adımları dahi görmezden gelip “kötü niyetin” işareti olarak, görüp-okuyacaksın.
Dahası;
Tarafları “bir bütünlük” içerisinde, “kaynayan” kazana atacaksın.
Hepsi tu kaka misali...
Tabiri caizse;
“Birbirinizi yiyip-bitirin” diyeceksin.
Sonra da; “barış sağlansın, barış dili kullanılsın” diyeceksin.
Olur mu?
Ne mümkün, olmaz!
***
Sonuç itibariyle;
Konuşan, yazan-çizen.
Ve siyaset üreten,
Özellikle,
Milli İradenin “temsiliyetine” sahip olan,
Davanın muhataplığını üstlenen.
Her kim ise;
Eğer hakikaten samimiyetle “barış” isteniyorsa.
Gerçekten;
Ölen, öldüren, öldürülen “insanların’ acılarını hissediyorsa.
“Ateş düştüğü yeri değil” tüm yürekleri yakıyor diyorsa.
Önce.
Ama ilk önce; “halisane bir dil” kullanması gerekir.
O dilde;
İnsanı dil olmalı,
Gönül dil olmalı,
Samimi dil olmalı,
Hakkaniyet dili olmalı.
Ki bu dil “egemen” olmalı ki; “saldırganlığı” alt edebilsin.
***
İşte o zaman;
Kanalların siyasi programlarında,
Köşe işgalcileri,
Yazıp-çizme becerirliğinde,
Siyasi kimlik vasfında,
Üstlendiğin davanın inancıyla; “barış iradesine” tercüman olunabilinir.
Yoksa;
Şuan ki hal-i vaziyet tüm taraflarca olduğu gibi.
Kanal işgalcilerinin yaptığı “ateşi körüklemedir, su yerine benzinle” müdahaledir.
Benim bildiğim “barış” dili bu ikmalle var olamaz!
Biliyorum
Bazıları “seve seve olmazsa, döve döve olur” der gibi bu fikre bakacaklar.
Sizce;
Hakikat neye işaret, kime hikmet.
Halis,
Bir düşünce ve dilden başka!
***
“Yuvarlak Masa mı?”
Duydum ki;
Diyarbakır’da “Medya ve Ermenistan Türkiye İlişkileri” konulu yuvarlak masa toplantısı yapılıyormuş.
İki gün sürecek.
Gaye; Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde “diyalog” kapsamının genişletmesi.
Organizatörler,
İstanbul, İzmir ve Ankara yerine.
“Diyarbakır” kapsam açısından en uygun yer olarak gördüklerini söylüyorlar.
Güzel.
Tabi ki niyet “hâsıl” ise.
***
Bir de; yerel medyadan “söz edilmiş”, diyalog noktasında.
Dün, gelen resme baktım.
Bizim mahalleden kimler var diye?
Tanıdık; “tek” bir kişi.
Başka da yok.
Zaten;
Bize gelen bir davet mektup-mail de yok.
Diğer arkadaşlarımıza da, gidilmiş değil.
Sanırım giden de; “hatıra” binaen gitmiştir.
Ne diyelim!
Sokak jargonuyla ifade edilen bir deyim var.
“Biz bize hayran, biz bize kurban.”
Kendin pişir, kendin ye!
Eee.
Biliyorum.
Diyeceksiniz ki; “sanki davet edilseydin, gidecek miydin ki?”
Bilmem.
Davet ettiler mi ki gideyim!