KİTAP FUARI
"Yazının Kadim Coğrafyasına Yolculuk."
Öyle ya; "Yazı. Ya da Yazmak. Ve onları bir arada tutmak".
Sıradan bir uğraş değil.
Çünkü "özünde" ve varlık dünyasında "düşünce" vardır.
Eee! Diyarbakır. Yani Amed.
Tarihi dokusunda; "Yazı ve düşünce" hep var olmuştur.
Kültürün, Edebin, Sanatın,
Ve yazımın "en leziz" sofrasına sahip.
Dün işte bu sofraya "tarihi" bir hamleyle ev sahipliği yaptı; Diyarbakır!
* * *
Evet!
Diyarbakır Kitap Fuarı açıldı.
Açılışına katılamadım, ama dün gezme fırsatım oldu.
Reyonlar bir hayli; "zengin"
Ülkenin önde gelen yayıncıları, kalem sahipleri, "yer" almış.
Fuar'ın önemli bir özelliği de;
"Kürt" Yazarların, Şiirlerin ve Kitapların sergileniyor olması.
Tarih ve üstadlar boşuna dememişlerdir;
"Dille kültür" arasındaki bağı; kimse koparamaz!
Çünkü "dil" var olduğu müddetçe kültür yaşar.
Kültür hayat bulduğu sürece "Dil" gelişir.
İkinci gün olması münasebetiyle fuarda trafik yoğundu.
Kimi meraktan, kimi de gerçek anlamda "o havayı" solumak.
Ve oradan bir şeyler "alabilmek" için ordaydı.
Güzel ve hoş bir ortam.
Özellikle de Diyarbakır için "büyük" bir kazanım.
* * *
Şöyle ki;
Diyarbakır ciddi manada "öz benliğine" doğru ilerlemektedir.
Artık bildik o "kan ve savaş" kelimeleri pek telaffuz edilmiyor.
Her ne kadar; bazen "reyting" düşmanı kanallar canlı yayınlarıyla "ortamı" geriyorsa da.
Diyarbakır artık; "değişim, gelişim" ve modern dokusuna kavuşuyor.
Yazmak, Yazabilmek Ve bir arada tutabilmek.
Bilginin ve kültürün "hazinesidir".
Doğrusu; Diyarbakır. Yani Mezopotamya’nın başkenti.
Bağrında onlarca medeniyeti "yeşertmiş" olan kadim kent.
Gül şehri; Diyarbakır.
* * *
Ne yazık ki;
Bu vasfını pek sahiplenmiş değil. Gözardı bonkörlüğüyle, hep ilgisiz bırakmıştır.
Fuarda bir dostum kulağıma fısıldadı.
Diyarbakır'da; "Kültür Merkezleri" açılıyor.
Neden; Diyarbakır'ın "yeşerttiği" köklü ağaçları olan Kültür ustalarının adı buralarda yaşatılmıyor.
Mesela; Cahit Sıtkı Tarancı,
Mesela; Mehmet Uzun.
Ya da; Ahmet Arif
Ne diyelim! Birilerinin bu önerimize "kulak" tıkamaması gerekir.
Çünkü o değerler "kolay" kök salmadı.
Beyinleri kolay "düşünce" üretmedi.
Kalemleri ve mürekkepleri "bir gecede" satırlar ifşa etmedi.
Onun için bu değerler "yaşatılmalı".
Sadece; "kitapların" ön kapaklarında yazılı isimle değil.
* * *
MUTLU'NUN VEDA YEMEĞİ
Ve önceki gece!
İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun veda yemeği vardı.
Sayın Mehmet Ali Altındağ ile sevgili dostum Yard. Doç. Dr. Mustafa Şenay Canoruç'la katıldık.
Malumunuz;
Mutlu'nun İstanbul Valiliğine atanmasıyla alakalı "düşüncelerimi" bir önceki yazımda dile getirmiştim.
Gidişinin sevinç ve hüzün içerdiğini.
Şöyle ki; Diyarbakır İstanbul'a vali yetiştirdiği için "gurur sevinci"
Mutlu'nun Diyarbakır'dan ayrılışı ise "Hüzün" verici.
Yani buruk bir duygu!
* * *
Veda yemeği her ne kadar "organizasyon" açısından beğeni almadıysa da; renkliydi.
Zaten geceyi konuşmayacağım.
Ne yedik, ne içtik, kim ne söyledi. Onlarla zihninizi yormayacağım.
Zaten bildik durum. Çünkü veda konuşmaları "aşağı-yukarı" benzerlik içerir.
Hüzün ihtiva eder.
Ama ben;
Mutlu'nun kendisi tarafından kaleme aldığı "Diyarbakır" isimli şiirini sizinle paylaşacağım.
Çünkü o şiirde;
Hem Diyarbakır. Hem Diyarbakır halkı, hem de Diyarbakır'a idareci olabilme vasfı yer almakta.
Şiirin yorumunu size bırakıyorum.
* * *
DİYARBAKIR
Sana seslenmek ve kucağında yaşamaktan duyduğum huzuru anlatmak geçti içimden bu gece sessizce
Aziz şehir, kutlu şehir, sevgi şehri, derken sana gül şehir deyi verdim yürekten
Korktum yine sevgimi anlatamamaktan, kifayetsiz kalan kelimelerin altında ezilip kalmaktan
Susmak ve seyre dalmak sessizce sevgiliyi belki en heyecanlısı bu idi.
Öyle yapmak ve susmak istiyorum. Büyüleyici güzelliğini bu bahar akşamında düşünmek istiyorum.
Cennet kokulu, gül yapraklarının arasında ruhum huzurla dolu. Gezmek istiyorum.
* * *
Ezan okunurken, en güzel makamlarda, sahabeye duayla temizlenmek istiyorum.
Tüm dinlerin ortak çağrısı, sevgi yankılanıyor ruhumda.
Sahabeye binlerce selam gece yarısında.
Yürürken tek başıma amid taşından parke sokaklarında.
Uzun bir mola, dört ayaklı minarede, nurlu ay ışığında.
Seni şehrin ortasında yükselten mimarın ruhuna Fatiha.
Var mı?
Senin gibi şaheser derken hayranlıkla.
Gece ilerlerken bir ılık rüzgârla kanatlanıyorum surlar üzerinde.
Mehtap ışıklarının en çekicisi ve seyri Dicle'de.
Nurdan bir ırmak serinletiyor yanan gönlümü.
Uçurmak istiyorum üstünde kanatsız bülbülümü.
* * *
Ak, ulu nehir akta bizi temizle
Aşkla doldur her kalbi tükenmez sevginle
Yüzlerce yıldır ayaklarını öptüğün on gözlü köprüde duruyorum.
Sevgi dolu kervanların geçişini izliyorum.
Surlarda kalbin önünde saatlerce durmak
Aşk dolu şehrin kalbinde tefekküre dalmak
Hayranım seni çizen mimarın sevgisine hayrannn
* * *
Uyan ey aziz şehir ruhunla yeniden uyan
Bilmiyor musun senin gibi bir başkası yok
Yaşat artık ruhunu buna ihtiyaç çok
Geçerken dört kapıdan uzun yılları saydım
Paşa konaklarında küllenen tarihe yandım
Affet bizi gül şehri, seni tutamadık
* * *
Gökte kayan yıldız gibi seyrine daldık
Her gece yalnız gezsem dar sokaklarında
Akıtsam gözyaşlarımı sessizce, kör kuyularında
Derin acılarını dindiremem üzgünüm, çaresiz
Yeni bir ümide ihtiyacım var olmuyor sensiz
Bize ümitsin, ümit ver, sevginle sar bizi
Sen gül şehrisin yeniden aç affet bizi