KORKU VE DEHŞET!

Öyle ya! Yeni bir haftanın ilk günündeyiz.
Tabi ki ağırlığı ve gündemi de hayli yoğun bir hafta olacak?
Hani derler ya 'Perşembe'nin gelişi, Çarşamba'dan bellidir' diye!
İşte o minvalde; hafta sonu trafik ciddi manada hareketliydi.
Özellikle yeni haftada olabilecekler noktasında 'ipuçları' veriyordu.
Öncelikle hadiselerin haftaya yansıma getirisine dahil olmadan önce bi parantez açmak istiyorum.
Çünkü mevzu bayatlayabilir.
Günün hareketli hadiselerini hafta içerisinde konuşabiliriz.
Malum! Cuma günü Diyarbakır'da 'uzun süreden' beri takip ettiğimiz.
Ve sizlerin de 'pür dikkat' çekildiğinizi sandığım önemli bir dava vardı.

***

'Güneydoğunun Faili Meçhul Cinayetler' davası.
Diğer adıyla; "Güneydoğunun Ergenekon’u'!
Dikkat ettiyseniz davayla alakalı Söz'ün manşetinde şöyle bir ifade vardı:
'Korku ve Dehşet'!
Albay Cemal Temizöz, Cizre Eski Belediye Başkanı ve Korucu başı Kamil Atak.
Ve PKK itirafçıları. 7 Sanıklı bir dava.
Dava önemli!
Bize göre; Ergenekon davasından ve 'gerçeğinden' daha öte.

***

Şöyle ki! 
Dava 'özü itibariyle' Güneydoğu'nun karanlık yüzünü aydınlatacak.
İşlenen yüzlerce faili meçhul cinayetler 'malum-bilinen' cinayetler olacak.
Ve tabi ki; sisli-puslu ve derin.
Kan ve gözyaşının hâkimiyet kazandığı dönemin 'gerçekleri' ortaya çıkacak.
İşte 'bu umut ve beklentiyle' dava önem arz ediyor.
Sonuç farklı bile olsa; genel beklenti bu yönde.
Ancak ne var ki; Ergenekon Terör Örgütü 'davasında' olduğu gibi 'bu davayla da' oynanıyor.
Ve 'güvensiz' bir yapı yaratılarak, sulandırılmak isteniliyor.
Tabi bu icraat 'korku ve baskıyla' işlem görüyor.

***

Nitekim 'Tanık' itirafçılardan ve Binzet'ten sonra Cuma günü 'iki tanık’ta ifade değiştirdi.
63 yaşındaki Asker Pökön ve eşi 54 yaşındaki Rabia Pökön. 1994'te öldürülen İbrahim Danış'la ilgili 'ifadelerini' geri çektiler.
Düşünün! Önce cinayetle alakalı dilekçe vererek; 'gördüklerini' anlatıyorlar.
Ve bilahare savcıya da; aynı şekilde ifade veriyorlar.
Ama ne var ki; günler ve aylar sonrasında. Dava açılıyor, yargılama başlıyor. Dahası Mahkeme karar aşamasına gelirken.
Yaşlı çift 'bizi yönlendirdiler, okuma yazmamız yok, bize imzalattılar, biz bir şey görmedik' diyerek ifadelerini geri çekiyor.
Bu 'geri adım' davaya nasıl bir etki ve atmosfer kazandıracak bilemiyorum. Pozitif mi, negatif mi?
Onu davanın sonucunda ve mahkemenin vereceği 'adil' kararın içeriğinde göreceğiz.

***

Lakin 'dava' genel konseptiyle şunu hissettiriyor.
'Güneydoğu Korku imparatorluğuyla' var olmak isteyen güçlerin alanı olarak kullanılmış.
Çünkü aynı davada yargılanan itirafçı Adam Yakın'ın mahkemede ifadeleri 'buna kanıt' niteliğinde.
İki farklı yüze ve düşünceye sahip!
Bir yüzü; PKK'daki faaliyetleri.
Diğer yüzü JİTEM'deki aktivitesi.
'Ben efsane gibi bi adamım. Genç Osman diye yetiştirdiler' diye böbürlenerek o dönemdeki PKK'lı olma yüzünü şöyle anlatıyor.
Ajanlıkla suçlanan bi çobanın kafasını kıl testeresiyle kestim. Silahlı çatışmalarda öldürdüğüm insanların kulaklarını kesip, kaynatıp, ardından tuzladım; ipe dizip tespih yaptım.  Köy köy dolaşıp tespihimi gösterdim. Yaptıklarımın haddi hesabı yoktur. Ben bunları inandığım değerler adına yaptım!"
Yani korku imparatorluğu yaratmak! İkinci yüzü PKK'dan gelip 'itirafçı' olup JİTEM safındaki faaliyeti.

***

Onlar da 'iddianamede' ardı ardına sıralanmış. Tıpkı 'tespih yaptığını iddia ettiği insan kulakları' gibi; 'işlenen faili meçhul cinayetler'!
Yani! Hadise ağır. Ağır olduğu kadar da; 'karanlık ve sisli'.
Çünkü 'karanlık bulutları' çok olan bir döneme ait.
Aydınlatılması için 'dava' bir kıvılcım olsa da; 'yarınların' aydınlık ve geçmişin 'kozmik adalarının' deşifresi.
'Devletin' iç bağırsağındaki kirliliklerin de ortaya dökülmesi anlamında; 'dava' önemli.
Ve demokrasinin 'güçlü' elidir.
Her ne kadar; birileri 'pişmiş aşa su katmaya kalkıyorsa da' nafile olsa gerek!

***

GAZETECİLER GÜNÜ!

Ha Buarada! Biz çalışan gazeteciler için dün 'anlamlı' bir gündü.
Çünkü 10 Ocak Çalışan Dünya Gazeteciler Günüydü.
Birçok çevreden, eş-dosttan tebrikler aldım; 'gününüz kutlu olsun' diye.
Öncelikle buradan kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Basın özgürlüğünün hala tartışma konusu olduğu. Güvence ve teminatının da 'zafiyetler' yaşandığı.
Yüzlerce 'meslek çalışanının' krizlerin ağında kapı önüne bırakıldığı. Ve 'baskılarla' tarafgirlik ağına çekildiği.
Kısacası; 'vahim' bir sürecin batağında 'ayakta' kalmaya çalışıldığı bir dönemde; sorulmak, hatırlanmak güzel.
Bu anlamlı günle alakalı dün sabah AK Parti İl Başkanı Abdulbaki Aksoy'la sabah kahvaltısındaydık.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinde. İl yönetimi ve İlçe Başkanları ile birlikte.
Kalabalık meslektaş grubu da hazırdı.

***

Kahvaltı ve günün 'anlam ve önemine' ilişkin fasıldan sonra; haber üretme babında Aksoy'a sorular yöneltildi.
Hani gelmişken 'eli boş' dönülmesin diye!
Sorular 'güncel ve Diyarbakır'ın, Güneydoğu'nun ve Ülkenin' gündemine yönelikti.
Seçici üç soru önemliydi. Zaten o da uzun uzadıya o sorulara odaklı cevaplar verdi.
Hukukçu olması münasebetiyle anlaşılırdı.
En önemlisi 'siyasi' üsluptan çok; 'var olanı' gizlemedi. Yani; net!

***

Birinci soru; KCK kapsamında gözaltına alınanlara 'kelepçe' vurulması. Ve sıkıyönetim dönemini hatırlatan 'tek sıraya' diziliş.
Aksoy; 'Şık ve Hukuki değil'! Bilinmelidir ki; 'Demokrasi herkes için lazım'!
Farklı bir anlayış ve farklı bir prosedür uygulanabilinirdi, ama neden uygulanmadı o araştırılıyor?
İkinci soru; Emine Ayna'nın 'Türkiye'nin Vesayetiyle' ilgili ifadesi?
Aksoy; 'El insaf. Biz Türkiye'de karanlık bir dönemi aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu bölgede 30 yıl boyunca çok karanlık işler oldu.
Biz geçmiş dönem siyasi iktidarların bu dönemine ışık tutuyoruz.
Eğer biz bu konuya el atmışsak ve eğer dokunulmayana dokunuyorsak bu mudur vesayet. El insaf diyorum başka bir şey demiyorum"

***

Üçüncü soru; JİTEM ve Kozmik oda.
JİTEM'in varlığına inandığını söyleyen Aksoy, "Veli Küçük 'JİTEM'i ben kurdum, JİTEM vardır' demişti. Biz bu tür şeylere alışığız. Daha önce resmi kurumların yok dediği daha sonra da çeşitli kurumlarca da onaylandığı bilinmektedir. Kimi resmi kurumların kâğıt parçası dediği ama sonradan belge niteliğinde olduğu da bilinir. Belki resmi kayıtlarda JİTEM diye bir şey geçmeyebilir. Ama fiilen vardı.  Kozmik odayı kuran Amerika'dır. 1974'e kadar bunun parasını özel kuvvetlerin parasını veren Amerika'dır".
Aksoy son olarak; "Türkiye'de bir avuç insan vardır ki hep karanlıktan beslenmiştir. Karanlığı seviyor. Bunlar bu alaca karanlıkta insan avına çıkmıştır. Yüzlerce, binlerce insanların katilidirler".
Evet! Türkiye ve bölgemiz ne yazık ki; yıllarca 'karanlıktan' beslenenlerin arenası olarak faaliyet bulmuş.
Fazla söze ne gerek!

***

SAĞDUYU ÇAĞRISI

Ve son olarak Diyarbakır'daki 91 Sivil Toplum Örgütü Temsilcilerinin altına imza attığı ortak deklarasyon.
İki günlük 'toplantı' sonrasında; dün bu deklarasyon kamuoyuna yansıtıldı. Hassas ve kritik sürece yönelik 'önemli' bir çağrı niteliğinde.
Özellikle Diyarbakır'ın iki haftadan buyana içerisinde bulunduğu 'ürküten sessizlik' açısından; anlamlı.
Ortak mesajı Baro Başkanı Emin Aktar okudu. Özetle şu ifadeler yer aldı:
"Bu çağrımız başta hükümet olmak üzere siyasi sorumluluk alan herkesedir.
Kürt sorununun çözümü daha önce denenmiş olan baskıcı yöntemlerle değil, adalet, eşitlik, hukuk ve daha fazla özgürlüklerle gerçekleşebilir.
Bunun için siyaset kanalları açık tutulmalı, seçilmişler ve insan hakları savunucuları bir önce serbest bırakılmalı, operasyonlara son verilerek siyasetin önü açılmalıdır.
Bizler, yüz binlerin iradesine özgürlük ve eşitlik inancına yönelik bu uygulamalara karşı herkesi ortak ses vermeye, çözümün gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.''

***

Yani; 'özgürlükçü demokrasi'.
Yani 'evrensel barış'
Yani 'toplumsal birliktelik'.
Yani çağdaş yaşam ve ilkeler.
İşte bunların 'tamamen' hayat bulabilmesi. Yukarıdaki 'deklarasyonda' yer alan temenni ve öneriler.
Kısacası; 'çözümün' tek tercih yolu vardır.
O da; 'özgürlükçü demokrasiyi' oluşturmak. Ve bunun için de;
"İnsanın devlet için değil, devletin insan için var olduğu' ilkesine inanmak gerekir.
Çünkü özgürlükçü demokrasilerde, evrensel barışta, çağdaş yaşam ilkesinde;
Baskı, şiddet, keyfiyet ve inkârcılık yoktur.
Unutulmamalıdır ki; bu tür 'yapı ve zafiyetler' daima kaos ve şiddeti 'körüklemiştir'!
Ki bunun örnekleri 'tarihin' bir çok sayfasında görüldüğü gibi; alem hala yaşamakta.
İşte böyle bir hafta sonu yaşadık ve gelişen sinerjiyle yeni bir haftaya giriyoruz.
Haydi hayırlısı. İşimiz zor!