KÖTÜ ŞEYLER OLACAK

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk.
Van,
Bağımsız Milletvekili Adayı.
Geçtiğimiz hafta;
DTK'nın "seçim stratejisiyle" alakalı toplantısında şöyle bir ifade kullandı.
Nitekim;
Kamuoyuna da bu sözcük "manşet" olarak yansıdı.
Ve,
Son günlerin de "mülahaza" konusu oldu.
Ben de;
Mülahazaların "seyrini" bir kaç gündür, yakından takip ediyorum.
İfadenin;
Üretmek isteği "amaç" fikri-analizde doğru bir algılama oluştu mu?
Ne yazık ki;
Muhtevası üzerine farklı düşünceler üretildi.
Ki ilk etapta,
Bende de "böyle" bir his oluştu. Bu ifade; "tehdit ve şiddet" kokuyor diye!

* * *

Aslında;
Tuğluk'un bir gün sonraki "açıklaması" ve ortaya koyduğu tavır.
Bizim,
Elde olmayan ve ruh halimizi de giderek ağına alan "paranoyak" bağımlılık durumumuzun "vahim" halini de hatırlatarak.
Ya böyle değilse dedirtti.
Çünkü;
"Kötü şeyler olacak" sözünün, ardında şu ifadeler geliyor.
Tabi,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "hepimizde" umut yaratan, "Kürt sorununun" çözümünde "Güzel Şeyler olacak" cümlesini de hatırlatarak, ifade ediyor.
"Dilim varmıyor söylemeye.
Ancak,
Kötü şeyler olacak ifadesini bir his olarak dillendirmek durumundayım".
Evet.
Cuma günü,
Ve dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi.
Tuğluk,
Siyasi,
Üslubu açısından "pek" şahin bir yapı içerisinde olmadığını biliyoruz.
Bir de,
Öcalan'la, Ankara ve Kamuoyu diyalogunu da, sağlayan biri olması noktasında.
O ifadeyi;
Ve önceki gün Van'da "cümlenin" altını doldurma babındaki açıklamaları, "alt alta" getirdiğimizde.
Tabi ki;
"Samimiyetine" binaen de.

* * *

O zaman;
Şu sonuç çıktığını söylemek gerekebilir mi?
Süreçten,
Duyduğu "endişenin" bir ifadesidir; "Kötü şeyler olacak" sözcüğü.
Zamana,
Ve olayların ardı ardına seyrine baktığımızda, "bu tez" çıkıyor.
Şöyle ki;
YSK'nın "kışkırtma" kokan, kararıyla gelişen, olaylara kadar.
Ülkede,
Ve toplum ahalisinde genel bir kanı, oluşmuştu.
"Kürt sorununun" çözümü noktasında.
Barışa,
Kardeşliğe, huzura, güvene ve diyaloga ramak kalmışken.
İmralı'dan,
Tuğluk aracılığıyla kamuoyuna Öcalan'ın "diyalogdan" müzakereye geçildiği bir döneme geldik açıklaması gelmişken.
Siyasal iktidar,
"Demokratik" açılımla alakalı, ha bire atmosfer oluşturucu adımlar atarken.
Özellikle;
Kuzey Irak'a yönelik Başbakan Erdoğan'ın ziyaret gerçekleştirmesi.
Suriye'deki,
Kürtlerle alakalı Erdoğan'ın (ki kamuoyuna yansıdı) Esad'la görüşmelerde bulunması.
Neden;
Kürtler halen Suriye'de "vatansız ve vatandaş" değiller diye?
40 yıl aradan sonra;
"Kürtlere vatandaşlık" kimliği verilme, reformu Suriye'de yaşandı.

* * *

Velhasıl,
Sürekli Kandil'den "eylemsizlik ve ateşkesle" ilgili mesajların seçim sonrasına bırakılması.
Yani,
"Her şey güzel bir seyir içerisinde iken" neden bir anda, "180" derece bir değişim dönemi oluştu.
Oluk gibi kan akmaya başladı.
Saldırılar,
Eylemler, sokak gösterileri ve şiddet "ha bire" körükleyici bir vaziyetle, yayılma gösterdi.
Tunceli'deki 7 PKK'lının öldürülmesi.
Kağızman'daki saldırı. Ve Kastamonu’daki pusu.
Bismil'de,
İbrahim Oruç'un öldürülmesi.
Yüksekova'da, Mustazaf-Der üyesi Dura'nın vurulması.
Yani,
Dört bir taraf "kan ve barut" oldu.
Ve bugün geldiğimiz noktanın oluşturduğu atmosfere bakın.
Herkes,
Vahim ve vahimliğin de ötesinde "korku tünelinde" yürür bir hal-i ruhiyet içerisinde.
Toplumun,
7'den 70'ine, Kürdü, Türkü, Alevi’si, Sunisi, Lazı Çerkezi.
Ülkenin,
Hangi coğrafyasında yaşarsa yaşasın, "endişe ve korku" içerisinde..

* * *

Tek soru;
Türkiye nereye gidiyor?
Dün de;
İfade ettiğim gibi vücuda gelen hadiseler bir noktadan sonra insanda "akıl" kilitlenmesine neden olur.
İşte;
Bu kilitlenmeyi de "gideren" bir soru oluşuyor. Ki, sürekli tekrar ediyorum, "çözümü" içerisinde olan bu soruyu.
Zaten,
Taraflar "sorunun" muhtevasını çözebilseler, "barışa" karşı dört duvar örseler bile, "barış ve kardeşlik" kendinden gelişir.
Soru şu;
Taraflar "kendi içlerine" sirayet eden "derin yapı" virüsünden, arınmaları gerekir.
Çünkü,
Eğer Tuğluk'un,
Öcalan ve kendi ifadesiyle "kötü şeyler olacak" sözünü söyleyen kaygısına ilişkin ifadedeki gibi.
Ülke,
Kürt sorununa "köklü çözüm" bulma babında "diyalogdan müzakere aşamasına gelmişse?".
O zaman,
Taraflara ve tabi ki "diyalog ve müzakere" aktörlerinin, bağlı bulunduğu cenaha sormak lazım.
Neden,
"Eylemsizlik ve ateşkes" ihlal edildi.
Neden;
Askeri operasyonlar dağ-bayır demeden "bahar harekâtına" girişti?
Neden,
Cenazeler ardı ardına "gelmeye" başlayan, bir atmosfere "katkı" sunuldu?
Bir koordinasyonsuzluk mu?
Yoksa,
Tarafların hala da farkına varmadıkları içlerine "sızmış" derin virüslerin, "süreci baltalama" gayreti mi?

* * *

Bence,
Toplum da, ülke nizamını elinde tutan siyasal iktidar da.
Ve tabi ki,
Kürt hareketinin aktörleri ve tarafları olarak.
Bıçak sırtındaki,
Süreci ancak ve ancak "kendilerini" kan emici haşerelerden tez arındırmalı.
Şiddeti,
Körükleyen "provakatif" mevzulara karşı, frene basıcı stratejiler ortaya koymalı.
Aksi taktirde;
Gerilen ipler koparsa.
İşte o zaman, "diyalog ve müzakere" ortamını yeniden aynı istek ve duyguda bulmak zor olur.
Bunun yeniden oluşması için de; "Bir ömür" daha gerekli.
Bence,
Bu kritik "noktanın" kaygısıyla Tuğluk "Kötü şeyler olacak" ifadesini kullandı.

* * *

KORUCULAR BDP SAFINDA!

Şaşırtıcı bir ifade değil mi?
BDP’ nın,
Ve desteklediği Bağımsız adayın safında "korucular" artık var.
Nasıl olur?
Hem de,
Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetler davasında yargılanan "Kamil Atak"ın mensubu olduğu aşiret.
Ve kardeşinin de;
Korucu başı olduğu bir aile.
Malum,
Güneydoğu'ya "kanlı dönemi" yaşatan JİTEM Albayı Cemal Temizöz'ün.
Cizre bölgesinde,
"Göz bebeğim" dediği bir korucu aşiretin mensupları, şimdi BDP safında.
Ne diyoruz?
Güneydoğu'da,
Saflar değişiyor mu diyelim bu duruma.
Yoksa,
"Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu mu" diyelim.
Her ne ise;
Vaka bir ilk olarak "yansıdı" kamuoyuna.
Onun için de;
Haberi manşete taşıdık.
Takdir ve yorumu, size kalmış!