KURBAN BAYRAMI!

..Ve bir 'Kurban Bayramını' daha ifa ettik. Büyük haz duyduğumuz duygularla 'idrak' ederken, hüzünle de geride bıraktık.

Kısmet deyip! Bir sonraki 'bayram' takviminde buluşmak dileğiyle uğurladık.

Bugün de 'Bismillah' deyip, mesaiye yönelip 'işbaşı yaptık'! Yani zorlu 'hayat' maratonuna kaldığımız yerden devam diyerek.

Mesleki anlamda da 4 gün süren 'Bayram' tatili sonrasında yine sizlerle birlikte 'hasb-i hal' koşusundayız.

Bilirsiniz! Bir gelenektir, aynı zamanda klişeleşmiş bir soruya da sahiptir 'Bayramınız nasıl geçti?' diye!

İnanıyorum ki mesainin şu ilk gününde herkesin 'ısrarla' birbirine sorup cevap istediği soru da; budur.

'Bayramınız nasıl geçti?'.

***

Genellikle cevaplar da 'değişim' göstermez! Hayatın olağan akışı içerisinde gelişen hadiselerin ölçeğinde cevap bulur.

Tabi 'istisnalar' kaideyi bozmaz! Kimi iyi-güzel, kimi kötü-çirkin, kimi de acı-gözyaşıyla geçti der.

Ama genel itibariyle sevinç, huzur, güven, saygı, sevgi ve paylaşım ile dayanışma 'ön plana' çıkar.

Bayramın kendisine özgü 'ilahi' havasının hakimiyetiyle 'davranış' örnekleri diğer günlerde pek gösterim almayan; davranışlar hakim olur.

Ki bayramın en anlamlı ve en huzur verici aktivitelerinin de başında bildiğiniz gibi; Bayram Namazı gelir.

Ardından da 'Kabristan' ziyaretleri, Eş-dost, ahbap ile başlayan aile büyüklerinin hal hatırını sorma noktasındaki ziyaretler.

Zaten 'vazgeçilmez' huzur ve haz veren duyguların doruklaştığı anlardır.

***

Mezarlık ziyareti! Vefat edenleri 'yad' etmek, onların ruhları için 'el fatiha' deyip, Allah-ü Tealaya el açmak!

'Tefekkür' anlamında mezarlık ziyareti ders-i ibrettir. Ölümü hatırlamak ve gidenlerin 'bıraktıklarıyla' hayata bakmak.

Vefat etmiş olan Anne-Baba ve Evlat ise; bazen de 'yalnız' kalışına karşı haykırışlar içinde fırtınalar koparır.

'Bak gör halimi, kimler ne halde? Diye. Gözler nemlenir, bazen de 'yaş' dökülür gidenin mezar taşının üstüne.

Islak eder. Bir kez daha 'tefekkür' edersin; hayatın acımasız dünyasına karşı 'nasıl' direnme gösterebileceğini.

Bizde öyle yaptık! Arife günü ikindi namazından sonra; Köyde Annem ve Babamın 'kabristanını' ziyaret ettik.

Bayram'ın birinci günü de 'Bayram Namazı' sonrasında; Şehitlik ve Mardinkapı'daki akrabaların ve dostların 'mezarına' gittik.

Düşünce duygularda 'farklı' bir rüzgâr estiriyor; hayatın dünyasında!

***

İlkbaharı anımsatan güneşli bir havada geçen Bayram'ın ilk günü öğleden sonra da; 'Resmi' bayramlaşma vardı.

Kentin 'idarecileri ve kanaat önderlerinin' buluştuğu geleneksel bir bayramlaşma. Öğleden sonra, Sayın Altındağ'la birlikte katıldık.

Kent adına hoş bir görüntü hâkimdi. Tabi eksik vardı. O da; Yerel Yöneticiler olarak gördüğümüz Belediye Başkanları yok idi.

Tarım Bakanı Mehdi Eker, İl Valisi, Ak Parti Milletvekilleri, diğer siyasi partilerin eski parlamenterleri. Daire müdürleri.

Katılım yüksek! Buradaki tablo insanda şu duyguyu oluşturmuyor değil. Her dini bayram esnasında 'hissediyor' ve 'umut' ediyorum.

İnşallah bu güzel 'kaynaşma' arz eden tablo; Diyarbakır'ın 'idaresinde de' zikretsin.

Gurur, kibir ve ön yargılar bir kenara bırakılmış, halisane duygularla insanlar yakınlaşıyor, kucaklaşıyorlar.

Ama ne yazık ki; 'hep ümit' olarak kalıyor.

***

Üzülmemek elde mi! Madem bu kadar iyi olmayı hoşgörüyü içimizde yaşamayı becerebiliyoruz; öyle ise 'ayrışma' nedir?

Kimi yerde 'minnacık' kimi yerde büyük dahi olsa; hadiseleri 'çözümsüz' bırakıyoruz.

Kucaklaşabiliyorsak ki, kucaklaşıyoruz. Bu güzel ve doğru olan 'yaşam kriterimizi' neden günlük hayatımıza.

Düşüncelerimize, gelenek-görenek, istek ve taleplerimize 'yayamıyoruz'!

Maalesef; birbirimizi üzme, kırma yarışı içerisinde; 'ötekileştiriyoruz'! Hayatı zehir, sokakları savaş alanına çeviriyoruz.

Birbirimize saygı-sevgi ve anlayış 'kültürü' beslemeden.

Yazık! Çünkü dinimiz salt Bayram'da, tabiri caizse 'seyranda' bunu hükmetmiyor.

Yaşadığımız her anda, bayramlarda olduğu gibi hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı, merhameti, huzuru ve güveni ermeden.

'Kardeş kardeşi' kucaklamalı hükmünü kaçınılmaz kılar.

***

 

Biz yine de ümit edelim! Kurban Bayramı süresince 'fitne ve fesat' geliştiren düşüncelerden arınmış sevgi ve hoşgörü ile dolan yüreklerimiz.

Salt bugünle alakalı değil, bugünden itibaren aynı şekilde ve aynı duygularla devam eder. Ve insanların bir türlü 'idrak' edemediği;

'diyaloglar' deryasında çözüm bulucu adımlara sahip olabilsin.

Kısacası halklar olarak ve ülke olarak bizim yegâne ihtiyacımız olan ana olgu ve temel inşa; sevmek, sevilmek, saymak ve sayılmaktır.

Şöyle bir düşünce deryasına dalarsak; bunların hangisi bize 'zararlı' ve hangisi bizden bir şey götürebilir. Ya da eksiltir.

Bilakis 'pozitif' anlamda bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi 'değerler ve katkılar' getirebilecek; olgulardır.

Üstadın dediği gibi; 'yeter ki' sevmeyi ve saymayı bilelim!

***

Ve bir teşekkürüm var! Bu bayramda sokağımızda, çevremizde, hatta kentin ekseriyetinde 'maytap terörü' yoktu.

Ben şahit olmadım! Maytap, çat-pat, oyuncak silahlar. Çocuklarda yarattığı 'ruhsal' dengesizlik.

Bizlerde de 'ses kirliliğinin' tahrip ettiği sinir katsayısındaki yükseliş; bu bayramda yaşanmadı. Gözle görülür bir azalma vardı.

Belediyenin ve Emniyetin tabi ki bizlerin de, Bayram öncesi 'maytap terörüne dikkat' bilgilendirici haberlerin etkisiyle; huzurlu geçti.

Her ne şekilde olursa olsun, azaldı ya deyip; emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

***

..Ve hepimizi üzen 'trafik terörü'! Bu bayramda; dikkatsizlikler ve tedbirsizlikler neticesinde yine kan, yine gözyaşı eksik olmadı.

Bazen gurbetlik-sıla hasretini gidermek adına, bazen kısacık bir tatil yapma uğruna yollarda aşırı sürat, hatalı sollama, sorumsuzca davranışlar sonucu ana-baba, eşler, çocuk, büyük ve küçük hayatını kaybedenlere şahitlik ettik maalesef.

Trafik canavarına verilen onlarca kurban! Ne hazindir ki; bu bayramın da bilânçosu ağır. Dün saat 16.00 itibariyle; 79 ölü, 453'te yaralı vardı.

Sonuç itibariyle; iyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla bir bayramı daha geride bıraktık.

Bir sonraki bayrama kadar kim öle, kim kala! Her şeyin hayırlısı!

NURBAKİ'DEN AÇIKLAMA!

Arife günü DEDAŞ Diyarbakır İl Müessese Müdürü Nihat Nurbaki'den yazılı bir açıklama geldi.

Malum araya bayram girince; açıklamanın muhtevası da bugüne sarktı.

Açıklama 27 Ekim 2009 tarihli 'Nurbaki-TEDAŞ' başlıklı yazımda geçen bir ifadeyle alakalı.

Yani nerdeyse yazının üzerinden bir ay geçmiştir. Sözde yazımdaki bir paragraf ifadenin 'kendisinin' ifadesiymiş gibi algılandığından; bahsediyor.

Yani ifadenin 'kendisine' ait olmadığının anlaşılmasını istiyor. Cevap hakkına saygımızın ebedi olduğu ilkesiyle; açıklamasına yer veriyorum.

Açıklamayı özetlemek önce Nurbaki'yle 'özel' bir röportaj yapmadığım gibi, özel bir demeci de olmamıştır.

Kendisini ziyaretim esnasındaki 'izlenimlerimle' yazıyı kurgulamışımdır. Onun ötesi 'algılama' yeteneğine bağlı.

***

Yazımda yer alan ifadeye atfen Nurbaki cevaba-i anlamdaki yazılı açıklamasında şöyle diyor:

'Milyarlarca liralık faturalar 200–300 liraya 'sıfırlanıyor'! Meskenlerde borcu olanlardan 'rüşvet' karşılığı alyans alınıyor.

Dahası 'eşi askerde' olanlar, parası olmayan yalnız bayanlarla 'cinsel' ilişki karşılığında, fatura sıfırlanıyor."

Cümleler benim şahsi düşüncem ve ifadelerim değildir. Köşe yazısında yayınlanan cümleler kamuoyunda sanki benim ifadelerim gibi algılanmıştır. Benim düşüncelerimin ve ifadelerimin yer almadığı bu cümleleri kabul etmiyorum. Kamuoyuna duyurulur'.

***

Aslında o günkü yazım bi 'akl-ı selim' okunsa; O bahse geçen ifadenin kime ait olduğu 'apaçık' anlaşılır!

Ki ifadenin adresi zaten belirtilmekte. Ama ne var ki; 'zül-fi yare' dokunulmuş olunacak ki hadise 'ters-yüz' edilmek isteniyor.

Şöyle ki; yazımdaki o bahse geçen cümle kuruma gelen ihbar mektubundan alıntıdır. Açıkça da yazıda ifade ediliyor;

'Mektuptan ürkütücü bir pasaj' diyerek; 'insanın tüyleri diken diken oluyor' diye!

***

Yani özetlersek 'O ifade' ne Nurbaki'ye ait ve ne de şahsıma ait. Tamamen 'söz konusu' o ifade ihbar mektubundaki 'iddiadır'!.

Burada 'üzerinde' hassasiyetle durulması ve hesap sorulması, yanlış anlaşılmaları ve algılamaları da ortadan kaldırmak için!..

Ve birilerini de zan altında bırakmamak için;

İlgili ve yetkili kişilerin 'alenileşen' ihbar mektubundaki iddiaları en ince ayrıntısına kadar gün ışığına çıkarmasıdır.

Aksi taktirde 'iğrenç' ve ahlaksızlık içeren bu iddialar salt bir 'mektupta' yazılmış haliyle kalır ki; kabul edilemez bir durum.