KÜRT AÇILIMI VE BARIŞ MİTİNGİ!

Dikkat ettiyseniz dünkü yazımda ifade ettim; yoğun ve çetin bir zaman dilimini tüketiyoruz diye!
Ve tüketilen bu zaman dilimi içerisinde gelişebilen ve gelişen mevzuların hassasiyetinden bahsetmiştim.
Dikkatleri bu alanın 'kırmızı çizgilerine' çekerek; aman dikkat demiştim.
En önemlisi de; bu eksende olup-bitene karşı ciddi ve kesintisiz bir şekilde 'sağduyuyla' değerlendirelim.
Bakış açımızı bu minvalde kurgulayalım! Çünkü barış ve kardeşlik havası gür bir şekilde esiyor.

***

Tüm katmanlar 'umut ve mutluluk' hissiyle havayı soluyor. Oluşan sinerji hepimizi 'duygu' alanına çekmiştir.
Yarınlardan 'umut' ve güven hissederek. İşte bu oluşan atmosferlerin elbette ki 'bozguncuları olabilir'!
Hani derler ya; 'su uyur, düşman uyumaz' misali. Toplum içerisindeki 'kavgadan ve şiddetten' beslenenler var.
Ki bu tarihin her safhasında 'vaki' olmuştur. Tıpkı dün olduğu gibi bugün de; bu düşüncelerin tahribatları söz konusu.
Zaten 'hoşgörüye, barışa ve kardeşliğe' hasret oluşumuzun ana müsebbipleri, bu tür 'düşmanların' zikrinden dolayıdır.

***

Onun şu sıra dışı zaman sürecinde toplumun tüm bireyleri olarak ortak paydamız 'sağduyu' olmalı.
Tabi bu düşüncenin rüzgârına bir de 'vicdanları' buluşturmalıyız. Eğer birini 'ayaklar' altına alırsak.
Ya da dış etkenlerin 'saldırılarına' maruz bırakırsak; işte o zaman 'başa dönmüş' oluruz.
Ki kat ettiğimiz mesafe, verdiğimiz mücadele, sağlanan imkânlar 'boşa' gitmiş olur. Bu bahisle; iyi düşünmeliyiz.
Atılacak her adım, söylenecek her söz, bahsedilecek her mevzuda 'şu kriteri' öne çıkarmalıyız.
'Getirisi ve götürüsü' ne olabilir diye?

***

Dedik ya; 'hareketli ve ciddi' bir zaman sürecinde bulunuyoruz. Özellikle de, ülkenin ve bölgemizin 'yıllardır' kanayan mevzusuyla alakalı.
Kamuoyuna yansıyan şekliyle 'Kürt Açılımı-Demokratikleşme Süreci'. Malumunuzdur ki;
'İsimlendirilen' bu açılım ekseninde özellikle son 48 saat içerisinde önemli oluşum ve yaptırımlar icra edildi, edilecek.
Bundan dolayı da içinde bulunduğumuz süreç 'sosyal ve siyasal' anlamda bir ciddi mevzuuya gebe.
Doğal olarak da genel bir kanı var. Doğumlar sancılı mı, sancısız mı geçecek. Yani mevzuular 'uzlaşı mı' getirecek, yoksa 'ayrışmaya mı' götürecek?
Onun için derin bir tedirginlik söz konusu. Hani 'sütten ağzı yanan, ayranı üfleyerek içer' derler ya.

***

ATALAY TATMİN ETMEDİ

Evet! Gelelim son 40 saat içerisinde gerçekleşen ve gerçekleşmesi beklenen doğumlara. İlki dün sabah gerçekleşti.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay 'Kürt Açılımı' Koordinasyonunu yürüten kişi olarak, kameraların karşısına geçip, deklare etti.
'Gebeliğin' nasıl oluştuğu, 'doğumun da' nasıl gerçekleştiğini. Ama ne var ki; toplumsal düzeyde istenilen verilmedi.
Nedeni de; büyük beklentileri ve umutları 'tatmin' edici bir verinin ortaya konulmayışıydı.
Şöyle ki, açıklamaları salt sürecin 'analizine' ilişkindi. Yani 29 Temmuz'dan bugüne kadar, yapılan-edilenleri anlattı.
Kimlerle görüşüldü, kimlerden görüş alındı, kimler bu süreçte kapıları yüzlerine kapattı. Hangi kurum rapor hazırladı.

***

Özetle ifade edilirse; hükümet kendisine özgü 'kırmızı çizgilerini' tekrar etti. 'Bizler bunu yapacağız, şunu edeceğiz' demedi.
Nitekim bu yöndeki beklentilere şu yanıtı verdi. 'Şunu yapacağız ya da elimizde paket budur demedik'.
Tabi bu 'beklentilere' cevapsız kalışlarını şu eksende ifade etti 'biraz daha bekleyin'. Çünkü başlatılan 'bir açılım sürecidir'!
Henüz proje aşamasında! Meclis açılır açılmaz 'elde edilenler' projelendirilip, tartışmaya açılacaktır.
Kısacası toplumun ve özellikle biz Kürtlerin, 'Kısa, orta ve uzun' vadeli çözümleri ortaya koyan bir 'yol haritası' beklentisi cevap bulmadı.
Çözüm 'önerilerinden' zaten hiç bahsedilmedi.

***

Benim açımdan sonuç ve Atalay'ın ifadeleri 'pek sürpriz' olmadı. Böyle bir sonucun da gelişeceğini tahmin ediyordum?
Neden diye sorarsanız? Çünkü ilk günden buyana hükümet 'Kürt Açılımı'yla' alakalı 'hedef' ortaya koymuş değil.
Ne Abdullah Öcalan'ın 'Yol haritasına' alternatiflik geliştirme? Ne de kanayan yarayı iyileştirme anlamında Ankara Kriterlerini oluşturma?
Gibi dengelerin 'yapısına' yönelik bir aktiflik yok? Bundan iki yazı öncesi 'az da' olsa dillendirmiştim.
Açılımda 'ana eksen', ABD, AB ve Ortadoğu 'kriterleri' söz konusu. Onun için de dikkat edilirse 'hükümet' dillendirmiyor.
Nitekim Hükümet'e yakın isimlerden Mehmet Altan 'yazısında', dikkatleri bu alana çekiyordu.

***

Hem muhalefete hem de medyaya 'gözden' kaçırıldığına ilişkin, nüanslardan söz etti. İşte o yazısından bir kaç cümle:
"İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın söyleyecekleri kadar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere konuyla ilgili görüş serdeden hiçbir yetkilinin AB’ye vurgu yapmaması, Türkiye’nin demokratikleşmesini gerçekleştiren bu uyum sürecine değinmemesi dikkatimi çekiyor.
Hâlbuki ister "Kürt açılımı", ister "demokratikleşme açılımı" deyin, bunların Ankara Kriterleri ile olmayacağını en iyi siyasal iktidarın anlamış olması gerek. Daha doğrusu, mevcut açılımın öncelikle "Ankara Kriterleri’ne" karşı olması halinde başarılı olacağı da ortada...

***

Muhalefetimiz ve medyamız da... Ya uyuduklarından ya da AB sürecine pek de aldırmadıklarından...
Başbakan Erdoğan’ın 22 Haziran 2009 Pazartesi günü Resmi Konutu’ndaki AB büyükelçileriyle yenen ve yaklaşık iki saat süren yemek sırasında verdiği sözün peşini kovalamadı. Hâlbuki Erdoğan, uyum yasaları tamamlanana kadar Meclis’in tatile girmeyeceği sözünü vermişti.
Unutulup gitti... Başbakan’ın sözüne rağmen ne uyum yasaları tamamlandı, ne de Meclis çalıştı...

***

Ve hatırlatmada bulunuyor Altan.
Bildiğiniz gibi, "İlerleme Raporu", Türkiye’nin "insan odaklı" özgür, zengin ve mutlu bir ülke olabilmesi için gidermesi gereken eksiklikleri...
AB standartlarına ulaşması için yapması gereken reformları madde sıralıyor.
"Siyasi kriterler" bölümüne gelince... Avrupa cihetinden bugüne kadar Türkiye’ye çalınan "reform, reform" davullarının özünü bu "siyasi kriterler" bölümü oluşturmakta. Çünkü bu ilk bölümü içeren reformları yapmadan, ülke sağlam ve sağlıklı bir iskelete kavuşamıyor".
Anlayacağınız ülke ve millet olarak bir süre daha 'açılımın' atmosferinde gelişen havayı soluyacağız.
Ta ki herkes 'kucağındaki' taşları ortaya dökene kadar.

***

SAĞDUYULU OLMALIYIZ

Gelelim DTP'nin bugün icra edeceği 'Onurlu Bir Barışa Evet' mitingine. Ahmet Türk ve kurmayları dün gece 'Barış Nöbetini' kurulan çadırda tuttu. Bugün de İstasyon meydanında 'barışı' seslendirecek.
Aslında mitingle alakalı şu sorular zemin arıyor. İlki Abdullah Öcalan'ın kamuoyunda günlerdir tartışılan ve beklenilen 'Yol Haritası' açıklanacak mı?
Kesin olmamakla birlikte 'açıklanacağından' söz ediliyor.
İkinci soru zemini ise, Miting 'sözü' edilen açılım sürecine katkı sunacak mı? Aslında hepsinden önemlisi; İstasyon meydanında 'yükselen' ses.
Ve bu sesin tonu ile üslubu çok önemli.

***

DTP ve Özellikle Ahmet Türk! Her ne kadar 'tatminkâr' görülmeyen ve 'kaygılar' geliştiren ama toplumda 'uzlaşı ve barış' rüzgârı estiren!
Kürt Açılımına 'pozitif' noktada 'yaklaşım' sergilenecek mi? Burda 'Ortak barış diline' ivme kazandırma anlamında; üslup seçilecek mi?
Yoksa gerginliği tırmandıran, tansiyonu yükselten bir atmosferi 'körükleme' yönünde, siyasi 'yol haritası mı' ortaya koyacak.
Şuan için karmaşık bir tablo haiz. Ama yine de; Diyarbakır ahalisi başta olmak üzere. DTP ve Kurmayları.
İstasyon meydanında toplanacak binlerce kişi. 'Onurlu bir barışa evet' düşüncesine; yakışan ve toplumsal 'barışa' katkı sunacak duruş sergilemeli.
Dedik ya; herşeye rağmen 'uzlaşı ve pozitif' bir rüzgâr esiyor.

***

Kaygılar 'söz konusu' ise de. Siyasal iktidar 'istenilen' performansta bulunmuyor ise de. Kazanımlar anlamında; 'sağduyulu' olmalıyız.
Özellikle de; 'bu süreci' baltalama ve provoke etme anlamında 'pusuda' bekleyen,  barışı ve kardeşliği 'düşman' görenler vardır.
Türkiye’nin ve Bölgenin 'uzun yıllar' nasıl karanlık zaman geçirdiğini, biliyoruz. Ve bugün ortaya çıkan o kirli zihniyetlerin neler yaptığını.
İşte bu düşüncelere 'prim' kazandırmama anlamında; hepimizin ortaya koyacağı ortak irade 'Barış' olmalı, sağduyu olmalı.
'Barış dilini' kullanmak güzel, ama ondan daha güzel o dili 'koruyup-kollamaktır'.
İnanıyorum ki; Diyarbakır'da, Diyarbakır'a gelecek olanlar da. 'Barış Mitingine' ev sahipliği yapanlar da; 'düşmanların' değirmenine su taşımayacak.
Taşıma gayreti içerisinde olanlara da prim vermeyecektir.
Çünkü 'Demokrasi' en büyük paydamızdır.