KÜRTÇE KRİZ Mİ?

Önceki gün Partilerin "grup" toplantılarının yapıldığı gündü.
DTP'nin dışında AK Parti, MHP ve CHP "seçim" nedeniyle grupları toplanmadı.
Onun için de "Meclisteki" hareketliliğin odağında DTP vardı.
Meclis muhabirleri ve Meclis TV "pür dikkat" odaklanmıştı; gruba.
Çünkü üç gün önce DTP'nin "kalesi" bilinen Diyarbakır’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardı.
Ve burada "önemli" mevzulara "değinmiş", DTP'ye "isim vermeden" yüklenmişti.
"Tercih ettikleri" siyasi üsluptan dolayı, "vah Diyarbakır vah" demişti... 
TRT Şeş'ten bahsedip, onların bu kanala karşı "tepkili" tutumlarını eleştirmişti.
'Neden gocunuyorlar' diye.
Herkes; "cevabi" bir beklenti içerisindeydi. Bu "lafların" altında kalınmazdı.
Mutlaka DTP Genel Başkanı Ahmet Türk "bu minvalde" konuşacaktı.
Eleştirilere cevap verecekti. Öyle de oldu.
Türk, Başbakan'ın Diyarbakır gezisiyle ve gezideki "kendilerince" altı çizilen "cümlelere" cevap verdi.

***

Buraya kadar "her şey" normal. Ama Türk'ün "konuşmasının" onbirinci dakikasından sonra;
"İşler" değişti. Hem de ciddi bir şekilde. Türk konuşmasına Türkçe başlamıştı.
Ama TRT Şeş'in üzerinden "nabız" yoklama gayesiyle bir hamle geliştirdi.
Yani; AK Parti'yi "Anadil" noktasında "sınamak". 
Kürsüde; "21 Şubatın, 'Dünya Anadil Günü' olarak kutlandığını hatırlatarak, herkesin anadilini özgürce kullanması gerektiğini savunuyordu.
Tam bu esnada; "dil" değiştirdi.
"Anadil korkusunun yapay bir korku olduğunu anlatmak için konuşmamın bundan sonraki bölümünü Kürtçe yapacağım" dedi.
Ve konuşmaya başladı. Bunun üzerine, toplantıyı canlı olarak veren Meclis TV, yayınını kesti.
Meclis Başkanı Toptan'ın "talimatıyla" Meclis TV spikeri, "Anayasa ve Siyasiler Partiler Yasası" nedeniyle "başka bir dilde yayın yapmaya yetkileri" olmadığı için canlı yayını sona erdirdiklerini belirtti.
Ve bundan sonra "flaş" haberler peşi sıra.
Gündem bir anda; "Mecliste Kürtçe Krizi" başlığına yöneldi.

***

Düşünüyorum; "krize" dayalı flaş haberleri. "Türk Kürtçe konuştu"! Kıyamet mi koptu?
Hayır kopmadı! Ancak Ankara'da ve "at gözlüğüyle" mevzuya bakanlar cephesinde, feryat figan var.
Naralar atılıyor; Türkiye "bölünüyor",  ülke elden gidiyor diye.
Nasıl olur?  Garip bir durum. Niye garip bir durum derseniz?
Türk "Türkçe" konuşması gerekiyor? Öyle de "anadili" Kürtçe.
Ve bu "dili" yıllarca "yasaklanmış", yok sayılmıştır. Ama bugün "kontrollü" bir serbestlik var.
Başbakan da seçim meydanlarında konuşuyor. Devletin resmi "kanalı da" 24 saat kesintisiz Kürtçe yayın yapıyor.
YÖK Üniversitelerde "Kürt Dili ve Edebiyat" bölümünün açılması aşamasında.
Daha da ilerisi, Meclis'te "Kürt kökenli" milletvekilleri kendi aralarında "Kürtçe" konuşmuyor mu?
Konuşuyor?
Bakanlar ilçe ve köy gezilerinde, şehit ailesi ziyaretlerinde "Kürtçe" konuşmuyor mu?
Konuşuyor?
Öyle ise; Türk "Kürtçe konuştu" diye neden "feryat-figan".

***

Ahmet Türk'ün dediği gibi; "Biz konuşunca suç, başkası konuşunca aferin".
İşte "asıl" çıkmaz sokak da burası.
Çünkü 40 yıldan buyana "savunulan", "yasak bir anlayış" var.
Ve bu anlayıştan "beslenenler" var. Küçük bir "yaptırım ve değişim".
Onların "rantlarını ve istemlerini" kesintiye uğratıyor.
"Ötekileştirme", her zaman onlar için kazançtır.
Yoksa 40 yıl önce "bu kısır fikirler" savunulmasaydı.
Kürtler "üzerinde" yasakçı anlayış güdülmeseydi.
"Yok" sayılmasalardı, inkârcı politikaya "kurban" edilmeselerdi.
Bugün; ülke ve millet olarak "bu halde" olur muyduk?
Hayır.
Ne kardeş kardeşi "öldürürdü?"! Ne de "analar" gözyaşı döker.
Bacılar, eşler, çocuklar, öksüz, yetim ve dul kalmazdı?
Şimdi; zaman ve durum değişti.
Siyasal "hâkimiyet te".
Türkiye Cumhuriyeti Devleti "artık", Kürtlerin varlığını ve kimliğini "reddetmiyor".
Hatta TRT'nin bünyesinde kurulan TRT Şeş'le bir nevi "Kürtçeyi" resmi olarak kabul etmiş durumda.
Resmi olmayan "mekânların" hepsinde, konuşuluyor, tartışılıyor, yazılıp-çiziliyor.

***

Ama gel gör ki; Türk'ün dediği gibi "Kürtler konuşunca suç".
Çünkü DTP'de üst düzey siyaset yapan Milletvekili, Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri.
Nerdeyse; "Yüzde" 70'i, "Ya Kürtçe konuştuğu ya da Kürtçe yazıştığı" için; davalık.
Suriçi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş "çok dilli belediyecilik" hizmetine girişince; "koltuğundan" oldu.
Sonuç itibariyle; "Kürtçe" üzerinde iki farklı politika güdülüyor.
Resmi, gayri resmi, Yarı resmi, yarı gayri resmi.
"Bu eksende", demokrasiye aşina olmaya çalışıyor.

***

Ben Ahmet Türk'ün "bu girişimini" iki farklı "noktada" yorumluyorum.
Çünkü "bu mevzunun" hem artısı, hem de vahim derecede eksisi var.
Artısı, AK Parti'nin "Kürt Kimliği" noktasındaki açılımında "samimi mi değil mi?".
Gerçeğini ortaya çıkarmak.
Türk'ün de "bu gayeyle", Kürtçe konuştuğunu sanıyorum.
Nitekim Selahattin Demirtaş aynı gece açıkladı.
"Bu bir eylem değil tavırdır. Ve bir kereye mahsustur. Bu her zaman yapılacak anlamına gelmesin. Biz Türkçenin konuşulmasına ve resmi dil olmasına karşı değiliz. Olmayız".
Ki Türk'te "gruptan" çıkarken aynı tepkiyi koymuştu.
"Başbakan konuşunca güzel, biz konuşunca suç"!

***

Ama herkesin gözden kaçırdığı "DTP için eksi" olan yön. Bildiğiniz gibi, Anayasamız halen "12 Eylül Anayasası".
Bu nedenle; Anayasa ve Siyasi Partiler yasası, milletvekillerinin politik toplantılarda Kürtçe konuşmalarını yasaklıyor.
Şimdi bu "maddenin" kesin hükmüyle yola çıkıldığında, DTP'nin "şuanda" görülen hakkındaki "Kapatma" davasına toslamaz mı?
Nitekim iki günden buyana "bunlar" konuşuluyor.
"Meclis çatısı altında "Kürtçe" konuşulması, DTP'yi "başlı başına" kapatmaya yeter".
Onun için de; "mevzunun" yüzü astarından pahalıya gelecek gibi görünüyor.
Bi de; 29 Mart Mahalli "seçimlerini" göz önüne alırsak. Ve bu "kapatma" davası; bu zaman diliminde "olur da" karar çıkarsa.
Parti "herşeyden" olur. Bu olasılığı düşünmek bile; irkiltiyor.
Dedim ya; garip bir durum.

***

Sonuç itibariyle; diyorum ki. Bugün geldiğimiz nokta; eğer "çağdaşlıksa".
Demokrasiye, İnsan Haklarına, Hukukun üstünlüğüne.
Bireylerin "eşitliğine", Hakların "hürriyetine"! Sosyal Devlet "anlayışına", yelken açmışsak.
Bizim "kendi gerçeklerimizi" sorun yapmamız.
Ve ülkenin "bütünlüğüne" tehlike olarak görmemiz "ne kadar vahim ve garip bir durum" değil mi?
Bırakalım "at gözlüklerini", geniş ufuklarla yarınlara ve ülke gerçeklerine bakalım.
Ki "demokrasi" hür ve bağımsız "yaşayabilsin"!
Herkes, resmi dilini de, ana dilini de "özgürce" telaffuz edebilsin.
Çünkü "Dil" kimliktir. Kimliği olmayan bir "dil". Dili olmayan bir insan "yeryüzünde var mı ki; Kürtlere "senin dilini" kabul etmiyorum diyebilsin.