KUTLU DOĞUM VE İNSAN ONURU!
Nisan ayı.
Pek tabi ki, 14’ünden itibaren.
Üçüncü haftası.
Malumunuz üzre;
“Kutlu Doğum” mevsimini ihtiva ediyor, bu zaman dilimi!
Biz Müslümanlar için.
İslam âlemi için de hiç kuşkusuz ki, “mukkades” bir takvim.
***
Çünkü bu zaman dilimi.
Yani idrak ettiğimiz bu hafta;
Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (S.A.V) kutlu doğumu.
Nitekim şuan 1422’inci sene-i devriyesindeyiz.
Yeryüzünü şereflendirip, nurlandıran...
Âlemlere rahmet olarak gönderilen.
Efendimiz;
Hazreti Muhammed’in “Kutlu doğumu.” bu hafta.
İşte bu münasebetle;
Hepinizin “kutlu doğumunu” tebrik ediyor ve hayırlara vesile olmasını diliyorum.
***
Evet,
Her sene-i devriyede bir dizi kutlama yapılır.
Bu sene de böyle bir nur keyfiyetiyle idrak edilmekte.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da!
Hiç kuşkusuz ki,
Son yıllardaki kutlamalar faklı bir, anlam ihtiva edilmeye başlanıldı.
Şöyle ki; belirlenen “bir tema” üzerine kutlamaların, kurgulanmış olduğunu görüyoruz.
Önem arz edici bu!
Ki geçtiğimiz yıl kutlamalarda “Merhamet” teması işlenmişti.
Bu yıl ise her yerde, etkinlikte; “İnsan onuru” işlenmekte.
***
Hiç kuşkusuz ki;
“İnsan onuru”, insanoğlu için büyük hassasiyet ihtiva etmektedir.
Namus, şeref, haysiyet ve özgürlük!
Bir bütünlük içerisinde; “İnsan onuru’nu” tanımlamaktadır.
Bu temanın öne alınması ve işlenilmesi doğrusu, zaman ve süreç açısından da, bir hayli anlamlı.
Bundan dolayı da; “tebrik” etmek gerekir.
***
İnsan onuru.
Ve önemi noktasında; burada sayfalar dolusu yazı yazmak mümkün.
Binlerce cümle kurgulamak ve onları sizlerle paylaşmak.
Ama velâkin;
Ne demişler önemli olan “muhtevasının” idrakinde olabilmektir.
Yoksa, İnsana saygı duymayı bilmedikten sonra.
Ya da, rejim ve yönetim, idareciler vakıf olmadıktan sonra halk deyimiyle; “ne yazar”.
***
Dün buradan;
Hadisemize “cuk” diye oturan Edirne’deki genç kızı yazı konusu etmiştim.
“Ben dilenci değilim. İlaç istiyorum”.
Onurumu kırma.
Malum; genç kız “Kanser hastasıydı”.
Bakan Bayraktar’dan yardım istiyordu.
Bakan da, “eline üç-beş kuruş sokuşturup” dilenci muamelesi yapmıştı.
Ve o genç kız;
Yaşanan onur kırıcı tabloyu içine sindirmemişti.
Gidip Cami önünde bekledi.
Bakan namazını kıldı, çıkışta “verdiği parayı eline iliştirip, ben yardım istedim, para istemedim.”
***
İşte;
İnsana saygı ve İnsan Onuru.
Bakan Bayraktar.
“Yanlış anlaşıldım” kalkanı oluşturduysa da.
Kameralar karşısındaki “hakikat” gizlenmedi.
Neyse; Edirne valisinin devreye girmesiyle genç kız hastaneye yatırıldı.
Şuan tedavi altına alındı.
Tabi.
Genç kızın; bu “onur” savaşı bir hakikati da ortaya çıkardı.
***
Meğer 1,5 yıldan beridir.
Türkiye’de, ciddi manada “Kanser ilacı” sıkıntısı yaşanıyormuş.
Bilindiği gibi;
İki yıl önce de “Kanser Hastaları” feryat-figan içerisinde idi.
“İlaç bulamıyoruz. Eczaneler ilaç vermiyor. İlaçlar ithal” diye.
Yani; ithal edildiği için kar marjinalleri düşük iddi “satışı” alakasız kılıyor.
Bakalım, Sağlık Bakanı hal-i duruma ne diyecek?
Korkarım ki; bu mayandaki beyanı, “süt bankası” savunması gibi olsun.
Göreceğiz.
***
Gelirsek Gül Şehri Diyarı bekirimize!
Özellikle
Önceki gece İcra edilen “Kutlu Doğum” etkinliğine.
Doğrusu son yıllarda kutlama ve etkinlikler doyurucu olduğu gibi.
Ahalinin ilgisi de; harikulade!
Şehr-i Azam’a yakışan görüntüler yaşanıyor.
***
Hiç kuşkusuz ki;
Yeryüzünün her parçasında,
Her yerinde gayet tabi nebiler nebisine olağanüstü saygı var.
Ve tabi ki “kutlu doğum” en güzel şekilde idrak ediliyor...
Ama bazı yerler var ki bunların yeri ve kutlamaları çok farklıdır.
İşte; Gül Şehri Diyarbakır’da bu farklı toprak parçalarındandır.
***
Lakin bu şehri diyarda
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in arkadaşları var.
Sahabeler,
Nebiler ve Peygamberler var.
Ki bu hal-i vaziyetiyle;
Mekke ve Medine’den sonra bağrında en çok sahabe barındıran nadide gül şehridir Diyarıbekir.
Bağrında bulundurduğu; “Ulu Cami”.
Nam-ı diğer; “Beşinci Harem-i Şerif”.
Nitekim İslamın Anadolu coğrafyasına girdiği ilk bölgedir Diyarbakır.
***
Elbette ki;
Bu kadar mukkades değerlere sahip şehirde.
Hele ki; âlemlere rahmet için yeryüzünü nurlandıran Peygamber Efendimizi anması.
“Kutlu doğumu” idrak etmesi, “bambaşka” olur.
Önceki akşam şahit olduk Atatürk stadyumundaki muhteşem mahşeri kalabalığa.
***
7’den, 70’e herkes.
Kadınlı, erkekli, yaşlısı, çocuğu.
Doğrusu hem yüce peygamberimize yakışan tablo.
Hem de içinde bulunduğumuz çözüm sürecine yakışan görüntüler hâkimdi.
Gönüller barış nuruyla doluydu.
Devlet-vatandaş-yerel yönetimler el ele.
Tabiri caizse; “kim yoktu ki?”
***
Bakanlar, milletvekilleri, Vali, Belediye Başkanı Osman Baydemir.
Ve diğer; kentin idarecileri, kanaat önderleri.
Bu etkinlik;
Diyanetin Diyarbakır’da icra ettiği ikinci organizasyon!
Çok güzel görüntüler vardı.
***
Tabi ki;
Geceye damga vuran, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in konuşması idi.
Özellikle toplumsal barışı sağlama adına tarihi bir konuşma diyebilirim.
Onun için de;
Diyarbakır Söz’ün dünkü manşeti bu meyanda oldu.
’Mümin, kardeşine silah doğrultmaz’
Görmez!
Yüce kitabımızdan ve peygamber efendimizden muhteşem örnekler sundu kardeşlik bağları adına.
***
Yüreğimizi okşadı.
Birlik ve beraberliği pekiştiren, gönülleri coşturan sözlerdi.
Zaten bu sözlerin karşılığı toplumda olsaydı bugün yaşadığımız acı tablo olmazdı.
Demek ki;
Bundan önceki kanlı süreçte topluma yön veren âlimden idarecisine kadar herkes yanlışlar yapmış.
Maalesef toplum ırkçılık hezeyanının peşinde sürüklendi ve bugünlere geldi.
Ama Görmez’in de ifade ettiği gibi.
Kin ve nefret tohumlarıyla yaşamak.
Hele ki intikamcı anlayışla hareket etmek Müslüman topluma yakışmaz.
Hiç kuşkusuz ki;
Mukkades değerlere sahip böylesi bir coğrafyaya hiç ama hiç yakışmaz.