KUTLU OLSUN - PİROZ BE

Takdir edersiniz ki; Milletleri var eden etken "değerleridir"!

Bu değerlerinin başında da; Din ve Dil gelmektedir.

Gelenek, görenek, örf ve adetler.

Bunlar; o milletin "yeryüzündeki" varlık nizamlarıdır.

Onun için de; her biri toplum "nezdinde" önemli bir değere sahiptir.

Kutsaldır, dokunulmazdır, tartışılmazdır. Herkesin ortak "paydasıdır"!

Ama öyle "Kültürler" vardır ki, "evrenseldir".

Salt bir "topluma" özgü değildir.

Yer küredeki birçok milletin "ortak kültürüdür"!

***

Nevruz da işte böylesi bir kültür. Değerdir ve inançtır 21 Mart Nevruz.

Yarın "idrak" edilecek. Coğrafyamızın birçok bölgesinde; "kutlanacak?".

Kimi Nevruz, Kimi Nevroz, Kimi de Newroz diye.

Farklı düşünceler de yüklenebilir.

Kimi "Baharın Müjdeleyicisi" diye idrak eder.

Kimi Demirci Kawa'nın "Baskı ve zulme" karşı direnişi diye.

Kimi de "Özgürlüğün ve kardeşliğin" simgesi diye.

Ateş yakılır, yumurta tokuşturulur. Halaylar çekilir, demir dövülür.

Coşku içerisinde, sevgi ve bütünlük duygusuyla.

Zaten Nevruz'un "özü" de, bu hoş sedayı ifade etmektedir.

***

Ama ne var ki; Güneydoğu ekseninde "mevzuu" hep korku ve endişe geliştirmiştir.

Kürtler için "Nevruz" olamazdı.

Ve bu minvalde; şiddet, kan, gözyaşı, silah ve barut atmosferi oluşturuldu.

Yıllarca da hep böyle "korku" tüneli geliştirildi.

İnsanları "ötekileştiren" zihniyetlerin; yarattığı havayla.

Yasaktır, kabul edilmezdir denildi.

Bugün daha iyi görüyoruz o "zihniyetin" sahiplerini ve uygulayıcılarını.

Ne kadar da; "dehşetli" bir zaman dilimi yaşatmışlar bizlere.

"Kart-Kurt" diyerek. "Özgürlüğün" meşalesini söndürdüler.

Ortak "payda" olan kültürün yaşatılması hep başka baharlara bırakıldı.

 

***

Biliyorum, anlattıklarım bildik ifadeler.

Ama ne var ki; "halen" aynı zihniyetin mihmandarları mevcut.

Bilindiği gibi; onlar şiddetten, silahtan, kandan, gözyaşından.

Korku ve provokasyonlardan medet uman "odaklardır".

Karanlıktaki "vampir" misali, "kan aksın, şiddet olsun" diye pusuda bekliyorlar.

Ama bir gerçek vardır ki; toplumun büyük bir kesiminde artık "sağduyu" hakim.

Toplumu zıt kutuplara doğru çekmek isteyenlerin çabaları en azından eskisi gibi sonuç vermiyor.

Bu da halkın "provokatörlerin" oyununa gelmediğini gösteriyor.

***

Ve bugün "korku imparatorluğu" yaratmak isteyenler artık "prim" alamadıkları gibi.

Toplumu da "peşlerinde" sürükleyemiyorlar.

Felaket tellallıklarının yerini barış ve kardeşlik türküleri yer almaktadır.

Herkes diline, dinine ve İnancına göre, hınca hınç dolu meydanlar oluşturuyor.

Hem de vatanın dört bir yanında. Her köşesinde; aynı duygu, aynı hissiyatla.

Bunda özellikle siyasilerin ve kanaat önderlerinin "sağduyulu" yaklaşımlarının etkisini söylemek gerekir.

Ve siyasal iktidarın; "Geçmişle" yüzleşmeye yönelik sergilediği siyasi duruş küçümsetilemez.

***

Dün TBMM eski Başkanı Bülent Arınç Diyarbakır'daydı.

29 Mart'ta yapılacak mahalli seçimler nedeniyle?

Partisine mensup adayları "desteklemek" ve halktan onlar adına oy istemek için bulunuyordu.

"Demokrasi ve Özgürlük" konulu konferansta bir konuşma yaptı.

Geçmişi "karanlık" yapmak ve bu karanlıktan beslenmeye çalışan zihniyetlere yönelik.

Arınç şöyle dedi:

"Bizi birbirimize düşman yaptılar. Birbirimizden kopardılar. Sen sucusun sen bucusun diyerek bizleri birbirinden kopardılar. Bu büyük bir acıdır. Bu travmanın acılarını hâlâ yaşıyoruz".

Arınç, Güneydoğu'da 40 bin insanın "hayatına" mal olan çatışma ortamına ilişkin de;

"Eskiden bu yana ilerici - gerici kavgası, sağcı - solcu, laik - antilaik kavgası, Kürt - Türk kavgası, örtülü - baş açık kavgası, bütün bu yapay şeylerle Türkiye milyarlarca dolar kaybetti. Maalesef pek çok insanın da canına mal oldu. Bütün bu hataları yapanlar şimdi tarih önünde hesabını vereceklerdir."

Evet. Türkiye "geçmişiyle" yüzleşiyor. Ve bu yüzleşmeyle birlikte "hesap" veriyor.

Yarınların "aydınlık" olması için.

***

Onun için de; "uyanık" olmamız gerektiği kadar da; sağduyulu olmalıyız.

Aksi taktirde; meydanlarda, sokaklarda, caddelerde şiddet kol gezerse.

Silahlar patlarsa, Molotoflar atılırsa, kan ve gözyaşı döktürülürse.

Yani Nevruz'a geçmişte olduğu gibi "kan bulaşırsa", bilinmelidir ki karanlıktan beslenenler.

Zil takıp oynayacakları gibi, "Bakın biz ne diyorduk?" diyecekler.

Çünkü hukuk da, insan hakları da, insan onuru da, demokrasi de, demokratik yapı da "onların" umurunda değil.

Tek gayeleri; "Demokratik" yapıyı askıya almaktır.

Bugün binlerce "sayfalık" iddianameler hazırlanıyorsa.

Silopi’de, Cizre'de, "ölüm kuyuları" açılıyorsa.

Bu demektir ki; "yıllarca" nasıl bir zulme ve baskıya ne kadar vahim bir derece maruz kalmışızdır.

***

Sonuç itibariyle; 21 Mart'ı "Barış ve Kardeşlik" günü olarak idrak etmeliyiz.

Ve o minvalde kutlamalıyız.

Tabi zaman itibariyle de; dikkat etmek lazım.

29 Mart Mahalli Seçim "öncesi", Nevruz'u kutluyoruz.

Burada; Nevruz'u "siyasal bir zemine" taşımamak gerekir.

Herkes için. İster Nevruz, ister Nevroz, isterseniz de Newroz deyin.

Önemli olan hepimizin aynı duygu içerisinde;

"PİROZ BE" ya da "KUTLU OLSUN" dememizdir.

Hayırlı cumalar.