LAİKLİK VE AİHM!

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi!

Kısaltılışı; AİHM.

Hafta içerisinde iki farklı karara hükmetti.

Türkiye ve ülke ahalisi açısından 'büyük' önem arz ediyordu.

Biri Kürtleri 'yakından' ilgilendiriyordu.

Diğeri de; 'din' ekseninde Alevilerin' istemi doğrultusundaydı.

Şöyle ki;

Kürtler cephesindeki 'isteme' ilişkin hükmedilen 'yasak' noktasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'haklı' görüldü.

Aleviler açısından ise; 'haksız'! İstem 'İnsan Hakları' açısından olması gereken.

***

Anlayacağınız!

Çocuklarına 'Kürtçe' isim koymak isteyen; sadece 29 harfli Alfabeyle sınırlı kalabilecek.

Şu sürekli 'dava' konusu dahi olan; Alfabede var olmayan Q, X ve W gibi harfler kullanılamaz.

Özellikle de; 'Devletin' resmi işlemlerinde.

Aslında bu yöndeki 'karar' hükmüne ilişkin gerekçesindeki ifadelerin ana hattında;

'Top' devletin ayağında.

İster 'hak' tanır, ister hiç tanımaz!

Belki birileri genel hatlarıyla duruma; 'Devletin Üniter' yapısını hatırlatabilir.

Resmi Dil de 'Türkçe' olduğuna göre; 29 harfli Alfabeye uyulmalı.

Ama şu da 'İnsan Haklarının' özgürlük portelinde yatmaktadır.

Kurallar ve Yasalar 'özgürlüklerin' entegrasyonunda 'olabilirliği' göz ardı etmiyor.

***

Nitekim yıllar önce 'Türbanla' alakalı da benzer bir hüküm vermişti.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bilebilir' diye!

Yani 'kendi' içtihadına bağlı.

Zaten DTP'nin de. Devamı BDP'nin de.

Kürt sorununun çözümü yönündeki 'aktivitelerde de' temel düşünce; Anadilin.

Yani Kürtçenin özgürce ifade edilebilinmesi. Ve bunun Alfabetik olarak; kullanılması.

Galiba 'Kürtler ve Kürtçenin' entegrasyon süreci bir hayli zaman alacak.

***

Gelelim;

Nüfus cüzdanında yer alan 'Din' hanesine!

Olmalı mı, olmamalı mı?

AİHM bu yöndeki hükmünde;

Uygulama 'hukuk dışı' ve Türkiye haksız.

Doğrusu; bu karar her kesimde 'makbul' görüldü.

Nitekim Başbakan Erdoğan da 'Anayasa Mahkemesi'nin hükmünü hatırlatarak.

'Sorun yaratıcı değil, bilakis çözüm olmuştur'.

***

Aslında; 'Laiklik, Demokrasi ve Liberalleşme' anlamında olması gerekendir.

Bakınız!

Dün 'Laiklik İlkesinin' Anayasamızda yer alışının 73'üncü yıl dönümüydü.

Bu minvalde birçok mesajlar üretildi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal.

Ve diğer siyasi liderler.

Mesajlarının ana vurgusu 'demokrasi' olurken; Modern özgür İnancın 'Temel İnsan Hakkı' olduğu belirtildi.

***

Batı'nın 'Laiklik' anlayışı ve AİHM'in bu hadiseyle alakalı verdiği kararı;

Birlikte okuduğumuzda şu tanım ve ilkeler çıkmaktadır.

Yani; olması gereken.

Şöyle ki;

Kişinin din ve inancıyla alakalı insiyatif ve hükümler devlet tarafından verilemez.

İnancına, ibadetine, dini yaşam şekline, kılık-kıyafetine 'sınırlama' getirilemez.

Bu yönde 'Devlet' nizamı varlık gösteremez. Sınırlayıcı da olamaz.

Tek sınır vardır. O da; 'Başkalarının' inanç ve ibadet özgürlüğünün sınırıdır.

Anlayacağınız herkes 'özgürdür'. Ama karşısındakinin 'özgürlüğü' kadar özgürdür.

***

Ayrıca!

Dini yaşama, yayma ve tanıma, tanıtma hakkına sahip olduğu gibi, serbest ve özgürdür.

Denilen o ki;

Örtülü-örtüsüz, başı açık-başı kapalı, Türbanlı-Türbansız.

Fark gözetilmez.

Günlük hayat akışında sınır ve yasak yoktur.

Hele devletin 'dinsel tanım ve sınır koyuculuğu' hiç yoktur.

Kamusal alan hükmü de uygulanmaz.

Tabi tüm bunlar; 'Batı'nın Laiklik anlayışında ve AİHM'in' kararında hükümdür.

Avrupa normlarına.

Ve İnsan Haklarının 'eşitlik' ve özgürlük ilkesine dayalı.

***

Ya;

Cumhuriyetin Laiklik düşüncesi!

İşte burada 'sınır' duvarları mevcut.

İnsan Haklarından, Demokrasiden, Özgür düşünceden.

İnanç ve ibadet serbestliğinden önce; 'Kamusal Alan' gelir.

Statükocu Devlet anlayışı gelir.

Kanunda, nizamda, hukukta ve adalet anlayışında 'hiç te' hüküm yer almaz iken.

Sadece ve sadece 'yönetmeliklerle'..

Ve bir de; düşüncelerle.

***

İşte bir kaç gündür odaklandığımız hadise.

Meclis'in 'ahlaki erozyonluğunu' vekillerin 'teamülsüzlüğünü' ortaya koyan; GATA zulmü.

Düşünün!

Bir ülkenin Başbakan'ın eşi.

İnancından ve ibadet anlayışı doğrultusundaki 'giyim-kuşamına' getirilen zulümle.

Yaşam alanı daraltılıyor.

İnsanı bir ibadeti bile 'İnancın' yaşayış biçimine; 'yasak' diyor.

Milletin ve Devletin 'parasıyla' işleyen GATA'ya;

Başbakan'ın eşi, 'asker çocuğu' olan Nejat Uygur gibi bir sanatçıyı ziyaret etmek istiyor.

Ama 'başörtülü' deyip 'Kamusal alan' sınırlamasıyla 'yasak' deniliyor.

***

Demokrasiye!

İnsan Haklarına.

Ve inanç özgürlüğüne.

Tabi ki; 'Laiklik' ilkesine yakışır mı?

Daha doğrusu 'insani' tanıma yakışır mı?

'Keşke olmasaydı' denilse bile; ne yazık ki 'düşünce' hala vaki.

Sonuç itibariyle; AİHM'in bu iki farklı kararı 'Devletin' hangi 'Üniter' dokusuna sığdırılırsa sığdırılsın.

Artık 'değişim ve gelişim' şart!

Birilerinin 'düşünceleriyle' tabulaşan 'anlayışlar' yıkılmalı.

Hele yıllarca 'irtica' paranoyasıyla ülkeyi ve milleti 'makine dişlileri' arasına sıkıştıran varlıklar;

'Demokrasinin' özgürlükçü dişlileri arasına alınıp; bertaraf edilmeli.

Çünkü en büyük kazanım ve değişim;

İnsanların 'özgür' iradesiyle yaşayabilme atmosferine kavuşmasıdır.