LEYLA NERDE?
Doğru ya!
Küçük Leyla Başkuşak kayıp.
Daha doğrusu kaybolmuştu.
Tıpkı diğer 'kayıp' çocuklar gibi.
O da annesine ve babasına 'Bakkala gidiyorum' demişti.
Evden çıkış ve bakkala gidiş o gidiş! Bir daha dönmedi.
'Sır' olup gitti!
Bugün kayboluşunun üzerinden tam dört ay geçti.
Yani Şehitlik semtindeki 'iki göz odalı' evden ayrılışının 120'nci günü.
Geride 'gözü yaşlı' anne, baba ve ağıt yakan aile fertleri.
***
Peki, Leyla nerde?
Ne hazindir ki kimse bilmiyor ve bilinmiyor?
O günden bugüne; Diyarbakır’ın Polisi, Jandarması ve diğer resmi birimleri.
Hepsi arıyor.
Anne Ayşe, baba Veysi! Komşular, aile fertleri. Ve hayırsever vatandaşlar.
Diyarbakır mı kazan, Türkiye mi kazan!
Onlar kepçe misali arıyorlar Küçük Leyla'yı.
Çalmadık kapı, gitmedik makam, sormadık yer bırakmadıklar ve halen de bırakmıyorlar.
Harabeler mi, ağaç kovukları mı, taşların altı mı, kör kuyular mı, bakılmadık yer kalmadı.
Daha da bakılıyor.
Gelen 'ihbarlar mı' olabilecek olasılıklar mı?
Hepsi en ince ayrıntısına kadar 'araştırılıyor'.
Ama buna rağmen; Yok. Yok. Yok!
Ne bir iz, ne bir nefes, ne de bir 'delil'!
***
Evet!
Küçük Leyla nerde?
Leyla'nın 'kaybolmasıyla' alakalı bir önceki yazımda da ifade etmiştim.
'Kim neden kaçırsın' Leylayı diye!
Fidye için mi, yoksa husumet mi?
Bir hayli kafa yormuştum; 'acabaları' üreterek.
Ama sonra iki olasılığı kafamdan sildim.
Çünkü bu iki olasılık ailenin yaşantısı ve baba Veysi Başkuşak'ın 'anlatımıyla' devre dışı kalıyor.
Nitekim ailenin 'kapital' anlamda gücü; hiç olmadığı gibi, yok da.
Diyarbakır'ın varoş semtinde ikamet ediyor.
İki göz odalı bir ev. O da kiralık.
Daha iki ay öncesine kadar da Baba işsizdi.
Gelir ve mal-mülk yok!
Hiç bir kimseyle de ailenin 'kavgası da' yok. 'Kan davası' desen hiç yok.
***
O zaman; kim Leyla’yı ne için kaçırsın?
Ya da Leyla 'neden kaybolsun?'
Düşünüyorum!
Beynimde acabalara ilişkin fırtınalar yenileniyor.
Lakin dilim varmıyor. Bu fırtınanın Leyla ile ilgili ürettiği olasılıkları.
Endişeler farklı, senaryolar ayrı olsa bile; 'gerçeklerden' kaçmak zor.
Onun için diyorum ki; acaba Leyla 'sapıkların kurbanı mı?' oldu.
Yoksa 'organ mafyasının' eline mi düştü.
Ya da yaygınlık gösteren 'Yurtdışına çocuk' ticareti yapan şebekenin ağına mı geldi?
Tüm bunların dışında; 'bir caninin' hışmına mı geldi.
Ne ise!
Ama şu bir gerçektir;
Ülkemiz ve bölgemiz 'kayıplar' açısından vahim bir istatistiğe sahip.
***
İç parçalıyor, düşündürüyor, isyan ettiriyor.
Ve de utandırıyor.
2009 yılının verilerine baktığımızda; rakam 800'lerin üzerinde.
Sadece 43 ilde kayıp çocuk sayısı 645 civarında. Bu kayıpların da 'ekseriyeti' hala bulunmuş değil.
Kayıp dünyalarında 'sırlar'!
Ne yaşadıklarına dair, ne öldüklerine ilişkin bir bilgi yok.
Resmi verilerde kayıplar sıralamasında Ege başı çekiyorsa da 'kimlik' noktasında; Güneydoğu daha bir öne çıkıyor.
1991 ila 2009 yılları içerisinde genel kayıplara baktığımızda binlerin ötesinde.
Ve ekseriyeti 'siyasi kayıp'!
Küçük Leyla için 'siyasi kayıp' diyemiyorum.
Çünkü o yaştaki bir çocuk için; mümkün değil.
***
Bakın!
Cumartesi günleri Kayıp Yakınları Diyarbakır'da 'eylem' yapıyor.
Geçen hafta 47'inci eylem idi.
'Kayıplar bulunsun, failler yargılansın' diye!
Evet!
Kayıplar bulunsun. Hem de tez elden bulunsun ki;
Evlat acısıyla yürekleri yanan ailelerin 'yüzü' gülsün.
Leyla'nın annesi Ayşe Başkuşak'ın çığlığı yürek yakıyor.
''Bayram geçti, yılbaşı geçti, kızımdan haber yok" diyor.
Ve yoksulluğun 'acı' dramını da şu sözcüklerle ifade ediyor;
"Bu ayın 12'si onun doğum günü. Leyla'nın hiç doğum gününü kutlayamadık. Çünkü yoksulduk"
Kokusuna hasret olduğu Küçük Leyla’sını kaçıranlar için de sesleniyor:
Ve kızı Leyla'yı götürenlere sesleniyor;
"Ne olursunuz, kurbanınız olayım, kızımın bir sesini duyayım.
Ya da sağ olduğunu. Hayatta olduğunu söyleyin.
Bir sesini duyayım. Allah rızası için yeter, kızımı bana geri verin.
Artık dayanacak gücüm kalmadı.''
***
Bu çığlığa kulak verilmeli.
Leyla'yı kaçıranlar 'yüreği yanık' annesinin çığlığına ne der?
Ve nasıl bir 'insani' tavır koyarlar bilemem.
Ancak devlet büyükleri ve hükümet eşrafları bu çığlığı duymalı.
Çünkü hiç bir anne için, hiçbir baba ve aile için 'çocuktan' başka öncelikli sorun ve istek yoktur.
Lakin o evlat, o çocuk 'onun canparesidir'.
İşte bu yüreği ve bu canpareyi 'teskin etmek ve bulmak, sevindirmek' devletin işidir.
Bu kadar 'acziyet' içerisinde olunmamalı.
Teknolojinin bu kadar 'baş döndürücü' bir şekilde cirit attığı.
Teşkilatların 'her türlü' faaliyeti, bilgi, muhbir ve ajan vasıtasıyla icra ettiği.
Bir dönemde; 'kayıplar' ve kayıp çocukların bulunmuyor olmasına 'gerekçe' kabul edilemez.
Kayseri'deki çocukların üzerinden nerdeyse bir yıl.
Diyarbakır'daki Küçük Leyla'nın üzerinden 5 ay.
Güneydoğu'daki binlerce kayıp insanın üzerinden ise nice yıl geçti.
Demem o ki; 'ciğerler' yandı, bari başka ciğerler yanmasın.
Çünkü en büyük acı 'kaybolandır, haber alınamayandır'.
Her onsuz saat ve gün 'bir ölüm' acısıdır.
***
EBEVEYNLER DİKKAT!
Buarada- Küçük Leyla'nın 'dramını' yazmaya çalışırken!
Ailelerin 'çocuklarına' sahip çıkma noktasında; uyarı araştırması yaptım.
Bu konuda polis ve psikologlar ne diyor diye?
Çünkü birçok çocuğun kaybolmasında ve kaçırılmasında 'ailelerin de' kusuru söz konusu.
İşte bu kusurları ve tedbirleri görme ve alma noktasında; neler yapılmalı.
Öncelikle polisin altını çizdiği kritik noktalar.
* Çocuklar evden dışarı çıktığında, nerede ve kimle birlikte olduklarını her seferinde söylemelerini öğütleyin.
* Dışarı çıkan çocuğun üzerinde fazla miktarda para ve kıymetli eşya bulunmamasına dikkat edin.
* Çocuklarınızı mahalledeki oyun alanlarında bile olsa mutlaka gözaltında bulundurun.
* Çocukların oynadıkları bölgede alışılmamış şekilde ve sıklıkta dolaşan şahıs veya araçları, gerektiğinde en yakın güvenlik kuvvetleri birimlerine bildirin.
* Mümkünse, şüpheli kişilerin eşgallerini ve araçların plaka numaraları ile markalarını ve renklerini tespit etmeye çalışın."
***
Uzman hekimlerden gelen uyarılar ise şöyle:
* Çocukların küçük yaşlardan itibaren duygularını, düşüncelerini, sevinç ve sıkıntılarını çekinmeden açabileceği ortamlar oluşturulmalıdır.
* Aileler, çocukları yargılamadan, kendilerini onların yerine koyarak dinlemelidir.
* Her konuda çocuklara karşı adil ve tutarlı olunmalıdır.
* Aileler kolay yoldan ünlü olmak için evden kaçan gençleri bekleyen tehlikeler konusunda çocukları bilgilendirmelidir.
* Aileler çocuklara dayak ve baskı uygulamamalı, sorunları içtenlikle konuşarak çözme yoluna gitmelidir.
* Ergenlik döneminde çocuklara karşı hoşgörülü ve sabırlı olmalı, onların yeni bir kimlik kazanma çabalarını anlayışla karşılamalıdır.
* Çocukların görüşleri ve duyguları önemsenmeli, kendisine ait eşyaları olmalıdır.
* Aileler, çocuklar arasında ayırım yapmamaya, onları birbiriyle ve başka çocuklarla kıyaslamamaya, kardeş kıskançlığına yol açacak davranışlardan kaçınmaya özen göstermelidir.
* Eşler çocukların yanında tartışmamalı, birbirlerini boşama ile tehdit etmemelidir.
* Kaçırılma ve taciz olaylarında, suçluların akraba ve yakınlar arasındaki şahıslar arasından çıktığını unutmayın.