Makam ve Mevki hırsında; liyakatlik!

Ne diyebiliriz ki;
"Ah şu hırs" denilen iletin, insanoğlunda yarattığı "karakter" yapısı!
Kemirgen misali,
Beyni makam ve mevki için "köleleştiriyor" hırsın, davranış karakterine.
Aslında,
İnsanın "yaratılış" vasfına, uygun mu değil mi meçhul.
Ama girdap hâkim.
Nitekim
Akıl tahribatına" neden olan Makam ve mevki sahibi olabilme "gayesindeki" uygunsuzluk tavrıdır, insanı meçhulleştiren!
Hiçte,
Uygun bir davranış olarak, görmek mümkün değil liyakat sahibi olmayanların, düştüğü hali durum.
Çevremizde;
"O kadar çok insan" vardır ki bu yolda "bin bir" çeşit takla atan!
Bukalemun misali, sürekli renk değiştiren.

* * *

Üstadın ifadesiyle;
"Hangi birini anlatayım" bu arıza beynin sahibi bin bir suratları.
Onlar için;
Ne çevrenin,
Ne dostluğun,
Ne arkadaşlığın ne de başka bir yakınlığın anlamı yok!
Onlar için;
"Her yol mubahtır" rotasıyla, köprüyü geçene kadardır, dostluklar!
Ne sevgi,
Ne saygı,
Ne de insanı bir "karakter" ihtiva eden yüz bulmanız mümkün değil.
Burun delikleri,
Kaf dağını aşmış misali "itici".
Yüzde şişen, pişkin hal-i ruhiyet ise suratsız bir hal.
Bu düşüncenin;
Esiri olmuş, makam ve mevkinin "körelmiş" yolunda doludizgin gidenler.
İçi boş sembolik sözlerin başında;
"insanlık ve ehil" olma, liyakatlığı gelmektedir onlar için.

* * *

Sorsanız;
Onlar için bu düşünce "hizmet" aşkıdır diye.
İşin en acı tarafı da;
Bu girdaba kendini kaptıranlar "insanı değerlerini de" yitiriyorlar.
Hiç kuşkusuz ki;
Toplumsal anlamda "hizmet" üretebilmek!
Halkın,
Devletin
Ve yaşadığı çevrenin olumlu dokuları için "çaba" sarf etmek.
Makam ve mevki,
İhraz edebilme gayretiyle "arzulanan" istem, "el hak" diyebiliriz.
Çünkü,
Makam ve mevkiler "ehil" kişilerle var olduklarında, toplum düzen sahibi olur.
Tabi burada da;
"Liyakatlik" dediğimiz olgu ve insani karakter öne çıkmaktadır makam ihrazındaki zat için.

* * *

Mesela;
İki günden buyana yazıp çiziyorum!
Özelliklen de,
Aday bereketi yaşayan AK Parti'nin Diyarbakır ahalisini temsil etme noktasında.
Belirlemeye çalıştığı;
Milletvekili "aday adaylarıyla" alakalı çizgi rotanın arıza hali.
Ve,
İsimlerini zikrettiğimiz zevatın liyakatlığı.
Onların,
Beyin havsallarında esen "düşüncenin" neler ihtiva ettiğini.
Düşünüyorum;
Adaylar mı kendi "liyakatlikleriyle" öne çıkmaları mı gerekir.
Yoksa;
Parti yönetimindeki zevatın iki dudağı arasındaki hüküm mü "liyakatlığı" belirlemelidir.
Doğrusu,
İki yönü de "hayli" arıza ve "kapalı ilişki" ihtiva etmektedir.
Neden derseniz?

* * *

Şöyle ki;
Parti yönetimi "kendi liyakatlığına" özgü bir liyakat anlayışı ister.
Aday de,
Kendisine özgü bir liyakat güdüyor.
Peki,
Toplumun "vekili" olmaya soyunanın liyakatlığı, asil olanın vereceği tepkiye dayalı olması gerekmez mi?
Gerekir.
Ama ne var ki,
Türkiye işte bu noktada henüz "demokratik" bir trent yakalamış değil.
Hala,
Ülke yönetiminde ve makam ile mevki ihrazında "kişinin liyakatlığından" önce, siyasal gücü hesaplanır.
Yani,
Siz ister filozof olun, ister dahalar dahası olun.
Ya da,
Tabiri caizse "ağzınızla" kuş tutun.
Liyakatlığınız,
İki zevatın bir de siyasi ağabeyin "hükmüne" bağlıdır.

* * *

Anlayacağınız;
Düzen ve sistematik hal "birbirini kollama ve koruma" liyakatlığıyla hareket etmektedir.
İnanıyorum ki;
Kişiye niye vekil olmak istiyorsunuz? Sorusunu sorarsanız!
Hepsinin, istisnasız vereceği cevap "hizmet için" olacaktır.
Ama gel gör ki,
Atı alan üsküdarı geçtikten sonra "ne hizmet ne de asil" düşünme diye bir olgu kalmaz.
Varsa,
Yoksa "bireysel" hizmet anlayışıdır.
Onun için değil midir ki; "yoğurdu hep" insanlar ölçeğinde üfleyerek yiyoruz.