MUHALEFETTE YÜZ KALMIŞ MI?

 

Türkiye'nin "en büyük" sıkıntısı…

İktidara karşı güçlü ve sesi yüksek "muhalefetin" olmayışı…

Yani, "demokrasiyi' güçlendiren…

Uğraş veren..

Alternatif üretebilen…

Milli meseleler konusunda "kafa yorabilen"…

İktidarı yanlışta uyarabilen..

Doğru'da "yanındayız" diyebilen bir erdemliğe sahip, muhalefet yok.

***

İşte bu olmadığı içindir ki…

AK Parti..

14 yıldır "alternatifsiz" bir şekilde, iktidarı elinde tutuyor…

Yani demem o ki…

Özellikle..

Muhalefetteki "siyasi partilerin" iktidarı eleştirme hakkı yok..

Çünkü, "eleştirilerine" bulabilecekleri zemin yok..

İşte, Anayasa "değişikliğiyle" ilgili tüketilen zaman…

2011'dan bugüne ..

Yani 6 yıldır, "sivil bir anayasa" hazırlığı diye "zaman" tüketildi.

Alınan mesafe hiç..

Birbirlerine karşı "ayak oyunu, oyalama taktiği"

***

Hiç kuşkusuz ki..

Demokrasi tarihinde değişen "Anayasalar" hep mutabakatla hazırlanmıştır..

İktidarından, muhalefetine..

Sivil toplum örgütünden, sokaktaki en sıradan vatandaşa kadar…

"Bir mutabakata" varılmıştır...

Ama bizde…

Ne yazık ki, Türkiye'nin "tarihselliğinde" ne mümkün?

Üstadın ifadesiyle..

Cumhursuz bir Cumhuriyetin kurulduğu zemin ancak böyle olur..

Sürekli kavga ve işlevsizlik…

***

Nitekim!

Bugün de aynı zafiyetler zinciri söz konusu..

Yeni ve sivil bir Anayasa için…

AK Parti "yol haritası" belirledi..

Ki Başbakan Davutoğlu'da açıkladı "kendimiz taslak hazırlayıp" Meclis'e sunacağız…

Şimdi böylesi bir hamleye..

Ya da, Parlamentoya sunulacak taslağa "söz" söylenilebilinir mi?

Özellikle, muhalefet duruma arz-ı endam geliştirebilir mi?

Mümkün mü?

Olmaması gerekir..

***

Çünkü…

Ülkesi için, Anayasa taslağı hazırlayan bir iktidar var.

Ama, ülkesi ve milleti için "bir taslak" bile hazırlayabilecek, alternatif olabilme noktasında, "efor" sarf eden, bir muhalefet yok.

Vaziyet böyle olunca..

Elbette ki, iktidarın propagandada "muhalefetin" beceriksizliğini malzeme olarak en insafız şekilde kullanabilir..

Bakalım taslak meclise geldiğinde; "kim kime ne diyecek?"

Tabi ki, muhalefette "yüz" kalmışsa…

***

Gelirsek Başkanlık meselesine..

Ki, Anayasa ve Başkanlık mevzuunda "iktidar" kararlı…

İlla ki, "sistem ve yönetim" şekli değişecek..

Nasıl olacak?

Hükümetin "meclisteki" sandalye sayısı, "ne onaya ne de referanduma" yetmiyor..

Yani dışarıdan destek…

Doğrusu…

Partilerdeki "iç huzursuzluk" dengeleri değiştirebilecek düzeyde..

MHP ve CHP'de.. HDP'de de "dışarı vurulmayan" bir huzursuzluk söz konusu..

***

Vaziyet… Nasıl bir değişiklik yaratır bilmem..

Ama bildiğim; "bir iki ay içerisinde" ayrılmalar olacak…

"İç huzursuzluğu" yeter diyenler noktasında..

Tabi bunlar birilerinin dediği gibi; "parti transferi" olmayacak..

Büyük olasılıkla.. Kendi "siyasi kariyerleri.?"

Taşıdıkları misyon.. Ve kimlikleri açısından "politize" olmuşluk giysisini giymemek, malzeme vermemek için; "bağımsız kalacağız" diyecekler..

***

Hiç kuşkusuz ki... Hükümet, her halükarda, "millete soralım" diyor…

Ki bu ısrarındaki "matematiksel" güç, olasılığı oluşur..

Yani, 367 değil de, 330'u bulabilir..

Anayasa ve Başkanlık sistemine dair, "taslağı" referanduma götürmek için…

Ama, "buyurun millete soralım" kapısı aralanmazsa..

Yani "referandum" imkanı oluşmazsa..

O zaman da, iktidar öyle görünüyor ki "sine-i millet" diyecek..

***

Hal böyle olunca.. Muhalefet, "nasıl bir pozisyon" alacak…

Bir erken seçimi "göğüsleyebilir mi?"

Özellikle.. Kendi içinde huzursuzluk fırtınaları eserken… Liderlere karşı, "tahammülsüzlük" sesleri yükselirken…

Ülke ve millet için; "Hiç bir şey yapmayan.. Kılını dahi kıpırdatmayan"..

Bir muhalefetin varlık görüntüsü karşısında.. Doğrusu sandık, "muhalefet" için, intihar olur..

Ki son anketlerin verileri de bunu, göstermiyor değil…

***

Muhalefete kalan çıkış kapısı hantallıktan kurtulmak…

Beceriksizliğini terk etmek… Ve asli unsuru olan "muhalefet" mekanizmasını işletmek…

Yani vaziyetteki durumu "asgari tahribatla" atlatabilmek…

Bunun için de "rıza gösterici" bir moda girmesi lazım.

Bunu yaparlar mı? Ne yazık ki, "ikilemleri" nedeniyle, pek kestirmek mümkün değil..

Ama görüntü… Her türlü komplikasyonu, ortaya seriyor..

Ha bir de, şu erkeksi naraları var ya "hodri meydan?"

***

Böylesi bir çıkış, kimin işine yarar…

Hiç tartışmasız şunu ifade edebilirim ki, Ak Parti iktidarının işine yarar..

Ne yazık ki, "güçlü demokrasinin" işleyişinde, Türkiye'de dengeler dünya ölçeğinde ters..

Hep, "muhalefetteki partiler" seçim ister.. Lakin bizde, "hep iktidar" seçim ister hale geldi..

***

Bakınız; Dokunulmazlıklar "restine" karşı.

Hükümetin, "reste rest" çıkışıyla oluşan handikap durum..

Muhalefetten gelebilecek "erken seçimle alakalı, "hodri meydan" narasına..

Davutoğlu'nun çıkışı net olacak..

"Öyle mi.. De hadi öyleyse.. Buyurun, sandığa gidiyoruz" der..

Bakalım o zaman muhalefet "dokunulmazlıklarda" olduğu gibi bu seyirde de; "kıvırmaya" başlayacak mı?

Göreceğiz.. Ama ne demişler..

"Yiğidin ağzından söz bir kere çıkar?"

***

Sağlık bakanı Mehmet Müezzinoğlu ne diyor?

Anayasa değişikliği için..

Diyor ki, er ya da geç, "Ekim veya Kasım'da" referandum olacak?

Sizce…

PARTİLİ CUMHURBAŞKANI…

Hatırlarsanız.. Aylar öncesi, buradan dillendirmiştim..

"Başkanlık sistemiyle" alakalı…

Demiştim ki.. En kolay, tartışması en düşük "Başkanlık sistemi' formülü "Partili Cumhurbaşkanı" sistemiyle, ikmale getirilebilinir…

Özellikle, "İdari değişimi" muhalefetin "tek kişiye" indir gemisinin önünü alınması için..

Hal-i hazırdaki "en kavgasız" geçiş modeli olabilir diye..

Çünkü sadece Anayasa'nın 101 maddesi de "mini" bir değişiklik yapılacak…

Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisiyle ilişkisi kesilir "cümlesi" Anayasa'dan çıkarılır…

Ve böylece iş biter… Yarı başkanlık sisteminin yeni bir versiyonu olarak, Türkiye yeni bir idari yapıya kavuşmuş olacak?

***

Nitekim! Önceki gün, Başbakan Davutoğlu bu minvalde bir konuşma yaptı…

"Başkanlık sistemini benimseyen bir Anayasa için yol haritamızı belirledik" diye…

Tabi Partili Cumhurbaşkanlığı…

Yarı "Başkanlık" sistemi gibi; "Başbakanlık" makamı lağvedilmiyor…

Başbakanlık devam edecek…

Yani Davutoğlu "Başbakan" olarak kalacak…

Demek ki; bu sistem üzerine varılan karar Davutoğlu’nu da memnun etmiş ki "yol haritasını belirledik" diyor…

Diyeceksiniz ki Beştepe buna ne der, tepkisi ne olur?

***

Farklı bir düşüncede olacağını sanmıyorum..

Çünkü bir çok kez, Cumhurbaşkanı Erdoğan "Partili Cumhurbaşkanı olur, Başkanlık olur" diye beyanları oldu..

Yani iki sisteme de; "açığım" diyordu..

Zaten Partili Cumhurbaşkanı demek… Partisinin Genel Başkanı olarak "kalabilir" olması demektir…

Erdoğan'da bunu istiyordu "İcranın başında" olabilmek, söz sahibi olmak…

***

Eğer bunda karar kılınırsa…

Erdoğan, "Partili Cumhurbaşkanı" olarak, icranın tepesinde olacak.

Davutoğlu'da "Başbakan" olarak yerini koruyacak.

Ama sistematik olarak…

"Başkan" Erdoğan, yardımcısı Davutoğlu olacak…

İki tarafında "uzlaştığı" bu…

Ki bunun için de, "Kaf dağını aşmaya, ya da referanduma" ihtiyaç yok.

Sadece, Anayasanın 101 maddesinde "mini bir cümle" değişikliği olacak…