NASIL PARK EDERSİN?
Vay be, adamlara bak.
Ne cesaret.
Pes doğrusu vallahi.
Adam, gün ortası "polisi evire-çevire dövüyor."
Tabi ki, poliste armut toplamıyor o da sallıyor.
Hem de, Ofis semtinde.
Kimse de, "gık" demiyor.
İl Emniyet Müdürü desen, sessizlik içerisinde.
***
Peki, kim bu babayiğitler.
Yabancı değil.
Biri trafik polisi...
Diğeri, iktidar mensubu.
Pardon vekil değil.
Parti'nin Bağlar ilçe Başkan Yardımcısı Uğur Bey!
Neyse!
Paralel yapı adıyla; polis sindirildi ya.
***
Kim olursa olsun.
Yeter ki, AK Parti patenti, üzerinde olsun yeter.
Dokunulmaz.
Eee.
Poliste, paralelci damgasıyla, ruh değişikliğiyle "intikamcı" olmaz mı?
Mesele neymiş.
Gevran caddesinde, araç park eder misin etmez misin kavgası?
***
Uğur park ederim, karışamazsın?
Polis buraya park edilmez, park etmenize izin vermem?
Sen kimsin.
Ben kimim, derken.
Uğur, aha park ediyorum sen de bırakma.
"İtirazlar" içerisinde park yapılıyor.
***
Başkan yardımcısı Uğur ve yanındaki araçtan inip polise, çıkışı devam ederler.
Tabi ki, "unvanlarını" da icra ederek!
Polis de üniformanın gücüyle, "öyleyse aracınızı çekin, yoksa görev gereği ceza keserim" der.
Ne demişler.
İki inat bir murat etmeyeceğine göre "tekme-tokat-yumruk" birbirlerine girmişler.
Neyse ki, semtteki esnaflar araya girip "tarafları" birbirlerinin elinden almışlar.
Bir kişiye, üç kişi!
***
Derken; AK Parti Bağlar Yönetimi olay yerine intikal ediyor.
Tabi ki aynı zamanda; Yenişehir Emniyet Müdürlüğü ekibi de.
Güç çatışması mı?
Tarafları yatıştırma mı?
Bir süre didişme, yaşanmıyor değil.
Söz geçirme, noktasında.
Öyle ki görüntü bir anda, AK Parti'nin "Polisteki Paralel yapıyla" mücadelesinin andırır hale geliyor.
Tabi ki, polisin hükümete kurduğu kumpas hikâyesi de akla o an için gelmiyor değil.
***
Polis şikâyetçi oluyor.
Durum savcılığa bildiriliyor.
Uğur'a gözaltı kararı veriliyor.
"Görevli memura mukavemet!" suçundan…
Taraflar; ifadeleri doğrultusunda fezlekeyle Adliye'ye gönderiliyor.
Savcı-hâkim aksiyonuyla karar veriliyor; "tutuksuz" yargılanmak üzere taraflar serbest!
***
Durum, kime ders-i ibret ihtiva eder bilmem.
Ama bildiğim!
Makamlar da,
Üniformalar da "dokunulmaz" olmadığı gibi ayrıcalık sahibi de değildir.
Onun için de, herkes ama herkes "haddini, görevini" bilmeli!
Ülke de, "orman kanunlarıyla" yönetilmiyor.
Aynı zamanda Türkiye de "muz Cumhuriyeti" değil.
***
Nerde;
Bizdeki hemşerilik?
Var mı, sanmıyorum?
Yaşayan var mı?
Duymuş değilim.
Buyurun size, yaşanmış bir "hemşerilik" dramı!
Bir bürokrat.
Yıllarca, Diyarbakır'da görev yapmış.
Ve aslen de Diyarbakırlı.
***
Malum siyasi "çekemezlik" bir de, "koltuk" kumpasları makamlar açısından tayini boldur...
Bu bürokratta, "durumun hışmına" uğramı biri.
İsmi bende saklı.
Ver elini, başka ile tayin ediliyor, zorunlu istikamet diye!
"Görev bu" illaki yerine getirilecek.
Ama hasret var ya, doğup-büyüdüğü yerden ırak kalmak!
Zor hem de çok zor!
Hele ki, tanıdığın, bildiğin, hemşerilerinden uzak kalman!
***
Neyse ondan dinleyelim bundan sonrasını.
Nerde; Bizde ki hemşerilik hikayesini.
Diyor ki.
Öyle bir haliyeti ruhiyata geldik ki; "insan yüzüne" hasret olduk.
Ne kimseyi tanıyoruz, ne de kimse soruyor?
21 plakasını gördüğümüzde, ya da Diyarbakırlı bir hemşerimizi gördüğümüzde, "bayram" ediyoruz.
Hasret var ya!
***
Geçenler de;
Görevli bulunduğum İl'e Diyarbakırlı bir siyasetçimiz geldi.
Üst düzey biri.
Diyarbakır'dan da tanışırız. Hasb-i halimiz var.
Yabancı değiliz.
Kurum içerisinde mesai arkadaşlarım söyledi; Diyarbakır'a olan hasretimi bildikleri için.
"Gözün aydın, bugün hemşerin geliyor. Gidip hasret giderirsin." .
***
Bende de, o hasretle valiliğe koştum.
İdareci olmam vasfıyla, protokolde yerim vardı.
Hemşerimiz geldi.
Valilik önünde hoş geldin faslı esnada yüz yüze geldik.
Birden dona kaldım. Tepeden bir bakış çaktı!
Buz gibi...
San ki, ekmeğini elinden alacakmışım gibi azarlanır haleti ruhiyatla "Ne işin var burada" deyip" uzaklaştı.
Ne diyeceğimi şaşırdım.
***
Ben ne için, ona koşmuştum.
O ne için, bana, "tavır" koymuştu.
Anlayamadım.
Kendimi sorguladım.
Hemşerilik bu mu, hal hatır sormak bu mu?
Vurulmuşa dönmüş vaziyette geri döndüm, biraz da "hüzünlenerek".
***
Ben zat-ı muhteremden makam-mevki istemedim.
Yeniden görev yerine dönmemi sağla diye bir talebim de olmadı.
Sadece; "hemşerim" diye gönül güzelliğiyle, karşılamaya gittim.
Diyarbakır kokusunu solumak için!
Anlayacağınız, bizdeki hemşerilik ruhu bu!
Ne diyelim, herkes yaptığıyla; "yâd" edilir?
Hayırlı cumalar.