NERDE DEVLET, NERDE ADALET, VARSA NERDE?

İnsan irkiliyor başlığın 'söz dizelerine'! Sanırım sizler de ilk bakışta 'şaşkınlık' içerisinde okurken irkilmişsinizdir.

Duraksayarak! Bu kadar ciddi ve muhatabına yönelik dehşetengiz ifadeler nasıl kullanılır?

Ve mırıldanmışsınızdır; nereden çakıldı da bu sözler 'dizeler' halinde sıralandı. Haklısınız!

Çünkü 'başlık ve sıralanan dizeli cümleler' okunduğunda; insan doğal olarak 'garip bir ruh haline' giriyor?

Değişkenlik 'arz eden' bir dönemde; bu sözler nasıl ağızdan ve kalemin 'mürekkebinden' çıkar diye.

***

Öncelikle ifade edeyim! Bu üç 'sorgulayıcı' ve muhatabına 'direk' atfen dizelenen cümlenin 'patenti' bana ait değil.

Yazılımı da ha keza. Yani benim 'işkembemden' çıkmış, sıralı dizeler olmadığı gibi; kalemimden dökülen mürekkebin de 'katkısı' yok!

Anlayacağınız DNA'sının benimle alakası söz konusu değil. Bu sözler tamamen 'benim' dışımda.

Ama ne var ki 'ciddi ve dehşetengiz bu sözler Diyarbakır'da şu günlerde 'duvar yazısı'! Tabi 'duvar yazısı' derken, edebi anlamda söylemiyorum.

Hakikaten 'duvarlara' yazılmış ifadeler. Ve harabe halindeki bir binanın 'duvarını' süslüyor.

***

Kireçle oluşturulan beyaz zemin üzerinde siyah yazıyla dizelenmiş! 'Nerde Devlet? Nerde Adalet? Varsa Nerede?'!

Aslında 'duvara' yazılı dizeli cümleler salt bu üç kelimeden oluşmuyor. Dahası var! 'Görevini yapsın! 8 Yıl Yetmedi mi. A…İ…K…'.

'Hakkımızı arıyoruz. Diyarbakır Valisi Hakkımızı Savun." Gibi 'iğneleyici' cümleler de, harabe binanın 'duvarlarına' nakşedilmiş.

Evet! Bu 'özlü' ve bıçak kemiğe dayandı misali 'insana' çığlık attıran sözler 'derin' tahribatların sonucunda o duvarlara yazılmış.

Yoksa! Kimin haddine ve hangi cesaretle sorgulayan 'özlü' soruları, Diyarbakır'ın orta yerinde duvarlara 'çakabilir?

***

Doğru! Bu sözlerin 'hayat hikâyesi', derler ya 'bıçak kemiğe' dayandı misali çok acıklı bir dram içermektedir.

Vakanın 'detayları' bugünkü Söz Gazetesi'nin birinci sayfasında yer almakta. Resimleri ve 'çığlığın' sahiplerinin ifadeleriyle.

Onun için 'teferruata' girmeyeceğim. Girmeye de gerek yok! Ancak bilgilenme amaçlı olarak; 'özetleyip', asıl merama geçmek istiyorum.

Satır başlarıyla meselenin 5 K bir N'sine özetle bakalım.

***

Hatırlarsanız! DSİ 10. Bölge Müdürlüğü Bismil ve Çınar İlçelerindeki ovalara su taşımak amacıyla Dicle Baraj Göleti Cazibe Sulama kanalı çalışmalarını yıllar önce başlatmıştı.

Ancak kanal belli bir noktaya geldiğinde, Diyarbakır 'kent merkezinden' geçmesi gerekiyordu. Proje doğrultusunda işlem devam ederken Emek Caddesi'ne gelindi. 35 daireli Dilşad ile Huzur kent Yapı Kooperatifi 1. Blok apartmanı dahil olmak üzere bir çok binanın temelinde kazı çalışmaları nedeniyle tahribat oluştu. Kaymalar, taşıyıcı kolonları ve kirişlerinde de çatlaklar meydana geldi.

2002 yılında meydana gelen ve her an için büyük bir faciaya neden olabilecek tahribat üzerine, binaların büyük bölümü tahliye edildi. 

***

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden bilirkişi heyeti geldi. Bilirkişi heyeti, hasarın ve binadaki zayiatın Sulama Kanalı için yapılan kazı çalışması sonucu meydana geldiğini belirledi. DSİ 10. Bölge Müdürlüğü ve Sulama Kanalının yapımını Üstlenen Gür-İş Firmasının taşeronu firma buna rağmen 'çalışmayı sürdürdü'! Ve binada oluşan tahribat giderek büyüdü. Bina sakinleri mahkemeye başvurup yürütmeyi durdurma kararı aldı.

***

DSİ ve Firma 'itiraz' etti. Bunun üzerine bu kez binalara sismik cihazlar takılarak kontrollü çalışmaya izin verildi. Bina sakinleri bu kez 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurdu. ‘Çalışma devam ederse bize zararı olur mu?’ diye. Mahkeme bilirkişi istemine uydu. İkinci kez oluşturulan bilirkişi heyeti, temelde oynama olması nedeniyle çalışma yürütülmesinin sakıncalı olduğu yönünde rapor verdi. Sismik cihazlardan alınan ölçümlerde temelde kayma meydana geldiği belirlendi.

***

Bunun üzerine bina sakinleri 'ya kamulaştırma ya da binaların güçlendirilmesini' istedi. DSİ ve Taşeron Firma'dan 'beklenen sonucu' alamayınca, bu kez, 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtılar. O günden bugüne dava devam ediyor. Henüz sonuçlanmış değil.

Bir de 'işin taşeronluğunu' yapan Firma kendileriyle yaptığı 'protokole' göre, kamulaştırma veya güçlendirme yapılıncaya kadar; 'kira bedelleri' ödenecekti. Bir yıl 'ödeme' yapıldıktan sonra; 'firma' sırt çevirdi. 'Benden metelik çalışmaz' diye!

***

Nitekim 8 yıldır 'metelik' çalışmadığı için; 'evlerinden-barklarından' olanların bir bölümü 'eş-dost' imkânıyla 'bir yerlere' sığındı.

İmkânı olmayanlar da 'bıçak kemiğe' dayandı misali, 'her an yıkılabilecek' olan binalarına geri döndüler. İşte o ailelerden biri de 'Yılmaz' ailesi.

Yani 'ciddi ve dehşetengiz' ifadeleri duvar yazısı olarak, çığlığını ifade eden sözcükleri sıralayan aile. Yazıyı yazan anne Suna Yılmaz bakın ne diyor:

"Firma sahibi sözünü tutmadı. Hak hukuk çiğneniyor. Bu adamın vicdanı varsa, gelip hakkımızı versin. Tepkimi duvara yazı yazarak gösterdim. Bir kaç kez adamları gelip sildiler. Ancak ben yine yazdım. İsmi değerli ise gelsin hakkımızı versin. Mağdurun haklarını çiğnemesin "

***

Dün DSİ 10. Bölge Müdürlüğü 'yetkililerine' soruldu; 'neden bu duyarsızlık ve ilgisizlik? diye! Bildik bir cevap. 'Bizle alakası yok. Müteahhit firma ile bina sakinleri arasındaki bir sorun. Zaten mevzuu yargıya intikal etmiş. Bizim konuşma hakkımız yok'!

Ne hikmetse! Ne alaka ne konuşma? Kesin olmamakla birlikte aldığım duyuma göre; İl Valiliği 'hakem' imiş. Yani firma ile aileler arasında 'uzlaşı' sağlama noktasında; görev almış. Sanırım bu 'uzlaşı' hala sağlanmamış olunacak ki; 'o devasa cümleler, dev yazılarla duvara yazılmış'!

Suna Yılmaz'ın dediği gibi; insanda bu kanı oluşmuyor değil. 'Nerde Vicdan?'!

***

Evet! Bekleyip göreceğiz; 'Nerde Devlet, Nerede Adalet? Varsa Nerede?' çığlığına nasıl bir tavır geliştirileceğini.

Yetkili ve etkili 'makam ve şahsiyetler', Suna Yılmaz'ın 'duvarlara' yansıyan 'özlü' sözlerine ne diyecekler?

8 yıldan buyana 'süre gelen' düşünceyi devam mı ettirecekler, yoksa 'yeter artık mı' diyecekler?

Bilemiyorum! Ama bildiğim bu mübarek günlerin 'hürmetine', ellerini 'vicdanlarına' koysunlar.

Ha bir de! 'Dostlar alış-verişte' görsün, maskeler 'düşmesin', suret-i haktan görünme anlamında 'hayırlar' işleyen 'sorumlu' zat.

Biraz da; 'Suna Yılmaz'ın derdine çare olabilme anlamında 'günah' değil, hayır işlesin.

***

Sanırım aşağıdaki 'özlü' sözler, sanki 'Suna Yılmaz' ve diğer mağdurların 'hikayesine' özgü dizelenmiş gibi.

''Geç kalan adalet, adaletsizliktir.''  ''Adalet, ancak hakikatten; mutluluk da ancak adaletten doğabilir.''

''Adalete dayanmayan kuvvet, zalimdir.'' ''Ülkeler kılıçla alınır; ancak adaletle korunur.''

Evet! Bu 'özlü' sözlerin sahipleri bugün aramızda değiller. Yani yaşamıyorlar.

Ancak 'sözlerin' ne kadar doğru olduğu ve gerçekleri yansıttığı; yaşadığımız 'hayat tecrübesinde' oluşan meseleler gösteriyor.