Nerde Vicdan sahipleri?

Toplumsal,

Bir şaşkınlık "evresidir" tutmuş gidiyor!

Yaşam öylesine "dengesizlikler" üzerine kurgulanmış vaziyette ki; maşallah "fırsatlar" ganimeti gibi!

İnsan hayatı,

İnsan sağlığı,

Yaşam hakkı "kimin" umurunda, ya da kime ne?

"At gitsin, yak gitsin".

Belki argo bir ifade olacak ama!

Sanki

"Tohumuna para mı vermiş" mantığı hâkim!

                  

***

Ne hazindir ki;

Hal-i perişan ve sorumsuzluğu kanıksamış vaziyette, "ölümleri" sıradan, gördüğümüz gibi.

Bir de üzerinde "getirim" teminine imkân veren, prim inşa edilmekte.

Değersizleşen insanlık!

Çünkü "İnsan hayatına" verilen değer ölçeği ne yazık ki, ülkemizde artık "beş para".

Yani; "kıymet-i harbiyesi" yok!

Her şey; menfaat dünyası!

***

Bırakın,

Yaşadığımız şiddet ortamında kaybettiğimiz insanları.

Şiddet-çatışma ve savaş.

Trafikteki katliam.

Töre ve kan davasına ilişkin cinayetler.

Namus cinayetleri.

Kavgalar.

Öyle bir hale gelindi ki, "sinek öldürür gibi insan öldürülüyor."

***

Tüm bu;

Akıl-sır erdirilmeyen "insanlıktan çıkılmış" psikolojik ruh halinin yansıra.

Günlük;

Hayat ikmali bile, hilebazlık ve zehir üzerine kurgulu!

Baksanıza,

Artık günlük yiyecek-içeceğimiz bile; "hileli-zehirli".

Neyi yiyeceğimiz,

Neyi içeceğimiz, ya da neleri kullanmayacağımızı bilemez hale geldik.

Bir taraftan;

GDO'lu yani "hormonlu" ve katkı maddeleri içeren kimyasal özellikli, gıdalar.

Diğer taraftan,

Mumla arar gibi "organik" ürün, peşinde koşmalar. Ki onlar da, hileli!

***

Artık;

Ne ekmeğe,

Ne peynire,

Ne bal'a ve ne de ete, tavuğa,

Daha da ilerisi,

Milli tatlımız olan, Baklava ve kadayıfa bile, "güvenemez" hale geldik!

Ne olacak bu hal-i vaziyet!

Bilemiyorum!

Tabir yerindeyse,

Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!

***

Gün,

Gıda ürünleri konusunda, "skandalsız" hadise geçirmiyor.

Son haftalarda;

Gündemde olan "içme suyu ve damacana su".

Her ne kadar;

Bu cani ve ahlaksızlık, İstanbul endeksli ise de.

Sağlık Bakanlığı'nın,

Başlattığı soruşturmalar, aldığı numuneler.

Ve ortaya çıkan;

Tablonun bilânçosu, ülkenin tümüne sirayet etmiş vaziyette.

Rezillik,

İnsan sağlığını hiçe sayan "aşağılık" bencil düşünce meğer yıllardır, "bizi zehirliyorlarmış".

İçme suyu yerine;

İnsanlara içerisinde "insan ve hayvan dışkılarının" yer aldığı bakterilerin, dolu olduğu "suyu satıyorlarmış".

Hem de, markalı.

Hem de milyonlarca lira reklâm vererek, televizyonlarda, "çığırtkanlık" yapan firmalar.

***

Dile kolay.

114 firma'dan, numune alınıyor.

Bunların,

74'ü "sağlıksız" ve içilmesi, yasak!

Sadece, 11'ine "temiz" raporu verilebiliniyor.

Gerisini siz düşünün!

***

Evet,

Vatandaş artık, "çeşmeden" değil de,

Sağlıklı,

Ve temiz niyetine "litresine" üç misli para ödediği, "özel suyla", zehirleniyor.

Elbette ki;

Zafiyet ve kontrolsüzlük hâsıl olursa!

Kurumların,

Yetkili makamların "iş güzaflıkları" süreklilik alırsa, doğal olarak birileri bilir.

Ki "kirli ev çıkar düşkünü" zihniyetler aman vermez!

İşte bu icraatlarıyla;

Vatandaşa "zehirli suları" içirip, kasalarını dolduruyorlar.

***

Ama gel gör ki,

"Kontrolsüzlük" ve kontroldeki zafiyet, keyfe mayeşa!

Almış başını gidiyor.

Hem uygulamada, hem yasada, hem yönetmenlikte var!

Bakınız;

Dolum tesisinde ne hijyenik ortam aranıyor.

Ne de ruhsat için gerekli şartlara bakılıyor.

Ve ne de, analize tabi tutuluyor.

Hiçbiri yok.

Hatta firmalar keyiflerine göre, suyu üç ayda bir analize götürüyor.

Yani; "numuneyi" kendileri seçip götürüyorlar.

Gelin-giden yok.

Onlar kendileri; "götürüyor".

Ve "temiz oluru" alınıyor.

Maşallah.

***

Tabi bu da sözde; yönetmenliğe göre imiş!

Deniliyor ki;

Firma kendi kendini analiz ediyor.

Yönetmelik gereği, üretici, bünyesinde analiz laboratuarı ve test yapacak uzman çalıştırıyor.

Yönetmeliğe göre; bu sular analizlerde sorun olmadığı takdirde 3 aylık periyotlar halinde laboratuarlarda analiz ediliyor.

Firma analiz yapılacak numuneyi laboratuara yine kendisi teslim ediyor.

Oh, oh, kendin pişir kendin sun!

Kim kime dum duma.

***

Baksanıza;

Bazı firmaların su dolum tesisleri bile kaçak.

Hatta tanınmış marka firmalar;

Kapasitesinin yetmediği durumlarda bahçe kuyularıyla ve kaynak sularıyla dolum yapıyor.

Bahçelere açılan bu kuyulardan elde edilen sulara ise her türlü bakteri ve mikrop karışıyor.

Analiz de edilmeyen sular rahatlıkla vatandaşa içirilebiliyor.

Nitekim;

Piyasaya yeni çıkan birkaç firmanın dışında, yapılan analizlerde, tanınmış hemen hemen tüm firmaların sularında sağlığı bozucu mikroplar tespit edildi.

***

Ya Diyarbakır merkezli satışa sunulan "damacana" sular!

Ya bir de bölgeden, Diyarbakır'a getirilen sular.

Önceki gün,

Açıklanan 74 firma içerisinde ne yazık ki, Diyarbakır bir hayli var.

Bakanlık deşifre ettiği için,

Buradan sizlere aktarmamda hukuku bir sakınca olmadığını düşünüyorum.

Varsa da, sorumlu Sağlık Bakanlığı.

Peki, kim bu firmalar?

Nuh su.

Üretim yeri Ağrı ama Diyarbakır'da satışa sunulan bayiden alınan numune arızalı.

Binpınar.

O da üretim yeri Bingöl.

Ama Diyarbakır'da satılıyor.

Kocapınar.

Üretim yeri Diyarbakır.

Gappınar.

Üretim yeri Diyarbakır.

***

Peki,

İnsan hayatını hiçe sayan bu zihniyete karşı ne yapmalıyız!

Bakın bu konuda;

Sağlık Bakanlığının uyarısı var ve diyor ki, şu hususlara dikkat edin!

Özelliklen de Damacanalar için!

1) Yetkili bayi ve satıcıdan satın alınmalıdır.

2) Çizik, kirli ve suyun tabii rengini göstermeyecek matlıkta olmamalıdır.

3) Güneşte, yüksek veya çok düşük ısıda, tozlu ortamlarda bulundurulmamalıdır.

4) Tüp gaz ile aynı ortamda taşınmamalı ve depolanmamalıdır.

5) Kapak, emniyet bandı, etiket ve gövdesinde bulunması gereken marka isimleri aynı olmalıdır.

6) Üretim ve son kullanım tarihlerine dikkat edilmelidir.

***

Sonuç itibariyle diyorum ki;

İster damacana,

İster pet şişede olan içme suları olsun.

Tabiri caizse,

"Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer" sözüyle.

Artık,

İçme suyumuza da, pür dikkat etmemiz gerekir.

Çünkü,

Yaşayan tüm varlıkların, "yeşerme" membası su!

O da,

Kirli ve kimyasal içerikli olur mu?

El insaf.

Nerde; Vicdan sahipleri?