NURLU GÜN VE TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜK!…
Malum, Mevlid-i Nebi haftasındayız.. Ve bugün de; “O nurlu” gündeyiz.. Yani Mevlit Kandili bugün.. Bugün; Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in doğum günü!.. Kendilimizi huşu içerisinde, idrak edeceğiz.. Bu kutlu ve mutlu günde bir Müslüman olarak, ne kadar sevinsek ve ibadet yapsak azdır.. Zira, yeryüzü ve bütün insanlık, evrenin her karışı “O’nun” yüzü suyu hürmetine, yaratıldı, inşa edildi…
Ki Peygamber ile birlikte insanlık, son ama sonsuz olan “o ilahi” mesajı aldı. Çünkü, Hz. Muhammed (S.A.V)’den sonra, yer yüzüne kıyamete kadar, ne bir peygamber ve ne de bir başka din gelmeyecektir, kimse de peyda edemeyecektir!.. Son Peygamber o’dur ve son din de İslam’dır.. Hiç kuşkusuz ki, bütün semavi dinlerin asılları ve inanç sistemleri aynıdır; aralarında kıl ucu kadar ayrılık yoktur.
***
Çünkü, yeryüzüne Peygamberler sıfatıyla gelenlerin hepsi aynı imanı haykırmıştır, söylemiş ve emretmiştir!. Benimseyenler, inananlar, onların yolunda yürüyenler iman ışığıyla (Mümin-Müslüman) olmuşlardır.. Ama, benimsemeyip inanmayanlar, onların yolunda yürümeyenler, hasımlık edenler ise kâfir (inkârcı-asi) olmuşlardır. Ve tabi ki, lanetlenmişlerdir..
***
Nitekim, biz Müslümanlar olarak, önceki tüm dinlere ve onları getiren peygamberlere de inanıyoruz.. Ama velakin önceki dinlerin mensupları olduklarını iddia eden zümreler, son peygamber olan, âlemlerin rahmetkarı olan Hz. Muhammed’e (S.A.V) ve onunla yer yüzüne ışık olan, İslam’a inanmıyorlar.
***
Evet, bu gecenin feyziyle bütünleşmek için, bir arada olmamız lazım.. Mevlid kasidesi okumak, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak ibadetin vecizesidir.. Ki böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmiş oluruz.. Bilelim ki mümin için müstehaptır bunlar. Hele ki, salihlere elbise ve benzeri hediye vermek, bu geceye hürmet etmektir.. Ve bunları, Allah rızası için yapmak, en büyük sevaptır…
***
İşte bu geceye Veladet-i Nebi Gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biadımızı, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.
***
Duamız da, mevcut halimiz ve özellikle neslimizin geldiği “şuursuz” ortamın bertarafına, yeniden huzurun, güvenin, istikrarın, İslam şiarının güçlenmesine, Müslümanların birlik ve dirliğine, neslimizin yeniden bir şuur ve toparlanma evresine girmesine, bu nurlu gün ve yapacağımız ibadetler, vesile olsun… Kandiliniz mübarek olsun…Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin. Âmin.
***
TOPLUMSAL DEĞERLER!…
Ne hazin ve kahredicidir ki; tar-umar olmuş bir haldeyiz!.. İşte “nurlu günün” rahmetinden söz ederken, toplum olarak yaşadığımız hal-i vaziyet; bizi bizden eder hale gelmiştir.. Denir ya; “bıçak kemiğe” dayandı.. Korkunç bir toplumsal çöküntü yaşıyoruz… Değerlerimiz, inançlarımız, insanlığımız, vicdani ve rahmani bir yoksunlukla yozlaşmış, “cinnet ve canilik” üreten bir kimliğe bürünmüş…
***
İşte gazetelerin üçüncü sayfaları.. Televizyon kanallarının ana haber bültenleri.. Ülkenin dört bir tarafında; ahlaki erozyonun yarattığı tahribatın ağır bedelleriyle; “canlar” kurban gidiyor.. Bir hiç uğruna.. Ve sudan gerekçelerle; eli silahlı, eli bıçaklı “rahmetten yoksun” canavarca “kadın, erkek çocuk, yaşlı, ana, baba bacı denilmeden” katlediliyor..
***
Trafikte mi, cafede mi, bir eğlence mekanında mı, işte mi, evde mi “en küçük bir tartışma” korkunç, vahşi ve dehşetli bir “ölümle, yaralamayla” sonuçlanır hale gelindi.. Burnumuzdan soluduğumuz gibi, toplumsal bir şizofrenik ruhla, kan donduran olaylar zincirine, meyl ediyoruz.. Merhamet kalbi körelmiş şekilde; yanıbaşımızda yerde yatan cesedi “çekirdek çitleyerek” bakıp geçiyoruz!…
***
Peki, mevcut hale karşı “neydik, ne olduk, ne olacağız” noktasında, gerek birey ve gerekse toplum, pek tabi ki ülke idaresini elinde tutan zat-ı muhteremler, ki muhalif siyasi mekanizmalar da dahil; “bir sorgulama” içerisinde bulunuyor mu?!.. Bulunmuyor.. Bu sorumluluğu icra etmediği gibi; “çözüm üretme” noktasında da arayışa girmiyor.. Onun için de, “tahribatlar” domino taşı misali gibi, süreklilik arz ederek, büyüyor…
***
Gerçek şudur ki, eğer ki birey noktasında “kendimize” ayna tutup, yaşanan halimizi sorgulamış olsak.. Sürece dair ben neyi, nerde ve hangi gerekçeyle yanlış yaptım, hatam nedir?.. Ben ki, huzurlu ve mutlu yaşam alanı için, ne tür sorumluluk üstlendim ya da üstlenmedim de, bugün bu “vahşi” yaşam atmosferi içerisinde, bulunuyorum, korku endişe içerisinde “hayat” çekincelerim var!!?.
Ve tabi ki, toplum!.? Aynı zamanda, ülke idaresini elinde tutanlar.. Yasalarımız, mevzuatlarımız, “ilahi bir hükmün” rotasında mı, yoksa “beşeriyetin” kendisine özgü, sınıfsal hükmün rotasında mı, gidiyor?!.. Ben mi, biz mi, onlar mı, “dilinden” daha çok, bugün Müşerref olduğumuz İlahi Dinin ve yeryüzünü nurlandıran Peygamber Efendimizin doğumuyla “Alemlerin Rahmet” şiarıyla hareket edilirse, “kanımızı donduran” dehşetli, olaylar zincirinden kurtulabilir, arınabiliriz..
***
Ama yok!.. Kafalar kuma gömülüp, “bencillik libasıyla” bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, anlayışıyla “travmatik” hale, tuz biber eklenmeye devam edilirse!.. Daha nice, caniliklerle, canavarlıklarla, dehşetli, zincirleme “katliam ve öldürme, cinayetlerle” yüz yüze geleceğiz!.. Ve bir gün, “toplumsal yıkım ve çürümüşlüğün” artıkları, kapınızı çalabilir… Bir mucize beklentisiyle; her seferinde bu son olsun, temennisiyle “bizim alabileceğimiz hiç bir merhale” olmaz?…
***
Bugün; açık ve net bir şekilde nesil “şuur” kaybını yaşıyor.. Ve bu erozyon vahim şekilde önüne geleni, yutuyor.. Ne Eğitim ve Öğretim müfredatımız, ne de toplumsal hal ve ne de bilelim ki, ailelerdeki denge, önünü alamıyor.? Bilakis, sebep-sonuç noktasındaki etkisiyle, daha bir “agresif ve asileştiriyor..” Onun için, şikayet etmekle, sadece kınamakla, şu veya bu düzmece cümlelerle, bu vahşi hal düzelmez, düzeltilemez!..
***
Tabi ümitsiz değiliz, karamsar hiç değiliz.. Ancak, yapmamız gereken hayatımızı yeniden şekillendirmektir.? Sevgi, saygı ve hoşgörü çizgisinde birbirimizi yeniden doğru anlamak, geleceğimizi yeniden organize etmek, planlamaları, birlikte ve diri bir bütünlükle yapmak zorundayız.
***
Aynı düşünceleri paylaşmayabiliriz ancak ortak değerlerimizde ve kutsallarımızda birleşebiliriz. Yaşadığımız devir ne kadar sıkıntılı da olsa bunu aşacak iman, irade ve ferasete insan olarak sahibiz, millet olarak da bunun örneklerini geçmişte bir çok kez yaşadık, yaşıyoruz, başardık ve yine başaracağız.
Demem o ki, yıkımlar nasıl ki domino taşı misali önüne geleni ezip atıla düşürüyorsa, bizler de artık her fert, toplum ve devlet idaresi “bir şeyler” yapmak zorundayız… Vakit geçmeden, yeni tahribatlar, ölümler, cinayetler, aile yıkımları yaşanmadan, yaşatılmadan, “maddiyata” tapan değil, “maneviyatla” kendine hayat biçen bir toplum haline gelmemiz gerekir.? Şuurlu olmalıyız..
***
KOBANİ OLAYLARI 8. YILINDA..
Toplumsal değer kayıplarından söz ettik.. İşte 6-7 Ekim 2014’teki olaylar.? Yani Kobani olayları.. Bugün, sene-i devriyesindeyiz.. 8. yılına girdik yaşananların.. Dehşetin, vahşetin, şiddetin en canice vücut bulduğu günlerdi o günler.. Yakmanın, yıkmanın, dökmenin, acı bilançosuyla virane olmuş şehirler, ilçeler ve mahalleler oldu?.. Ki tarifi ne mümkün; 35 il ve 96 ilçenin “ateş çemberine” alınması haline..!?
***
Neydi; sokağı tetikleyen.. IŞİD’in Suriye’nin Kuzey’inde Kobani bölgesine doğru ilerleyişi.. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep’teki konuşmasında “Kobani düştü, düşecek” sözünün “cımbızlanarak” üzerinden yaratılan algı ve HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun “serhıldan” çağrısıyla “patlak veren” olaylar zinciri.. O günlerin, verilerini hatırlarsak; Bölge Kobani’de yaşananın benzeri bir halini yaşadı….
***
Olaylar, 35 İl ve 96 İlçede yaşandı… Resmi dile göre 37, gayri resmi dile göre 50’nin üzerinde, insan hayatını kaybetti. 761 kişi yaralandı. 131 sokak olayı yaşandı. 201 okul, 269 kamu binası, 731 ev ve işyeri, yakıldı, yıkıldı, tahrip edilip, yağmalandı.. 1230 araç ise kullanılmaz hale getirildi.. Ve kayıtlara geçen daha nice, “maddi” kayıplar.. Olayların ekonomik maliyeti, 300 milyon liranın üzerinde oldu!..
***
Yaşananların zaman içerisindeki etkisiyle, Güneydoğu’da huzur, güven, istikrar ortamının bozulmasına, can ve mal kaybının yanısıra, sosyal yaşama, turizm ve ekonomiye, yatırıma dönük proje ve iş insanlarının çabalarına ağır darbe vurdu.. En önemlisi de nüfus dalgalanması!… Ve tabi ki, “çözüm sürecinin” akamete uğratılmasında, en büyük vandalizm” oldu bu olaylar.. Ve sonrasında, yaşanan hendek ve barikat olayları.. Duamız ve temennimiz, bir daha o günlerin yaşanmaması ve tabi ki yaşananlardan ders-i ibret çıkarmak!..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Eğer bir insan sürekli seni üzüyorsa anla ki mutlu etmek istediği kişi sen değilsin.