O ŞİMDİ DÜŞÜNÜYOR?
Bir hikâye mi?
Bilemiyorum.
Farz edin ki öyle!
Her ne ise;
Lacivert takımlı, kravatlı ve rozetli biri, çökmüş düşünüyor.
Kendince oturduğu masada!
Sanki;
Bir daha dönmeyecek gibi bakınıyor çevresine...
Üzgün.
Yüzünde ise; derin bir garip hali.
Odasının kütüphane bölümüne, oturduğu sandalyeye.
Ve hemen, yanındaki sekreteryasına, bakınıyor.
Seyrediyor, pencereden dışarıyı.
Göz atıp, kendi kendine söyleniyor.
Hayat bu!
İkmalinde dün ve bugün, yaşanılan gün, neye hikmet diye!
* * *
Sorguluyor...
Daha doğrusu kendine soruyor?
Ben;
Dün neredeydim!
Ve bugün nereye doğru yelken açıyor gidiyorum babında?
Çünkü;
Daha az önceydi, iki hayatın yaşam kulvarında koşturan biriydi.
Ama şimdi, gerçek hayata dâhil olma yolunda.
Yani;
Sınıfsal bir "atlama" aşamasında...
Vatandaş olacak.
Gerçek;
Hayat ve intizam da bu...
Her çıkışın bir inişi var...
Öyle ya önemli olan;
Bu çıkışların ve inişlerin "hayat" iksirindeki hayra alamet-i.
Hayırla yâd ediliyorsa; ne ala?
Hayırsızlıkla yâd ediliyorsa; ne ceza?
* * *
Evet.
O artık;
Buralarda olamayacak.
O odada oturamayacak, sekreteryaya talimat veremeyecek.
Ve,
O "küçük odanın(!)" penceresinden dışarıya bakamayacak...
Öyle ya;
Daha düne kadar "en tepe" zirvedeydi.
El üstündeydi.
El bebek-gül bebek, misali.
Çevresinde;
Yüzlerce insan.
Kusursuz, bir saygı, hürmet sonsuzluğu.
Padişah misali.
Sözleri emir, talimatları da ferman gibi...
Sanki;
Onunla her şey vücuda gelir ve giderdi.
Dediği dedik.
* * *
O varken, o konuşurken, o seyr-i âlem içerisinde bulunurken.
Kim takar Yalova… ……" denilirdi?
Velhasıl;
Her kim olursa olsun, ikmale gelen hükmün sahibi o!
Herkes,
Ondan bir şeyler bekler ve umut ederdi.
Ve tabi ki;
Ensesi kalınlardır onun eş-dost, ahbabı.
Sofraların,
En zengini, keyfiyetin en iştahlısı, onun arz-ı endamındaydı.
O yoksa...
O dememişse,
Kimse buyruk değil.
İllaki, ama illaki o.
En önde giden o...
* * *
Hele;
Katmerli aldığı Maaş mı?
Seyr-ü icrasında o maaş çerez misali.
Tabi;
Himayesinde sekreterlerin en alası.
Şoför mü, en hamaratlısı, "sır" saklayanı.
Danışman mı; "akıl küpü"(!).
Sınırsız iletişim imkânı ve teknolojinin her hikmeti.
Tabi bir de;
Becerikliliğinde "iş bitiricilik" varsa; o zaman kim tutar seni.
Doldur boş küpleri.
Hele. Hele "siyasi güçte" hamilik bulunuyorsa.
Ense kalın göbek şişikse;
Her yol senin için "Ankara"dır.
* * *
Takip et;
İhale mi, ihaleler mi, alım mı, satım mı?
Gayrimenkulün,
Yüzdesi mi, her şeyin yüzde onu mu?
Kaçarı yok!
Olsa bile;
Makamın da, satımın da, alımın da "cezası" tasfiyedir.
Çünkü;
O en yüce makama nail olmuş zat-ı muhteremdir(!)
Eş, dost, akraba.
En ala kıyakla "iştah" getirilir; varsa onların da eş-dostu "çerez" kazanç.
Yasa mı?
Nizam mı?
İçtihat mı?
Kanun mu, "kim" takar, at bakalım sümen altına bürokrat, olur-gider.
Krallık misali.
* * *
Peki sonra?
İşte ne varsa; "aha bu sonra da" var.
Şimdi;
Tüm bu "iştihamlı" varlık güç elden gitme, sürecindeki zevatın ruh hali...
Artık;
Ne çevresinde, ne yanında "yüzlerce" değil, belki bir tek kişi dahi olamayacak.
Ya da göremeyecek.
Her gittiği yerde;
Saygınlık ve hürmet yerine belki de, "yüz çevrilecek" sen ne yaptın ki, bakacak yüzün var diye?
Emir mi, söz mü, ferman mı?
Kim takar.
* * *
Sahi;
Unuttum. Hikayemin baş aktörünün kim olduğunu söylemeyi.
Neyse;
Zaten çaktınız bahsettiğim zat-ı.
Bakalım;
2011'ın Haziran ayında, bu hal-i ruhiyette kimler mazhar olacak?
Denildiğine göre;
Bir hayli, olacak varmış?
Ne diyelim; her şeyin hayırlısı?
Boşuna denilmemiş;
Kurumlar ve makamlar baki, şahsiyetler geçici.
* * *
İşte önemli olan;
O şahsiyetin oturduğu makamda olduğu gibi, gerçek hayata dâhil olduğunda da aynı saygıyı ve hürmeti görmesidir.
Yoksa;
Yeni muhtarın atının dizginlerini tutarak, seyri aleme geçen eski muhtar hikayesi misali.
Vay;
2011 Haziranında bu hali duruma düşeceklerin haline.
Bizden;
Gitmeye yeltenenlere.
Ve gelenlere bir hikâyecik misali; aman ha dikkat edin.
Unutmayın…
Dönüşte, "atın" dizginini siz tutup, yürüyeceksiniz?