ÖNEMLİ OLAN DİYARBAKIR'IN KAZANIMIDIR!

Öncelikle ifade edeyim. Tabi sizi bilmem.

Ama öyle "hissediyorum ki", sizler de aynı "duyguyu" taşıyordunuz.

Çünkü Türkiye "merak" içerisindeydi. Aynı zaman da; "endişeliydi"!

Başbakan Erdoğan DTP'nin "bizim kalemiz" dediği Diyarbakır'a 5 ay sonra geliyordu.

Ve günler öncesi "kent üzerinde" oluşturulmak istenilen "korku" senaryosu gölgesinde.

Protestolar yapılsın, kepenkler indirilsin.

Miting alanına giden "akan kandan sorumludur" gibi "tehditler".

Kısacası geçtiğimiz Kasım ayında "yaşanan" tablo "tekerrür" etsin diye bir çaba vardı.

Bundan dolayı da herkes endişeliydi.

***

Kasım "tablosu" tekerrür eder mi diye?

Diyarbakır'ın "misafirperverliğine" gölge düşürülür mü?

Öcü bir kent "görüntüsü" yenilenir mi?

Hepsi "cevap" aranan kuşku geliştiren "beklentiler idi".

Ama olmadı. Yenilenmedi.

Korkular da, endişeler de yersiz ve sonuçsuz kaldı.

Çöpler temizlendi, yollar açık tutuldu.

Sokaklar "renkli". Küçük çaplı olduysa da. Esnaf "kepenk" indirmedi.

Kısacası; "günlük" hayat, sevgi birlikteliğiyle yol aldı. Güzel ve hoş bir tablo.

***

"Yağmur ve soğuk hava da" Cumartesi gününe hakimdi.

Meteorolojik bu "olumsuzluk", İstasyon Meydanındaki "mitingi" etkiler mi..

Kim "bu soğukta, yağmurda, çamurda" çıkıp gelir diye düşünülüyordu.

Bu düşünce de; "yer" bulmadı.

Arz-ı endam eden bu "olumsuzluklara" rağmen; Diyarbakır'a "yakışan" gelişmeler yaşandı.

Misafirperverliğimizi gösterdiğimiz gibi sağduyuyu, hoşgörüyü ve centilmenliği de "öne çıkardık".

Karşı tarafa da mahcubiyeti "hissettiren" birliktelik geliştirildi.

Anlayacağınız; "beklenen değil, beklenmeyen oldu"!

***

Miting alanı, Başbakan Erdoğan'ın 1,5 saatlik "rötarlı" gelişine rağmen doluydu.

Her ne kadar; 2005 yılındaki "kalabalık" oluşmadıysa da, "kimse gitmez" diyenlere inat gidildi.

Alan "beklenenin" üzerinde doluydu.

Oluşan "hoşgörü" sinerjisi Başbakan Erdoğan'a da yansıdı.

Hem yüzüne, hem gönlüne, hem de konuşmasına.

Miting ve Erdoğan'ın "konuşmasını" analiz etmeden önce;

12 Ağustos 2005'teki Diyarbakır konuşmasını hatırlamak gerekir.

***

"Kürt sorunu benim sorunumdur. Çözümü hep birlikte geliştireceğiz. Geçmişte büyük yanlışlıklar yapılmıştır. Kimse bunu inkâr edemez."!

O günkü bu konuşma, Ülkede "inanılmaz" ve özellikle Güneydoğu'da "olumlu" hava geliştirmişti?

Kürt sorunu "noktasında" önemli açılımların gelişeceği. Ve "artık akan kan dökülen gözyaşının" olmayacağı.

Kardeşliğin "ülkeye ve bölgeye" hakim olacağı, Tam demokrasinin "hayat" bulacağı umudu vardı o gün için.

Dünkü; konuşması da "işte" bu minvaldeydi. Gerek; Hakkari'deki "ya sev ya terk" et söylemi.

Gerek Diyarbakır "konuşması". Ve gerekse İstanbul'da "elinde pompalı tüfek bulunan" şahsın sözde "savunma yaptığına" ilişkin haklıdır sözü.

Bunların; Bölge insanı üzerinde yarattığı etki, tepki dünkü konuşmasıyla "bir nevi" silindi.

Yani Erdoğan, 2005 yılındaki "duruşuna" döndü. Bu da; "demokrasi" açısından önemli bir gerileme diyorum.

***

Tabi "konuşmayı" birileri yeterli bulmayabilir? Ya da; "sıradan" bir konuşmaydı.

Salt bölgenin "nabzına" yönelik şerbet vermeydi? Veya "olması gereken di" diyebilir.

Lakin şu gerçeği de unutmamak lazım.

Genel ve Yerel "siyaseti" birbirinden ayrı tutmak gerekir.

O nedenle dünkü konuşma; ülkenin bütününde gerçekleşecek bir seçimin Diyarbakır ayağıydı.

Doğu'yu, Güneydoğu'yu önemsediği gibi, Batı'yı da "önemsemek" zorunda.

Ve ona göre; "çizelge" geliştirmelidir.

AK Parti'nin "3 H" formülünü aktardı. Diyarbakır'ı ülkenin 81 iline bağlayacak halatın; "Hürriyet, Hukuk ve Hizmet" olduğuna vurgu yaptı.

***

Erdoğan'ın 1 saat 35 dakika süren "konuşmasında" çok yönlü mesajlar vardı.

Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel "anlamda"!

Duyguları en güzel "okşayan" sözü; bence "Diyarbakır cezaevinden" bahsetmesi oldu.

"12 Eylül 1980 döneminde, işkenceler, eziyetler yüzünden bir "terör teşvik mekanizması" haline gelen Diyarbakır hapishanesi".

O acıları biliyorum.

Annelerin "gözyaşlarına" yönelik ifadesi de; anlamlıydı.

"Bu çatışmalar içinde, ne Şivanlar annelerinden ayrıldı. Annelik, din, ideoloji ayırt etmez."

Ve "yanlışları birlikte düzelteceğiz. Geçmişe odaklanmayalım, yarınlara bakalım".

***

‘Biz başkaları gibi sorunları konuşmayız, çözeriz!' mealindeki bir anlayışı dillendiren Başbakan Erdoğan, üç yıl önceki "açılımına" atıfta bulunarak ‘Kürt sorunu'nu nasıl çözmeye yöneldiğini de hissettirdi.

Çözüm sürecinin kapısının devrim niteliğindeki adımlarla açıldığını söyledi.

Ve TRT Şeş'in açılmasına CHP ve MHP gibi partilerin karşı çıkmasının yanı sıra, asıl bu çabayı kutlaması gereken DTP'nin 'tepki tavrına' "anlam geliştirmek" zor.

"TRT Şeş bê xerbe".

"Demokratik hakkın gaspı; bölgenin demokrasiyle içselleşmesinin önündeki engel"

Bu ifadesiyle; hem PKK'ya, hem de DTP'ye mesaj verdi.

Erdoğan'ın "satır araları" geniş ve altı çizilen "mesajlarının" özeti bunlar.

***

Evet. DTP'nin "kaleyi" elde tutma, AK Parti'nin de "ele geçirme".

Mücadelesi sanırım bundan sonra "daha bir" gergin atmosferde gelişecek.

Çünkü DTP Erdoğan'ın Diyarbakır'daki ifadelerini ve Kutbettin Arzu'nun "istasyon" meydanındaki "sert çıkışını" değerlendirecekler.

Başbakan Erdoğan'ın "boyunun kısalığına bakmayın, yüreği büyüktür. Atom karınca gibidir" yakıştırmasında bulunduğu Arzu'nun, Baydemir'e ve DTP'ye "yönelik" üslubu yüklüydü. Kılıçları "çekmiş" misali;"

Bu kardeşlerimiz (DTP) 'Türkiye'nin partisi olacağız, dostluğu geliştireceğiz' diyor. Bu kardeşlerimiz Kürtlerin partisi bile olamadılar. Kürdün Türk ile kardeşliğini bozdular. Kürt halkı gerekli cevabı sandıkta verecek bu kardeşlerimize''

***

Tabi bi de; Cumartesi günkü AK Parti'nin verdiği görüntü de önemliydi. "Tam kadro", hazırdı. Bir nevi; "gövde gösterisiydi"!

Sonuç itibariyle; AK Parti "cephesinde", cumartesi günkü "tablo, gelişmeler ve sarf edilen" sözcükler, memnuniyet arz etti.

Başbakan "güler yüzle" ayrıldı. Kutbettin Arzu "sevinçle ve gururla" uğurladı.

Bu hava özellikle "Arzu"ya güven getirdi.

Ama İl Teşkilatına böyle bir 'ruh' enjekte oldu mu bilemiyorum.

Bunu da niye ifade ettik. Canlı yayının "yorumcuları" aktardı.

"Cumartesi günkü" coşkuya daha bir yükseklik kazandırılabilinirdi?

***

Bundan sonra "ne olur" derseniz. DTP "seçim aktifliğini" genişletecek.

Aynı minvalde AK Parti'de. Hem siyasal hem de "icraat" noktasında polemikler gelişecek.

DTP biraz daha mevzuya asılacak. Üslubunu da daha bir sertleştirecek.

Nitekim Başbakan'ın "açıklamalarına" ilişkin Baydemir dün konuştu.

"Vah Erdoğan vah" diye. Çünkü Başbakan Diyarbakır için "Ah Diyarbakır ah" demişti.

Neyse!

Önemli olan; Diyarbakır'ın ve Demokrasinin kazanımı.

Ve tabi ki; "kılıçları" çeken tarafların; demokrasinin "kural ve kaidelerinin" ölçütünde seçim sürecini tamamlamaları.

Ve 29 Mart'ı halka, huzur, güven ve istikrar içerisinde "yaşatmalarıdır".

Gerisi; "siyasetin uğraşıdır". Biri kaybeder, biri kazanır.

ÖNEMLİ OLAN DİYARBAKIR'IN KAZANIMIDIR!