PAZAR YAZISI

Boşuna dememişler;
Zaman su gibi akıp gidiyor!
Günler öylesine çabuk geçiyor ki; işte bir hafta sonu daha geldi.
Bugün cumartesi, yarın da pazar.
Resmi tatil!
Velhasıl; işgal sahibi olduğum bu köşenin müdavimleri yakinen bilirler;
'Pazar' günleri yazmam.
O gün benim 'köşe' yazmama günüm.
Bu nedenle; 'pazar' yazılarımı ekseriyetiyle Cumartesi günleri icra ederim.
Malum! Pazar yazılarının 'muhtevası' genellikle 'zihni' yormaz; dinlendirir.
Gaye;
Haftanın yorgunluğundan ve stresinden okurlarını arındırmak.
Yoğun gündemin yarattığı 'zihinsel' bunalımdan kurtarmak.
Biraz da 'günün neşesini' oluşturmak.
Yani bir taraftan 'sabah kahvaltısının' keyfi, diğer yandan 'pazar' pardon cumartesi yazısıyla; neşe almak.
İşte bugün de; böyle bir düşünce hasıl oldu.
'Pazar yazısı' yazalım diye!
Bakalım; biraz oradan biraz buradan 'mevzuları' harmanlayan yazı;
Hafta sonu keyfi yaratacak mı?
Tabi; 'pozitif-negatif' tepkisini bekliyorum.

***

Alışkanlık!
Hayatımızın 'vazgeçilmezi'dir.
Kimi yerde yıkım ve kötülük.
Kimi yerde ise kazanım ve iyilik.
Bilmem tanır mısınız?
1553'lerde doğan Fransız Edebiyat düşünürü Michael de Montaigne’i!
Düşüncelerini ve fikirlerini 'deneme-yanılma' üzerine kurgulayan biri.
Alışkanlıkla alakalı bir denemesinde;
Bir kadın yeni doğan bir buzağı kucağına alıp sevdiğinden söz eder.
Der ki;
O buzağı kadın ertesi gün de kucağına alıp sever.
Bir sonraki gün, diğer bir sonraki gün. Günler, derken aylar ve yıllar geçer.
Alışkanlık bir kimlik alır kadının 'hayvanı' kucaklayıp sevmesi.
Malum!
Buzağı da, 'su gibi akıp giden' zaman ekseninde büyümektedir.
Sonunda o buzağı kocaman bir inek olur.
Ne var ki; 'alışkanlık' halini alan davranış nedeniyle kadın 'ineği de' kucaklar.
Peki bizler;
Önceki gün, dün ve bugün dahi.
Alışkanlıklarımızın ‘cenderesinde’ nice inekleri kucaklayıp sevmiyor muyuz?
İster 'iyi' ister kötü!
Sonuç; alışkanlık!

***

Sigara!
O da bir 'alışkanlığın' getirdiği düşman değil mi?
Küçükken 'yumuluruz' severek, derken 'davranış' alışkanlık alır.
Sonra; 'hayatımızı' sarar! Biz 'davranışımızın' getirdiği bağımlılıkla; 'bile bile' ölümü seçeriz.
İşte bugün milyonlarca insan bu 'dehşet-engiz' ineği bağrına basıp; kucaklamıyor mu?

***

İsterseniz sohbeti biraz da; 'özü ve sözü' bir olan; ders-i ibret arz eden 'özlü sözlere' bi bakalım.
Çünkü bu sözlerin her biri; 'bin nasihate' bedeldir.
Tabi; 'anlayan' ve hayatın idamesinde kendisine 'rehber' olarak yol haritası diye kabul eden için.
Ne güzel bir söz;
Yutmadan önce çiğnemek ne ise, konuşmadan önce düşünmek de odur.
Ve gerçek olan da;
Ne zaman insanlar benimle aynı fikirde olsa, o zaman anlarım ki 'hatalı' bir durum hasıl diye.
Bir de;
Allame-i cihan bile olsan.
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Buarada, ifade edeyim.
Yukarıda 'size arz-ı endam' edilen cümlelerin 'patenti' bendenize ait.
İsterseniz 'özlü bir' sözü ifade ettikten sonra;
Bu kez 'Büyüklerimizden' nasihatler içeren sözleri paylaşalım.
Öyle ya;
Her zaman doğru ve gerçeği ifade et ki; sonra ne dediğini hatırlamak zorunda kalma.
Bir de; hayatın tadı.
O da en güzel mutluluğun 'avuçlarında' hissettiğin mutluluktur.

***

Ne güzel ifade etmiş Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed;
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Ya Mevlana;
Gerçek aşkta ne vefa vardır ne cefa.
Der ki;
Ayni dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.
Bir de, Sokrates'in hukuk ve adaletle alakalı bir sözü var.
Elbette bu sözü 'salt bizler' değil, Adaleti ve Hukuku icra edenler de;
Zihin duvarında yazmalılar.
Şöyle der;
Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.

***

Peki ya; ‘hırsızın hiç suçu yok mu’?
Bu sözün sahibi de elbette ki, Merhum Nasrettin Hoca!
Evet!
Nasrettin Hoca'nın bir gün eşeği çalındığı için canı çok sıkılmış.
Dört bir tarafta eşeğini aramaya kalkışmış, bulamamış.
Başından geçeni komşularına anlatınca; her kafadan bir ses çıkmaya başlamış.
Derken birisi; Hocam! Niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki.
Bir başkası da; Evine hırsız giriyor da, senin haberin olmuyor?
Bir diğeri de; Hocam! Kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin.
Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok?
Nerden baksan dökülüyor, hırsız girmeyecek de kim girecek?
Hoca gelen cevaplara karşılık hiddetlenmiş kendisine göre;
'Yahu! İyi, güzel de kabahattin hepsi benim mi?
Hırsızın hiç mi suçu yok?

***

Doğru söze ne gerek.
Bizden de bu kadar.
Hepinize güzel bir hafta sonu keyfi dileğiyle.
Pazartesi günü buluşmak üzere.
Şimdilik hoşçakalın.