RAMAZAN BAYRAMI VE GÜNDEM'İN AKTİFLİĞİ!
Bir Ramazan Bayramını daha geride bıraktık. Ramazan-ı Şerif'in 'yüklediği' sevapla!
Her ne kadar 'eski tadında' olmazsa da; 'huzur' anlamında güvenli bir bayram geçirdik diyebilirim.
Tabi bu 'huzur' ölçeği Diyarbakır için geçerli. Çünkü kent merkezinde ciddi bir vukuat yaşanmadı.
Yazıyı kaleme aldığım saatte kadar, 'kayda değer' ciddi ve üzücü bir vaka gelişmedi.
Küçük çaplı 'kaza' ve 'maytap' yaralamalarını saymaz isek.
Ama ülke geneline baktığımızda; 'özellikle' trafik anlamında. 'Yollar kan gölü' misali, Bayram'ın bilânçosu 84 ölü.
Tüm uyarılara ve alınan önlemlere rağmen. Ve hepsinin odak nedeni 'aşırı' hız!
***
Evet. Bayram'ın Diyarbakır seyrine dönersek.
Kent ahalisinin ekseriyeti 'Bayramın' feyzini yaşamaya ve Ramazan-ı Şerif'in 'yorgunluğunu' atmaya çalıştı.
Bayram Namazı, Mezarlık ziyareti ve ardından 'eş-dost' kabulleri ve misafirlikler. Bu anlamda; 'mutlu ve neşeli' bir hava hakimdi.
Serinlik arz eden hava, bazen de 'yağmurla' buluşması, Bayram'a ayrı bir hava verdiğini de, söylemek gerekir.
Mesleğin gereği olarak tabi ki; Bayramı 'çalışarak' geçirdik. Çünkü 'haber' takibi, kent ve bölgede olup bitenlerin 'sizlere' aktarımı.
Siyasal, sosyal ve ekonomik 'aktiviteler'. Bu anlamda; 'yoğunluk' hasıldı. Tabi benim açımdan bu yoğunluk çift haneliydi.
***
Malum! "Merhum' Annemin ölümü ve ilk bayramı olması münasebetle; eş-dost, akrabaların 'ziyareti' sağolsun bir hayli fazlaydı.
Bir taraftan 'bu ziyaretleri' ağırlarken, diğer yandan da "gündemin' mevzuularına zorunlu bir odaklama vardı.
Kimi ülke gündemi kimi de kent düzeyindeki mevzuuları içerdi. En dikkat çeken de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'du..
Bayramın ikinci günü 'sıcak bölgede' idi. ..Ve Bayramı burada geçirdi. Yani; Nusaybin'deki 'temasları' aile ziyareti.
Ve burada 'ülke' gündemini oluşturan 'Kürt Açılımına' yeni ivmeler kazandıran; 'satır arası' geniş konuşmaları.
Bir hayli 'etkili' olduğu kadar da tartışma yarattı. İşte Başbuğ'un o konuşmasından satır başları.
***
*Evlatlarını terör örgütlerine kaptıran anneleri de anlamak zorundayız.
*Tek çıkar yol, terör örgütünün silahlarını bırakmasıdır
*Kanla, silahla bir yere varamazsınız
*Devlet, tüm vatandaşlarına eşit imkânları sağlamalıdır.
*Birlikte yaşamaya karar verenler için, her yer, her makam herkes içindir.
*Bu bölge insanları, ağalardan çekmiştir. Ağalardan, zamanın ağalarından çeken insanlarımız, siyaset ağalarından, terör ağalarından vatandaşlarımızı kurtarmalıyız.
*Birbirimizi yeteri kadar seversek, başka sevgilere muhtaç olmayız.
***
Satır araları geniş! Her düşünce, her birey 'kendisine' özgü ifadeler sıkıştırabilir. Ancak şunu ifade edebilirim;
'Kürt Açılımı' ekseninde, asker de bazı gerçeklerin farkında. Ve bir şeylerin 'değişmesi' gerektiğini artık gizlemediği gibi kabul ediyor.
Belki; genel düşünce itibariyle 'anti' bir söylem kaçınılmaz olabilir. Ama 'yer ve zaman' göz önüne alındığında görüntü 'iyimserlik' kazanıyor.
Takdir edersiniz ki Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Türkiye'nin en büyük meselesi hiç kuşkusuz ki 'Kürt' mevzuusu..
Bugün 'çözümde' geri dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. Ve bu tarihi bir gerçektir.
Ki kimse artık bu gerçekten kaçamaz. İster asker olsun, ister siyasi muhalefet olsun, ister iktidar olsun.
İster başka bir güç dengesi olsun. Çünkü bunu bu topraklar üzerinde yaşayan, makam-mevki ve ünvan ayırımı olmadan herkes 'idrak' etmektedir.
Bu düşünceyi de tüm uzuvlarında taşımaktadır.
Kürt sorunu 'artık' çözüm bulmalı. Ve 'analar yağlamasın, evlatlar heba olmasın'!
***
Gelelim, "bu meselenin" 1 Ekim'den itibaren geliştireceği ivmeler.
Öncelikle 'Yeni Yasama' dönemi bir hayli çetin geçecek.
Şöyle ki; Meclis'in öncelikle gündem maddesini 'Kürt Açılımı' oluşturacak.
Hükümet bu alanla alakalı çalışmalarını büyük ölçüde tamamladı.
CHP ve MHP'nin 'kapıları kapatmasına' ve sürekli 'tehdit' tepkisi geliştirmesine rağmen; 'meselenin' özü itibariyle görüntü belli bir şekil almıştır.
Tabi en kritik durum da; 'açık mı, kapalı mı' oturum olacağı...
Bu tartışma özellikle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın 'bilgilendirmesiyle' netlik alacak.
CHP ve MHP’nin karşı çıktığı, Bahçeli’nin "konuşulanları açıklarım" tehdidinde bulunduğu kapalı oturum konusundaki hükümetin tavrı net.
Nitekim Başbakan Erdoğan ABD'den bunun cevabını verdi. 'Oturum açık olacak' diye. Yani 'kapalı oturumda' ısrarcı değil.
***
Bayram'ın Diyarbakır'daki 'siyasi trafiğine' dönersek, unutmadan aktarayım. AK Parti ile DTP arasında 'randevu' vetosu yaşandı.
Söylendiğine göre, AK Parti Diyarbakır İl Teşkilatı, DTP İl Yönetimine mesaj göndermiş.
'Sayın Bakanımız Mehdi Eker'le birlikte partinize bugün (dün) saat 11.00'de Bayram ziyaretinde bulunmak istiyoruz'.
DTP gelen bu randevu talebini 'geri çevirmiş'! DTP İl Başkan yardımcısı Cafer Kan'a göre;
"Bu kadar cenaze gelir-giderken, bu ziyaret doğru olmazdı"!
DTP'den gelen 'ziyaret vetosunu' Bakan Eker gazetecilere; "Siyasi partileri ziyaret programını Diyarbakır İl Başkanlığı hazırlamış, benim programın içeriğinden haberim yok".
Oluşan tabloya ne denilebilir bilemiyorum. Ancak bildiğim o ki; "Bayramlar küskünleri barıştırır, insanların iyilik yapma arzusunu geliştirir, mutluluk getirir".
***
Bu mevzuuyla alakalı bir son dakika ayrıntısı gelişti. O da, akşam saatlerinde yaşandı. Yani son dakika sürprizi.
DTP İl Teşkilatından gelen 'Veto'ya rağmen, Bakan Eker, İl Valisi Mutlu, Milletvekili Kurt, Parti yöneticileri Büyükşehir Belediyesi'ni ziyaret etti. Ve Başkan Baydemir'le görüşüldü. Olması gereken bir ziyaret ve olması gereken bir karşılama.
Zaten şuan için en büyük ihtiyaç ve moral kaynağı, duyguların kabulü bu tür 'görüşmelerin' oluşması ve artmasıdır.
Bakınız; Valiliğin ev sahipliğindeki resmi protokol bayramlaşmasına. Misafir ağırlamaktan dolayı katılamadım, ancak arkadaşlardan izlenim aldım.
Askeri erkân ilk kez büyük bir katılım göstermiş. Daha önceki bayramlaşmalara giden biri olarak, asker pek ilgi göstermezdi.
Gelen de, 'subay' rütbesinde değil 'astsubay' rütbesinde idi. Hele, rakamsal anlamda bir kaç kişi. Ama bu kez; bir hayli katılım yüksek imiş.
Diğer kurumların da ilgisi geçen yılların ötesinde. Bu da insana şunu söyletiyor, 'değişim her alanı kapsamış' galiba.
Nazar değmesin!
***
Ve gelelim Güneydoğu'nun 'malum' Ergenekon Davasına. Yani şu meşhur JİTEM eski Komutanı Cemal Temizöz ve Korucubaşı Kamil Atak'ın yargılandığı dava. İkinci duruşması geçtiğimiz gün yapıldı. Davayla alakalı ilginç olduğu kadar kafalarda binlerce soru oluşturan gelişmeler yaşanıyor.
Şöyle ki; 'sanık-tanık' konumundakiler 'ağız birliği' yapmışçasına 'ifade' değiştirmeye başladı.
İlk olarak 'tükenmez kalem' rumuzlu eski itirafçı Abdülhakim Güven 'iddianamenin' savcısına suçlama getirip, 'beni kandırdı' dedi.
Ardından Hıdır Altuğ 'ifade değiştirdi'. Ardı ardına gelişen bu 'ifade değişikliğine', davanın kilit ismi Mehmet Nuri Binzet'le alakalı gelişme eklendi.
O da şu: Binzet'i Midyat cezaevinde ziyaret eden Nihat isimli bir kişi, 'ifadesini' değiştirmesi halinde 30 bin TL para teklif etmiş.
Ki bunun 'telefon kayıtları' da mevcut. Mahkeme’ye de deliller sunuldu.
Dava genel itibariyle her ne kadar 'dağın' görünen yüzünü temsil ediyorsa da, birileri 'iyi çocuk' misali, Şemdinli 'akıbeti' için çaba sarf ediyor.
Bakalım! Önümüzdeki duruşmalarda nasıl bir 'çelişkiler' yumağı gelişecek.
***
İşte böylesi bir romanla bayramı geçirdik. Denildiği gibi; şimdi iş zamanı.
Demek ki; bugünden itibaren yeniden 'önceliklerimize' önem vermeliyiz. Özellikle kent idarecileri anlamında.
Diyarbakır'a 'yeni ivmeler' nasıl kazandırabiliriz, işsizliği, yoksulluğu 'nasıl' geri çekebiliriz.
Yarın başlayacak olan 'Eğitim ve Öğretim' için; tedbirlerimiz ne olacak? Okul önlerinde, çevresinde, kuytularda 'pusu' kuranlara karşı ne yapılabilinecek.
Şoför amcaları 'okul saati esnasında' nasıl dikkate çekebiliriz. Trafik akışına 'düzenleme'.
Bakalım somut adımlar atılacak mı, yoksa yine 'eski tas eski hamam' misali, uyarılarımız devam mı edecek? Göreceğiz.
Evet! Bir kez daha geçmiş Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor.
Üç gün aradan sonra yeniden birlikte olabilmenin sevinciyle; merhaba diyoruz.