SANSÜRÜN KALDIRILIŞI
Öncelikle ifade edeyim. Bu yazıyı 'dün' kaleme almam gerekiyordu. Çünkü 'düne' özgü bir konuydu az sonra değineceklerim.
Ama ne var ki; düşündüm ve bugüne öteledim. Gerekçesi de; 'günün önemine' binaen gelişebilecek vakalar.
Ve bu eksendeki mevzuların 'tansiyonu' ne olacak? Yine bildik bir sonuç mu seyredecek?
Yoksa 'ifadelerde' değişiklik arz edecek mi? Birileri çığlık atıp 'Kral Çıplak' diyebilecek mi?
***
Maalesef! Hem de yüzlerce kez maalesef. Tüm mevkutelerin hepsinde 'icra' edilen 'üslup' bildik.
Etkili ve yetkili zatların ifadelerinde yayınladıkları 'mesajlarda' değişen bir şey yoktu. Hani derler ya 'eski tas eski hamam' misali.
Sözcüklerin ve tespitlerin 'hepsi', yılların telaffuz edilenin ötesine geçmedi. Zaten her mevzuda olduğu gibi; bu mevzuda da durum aynı.
Ne 'demokrasi' kalbinin 'özgürce' atmasını, ne de 'baskılar' altında tutulmasına yönelik 'engelleri' bertaraf etmek. Hiçbiri olmadı.
***
Hangi konuya geleceğimi 'az-çok' çaktınız. Çünkü; 'günün tarihi' unutulmazlarla dolu. Evet. Dün 24 Temmuz idi.
Tarihsel anlamı Türkiye'de 'Basından Sansürün Kaldırılması ve Basın Bayramı'. Her yıl 'kutlama' ve mesajlar yayınlanıyor.
Ama gel gör ki; 'kazın ayağı' öyle değil. Lakin 'Basın halen 'sansür' altında, 'Gazeteciler' halen baskı görmekte.
Siyasal 'iktidarlardan' tutun da, 'kurumsal' demokrasi dışı 'güçlerin' varlıklarına kadar; hepsi 'birer' baskı unsuru.
***
Onun için de kim bugün için diyebilir ki; Gazeteci 'dövülmüyor?'. Düşünce suçundan dolayı 'cezaevine' konulmuyor.
Ya da 'Basın kuruluşları' ''tekelleşmenin' girdabında. Ve sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda 'baskı' görmüyor?
Zülfü yâre dokunan basın kuruluşu; 'yandaş' denilmiyor? Ve en önemlisi 'şu üç maymunu' diyebilir miyiz ki 'oynamıyoruz?
Görmedim, duymadım bilmiyorum? Sonuç itibariyle; fikir üretmeyeceksin, düşünceni söylemeyeceksin.
Daha da ilerisi 'ima' bile edemeyeceksin. Çünkü 'suç'(!).
***
Her ne kadar 'baş döndürücü' teknolojik gelişmeler yaşanıyorsa da. İletişim alanında 'inanılmaz' tercih seçenekleri söz konusu ise de.
İcrasında ve yayınında 'halen' baskı ve sansür söz konusudur. Onun için de denilmez mi; 'Basının Özgür' olmadığı yerde 'Basın Bayramı' olur mu?
Ya da 'Sansürün' tam-takır icra edildiği? Keyfiyetin her alanda 'hasıl' bulduğu bir ülkede; 'Sansürün' kaldırılışından bahsedebilinir mi?
Bence binlerce kez 'bahsedilemez'!
***
Bakın Türkiye'de 'Basına Sansürün' kaldırılışının bugün 101. yıl dönümü. 2. Abdülhamit tarafından ilan edilen 2. Meşrutiyet'in kapsamı 1908'de tüm gazetelerde yayınlandı. O gün ve o günden sonra gazetelere uygulanan sansür kaldırıldı 'gibi göründü'!
Ama öyle değil. Bir asrı deviren 'zaman' dilimine rağmen; halen 'sansürden, halen baskıdan, halen 'düşünce üretme' korkusundan bahsediyoruz.
Demek ki; 'Basın da, çalışanı da' halen vesayet altında. Yoksa bugün muhalefetinden, iktidardakine kadar 'güçler' dengesi oturduğu yerde;
Pervasızca 'işine' gelmeyen yayınlara 'yandaş medya' yakıştırması yapmazdı.
***
Tabi salt bu 'sistemin ve rejimin' diktasından muzdariplik değil. Bir de kendi 'iç dünyasında' yıkımı var basının. Çünkü 'etik kurallarını' aşanlar çok.
Basın 'ahlakından' yoksun, kalemini 'çıkarına', haberini 'menfaatine' rötuşluyor. İşte bu da; 'az önce' rahatsızlık arz eden ve 'sansürün' hüküm atıl etmesinden dem vuranların 'ekmeğine' yağ sürmektedir.
Özellikle 'profesyonellikten' çok uzak icra edildiğinde; 'birçok' kişi ve kurumun da 'oyuncağı' haline gelinmektedir. Ki bunu 'çok bariz' bir şekilde yaşamıyor değiliz.
***
Ve özellikle de 'Hür basının' herşeyi yazan, çizen ve söyleyen 'standardı' olmayan bir mevkutenin icrası değil.
Mutlaka ama mutlaka 'standart' olmalı. Ki 'herkes' neyin icra edildiğini ve kime hitap ettiğini 'bilebilsin'!
Bu gerçeği de gözden ırak tutmamalıyız. Bu noktada özellikle mesleği icra eden bizlere; 'çok önemli' görev ve ödevler düşmektedir.
Zira 'kuralsız' işlem; doğru işlem' değildir. Mutlaka 'kural, kaide ve etik' değerler olmalıdır.
***
Ama her şeye rağmen; basının sansüre en çok maruz kaldığı zamanlar demokrasi açısından zor günlerin yaşandığı dönemler olduğunu unutmamamız gerekir. Çok uzaklara gitmeye gerek yok; o zamanları hatırlamak için.
Sonuç olarak; 'Basın Bayramı' vesilesiyle tüm meslektaşlarımın 'bayramını' kutlar, sansürsüz, baskısız ve 'etik' ilkelerine uyan bir 'atmosferin' dileğiyle.
***
TESİSLERİMİZ BAKIMA GİRİYOR?
Buarada sevgili okurlar.
Pazartesi gününden itibaren 'Baskı tesislerimizi' bakıma alıyoruz. Tabi diğer ünitelerimiz aynı minvalde 'gözden geçirilecek.
Çünkü uzun süreden beri 'bakım ve onarım' almış değiller.
Zorunluluk hasıl bir döneme gelindiğinden dolayı; kısa bir süreliğine 'onarım ve bakım' yapılacak.
Tabi bu demek değildir ki; 'gazete çıkmayacak, ya da haber vermede kısıtlamaya gidilecek?'.
***
Bilakis 'daha aktif ve daha ses getirici' haberlere devam edeceğiz, sadece bu süreç içerisinde 'zaman zaman' sayfa eksilmeye gideceğiz.
O da ya 2 veya 4 sayfa olacak. 12 sayfanın altına düşmeyeceğiz.
Amacımız daha kaliteli ve alıcı bir 'baskı tekniğine' kavuşmak. Ve renklerin daha canlı ve parlak görünmesini sağlamak.
Hoşgörünüze sığınarak kısa süreliğine de olsa böyle bir aksatmaya gidiyoruz.
İnanıyoruz ki; bu elde olmayan 'bakım ve onarım' işlemini yine 'hoşgörüyle' karşılarsınız.
***
MECLİS BAŞKANI KİM OLACAK?
Ankara'da 'siyasetin' kilitlendiği bir soru? Görev süresi 'tamamlanan' Meclis Başkanlığına 'kim gelecek?'.
Ya da 'kimler' liderler tarafından aday gösterilecek. Tabi burada odaklanan isimlerin başında AK Parti Lideri ve Başbakan Erdoğan.
Erdoğan'ın Meclis Başkanı adayı 'kimi' işaret edecek. Henüz bu konuda net bir cevap gözükmüyor.
Dün 'Parti İstişare Kurulunu' topladıysa da; 'sonuca' gidişi karar çıkmadı.
***
Nitekim 3 Ağustos'ta Milletvekilleri yeniden 'bir araya' gelecek; 'isimin' belirlenmesi için.
Şuan için öne çıkan tek isim Salih Kapusuz. Ki kendisi dün deklare etti 3 Ağustos'ta 'İstişare toplantısında' açıklayacağım diye.
CHP dün adayını 'açıkladı'! Bir önceki AK Parti'nin 'evet' dediği ve Milletvekili olan Köksal Toptan.
Baykal 'adayım' Köksal Toptan. Bu da demektir ki; 'AK Parti' için bundan sonra 'alternatif' isim şart olmuştur.
Neyse! Bekleyip göreceğiz; 'Erdoğan kimi işaret edecek, parti grubu kime evet diyecek?'.
***
İKİ HAFTA YOKUM!
Evet, sevgili okurlar.
Yaz geldi, sıcaklar kavurucu derecede bunaltıyor. Doğal olarak da herkes 'fırsat' deyip; senelik izne çıkıyor.
Ben de 'yoğun' çalışma temposundan 'bunalmadım' değil. Bu münasebetle; hem 'gazetenin tesislerinin' bakıma girmesi.
Hem de 'önümüzde' Ramazan-ı Şerif'in olması. Çünkü sizler için her Ramazan ayında 'özel' bir sayfa hazırlıyoruz.
İşte bu hazırlığı 'daha aktif' yapabilme anlamında; 'fırsat' deyip, senelik izne çıkıyorum.
Bu senelik izni öyle çok uzun bir süre değil. İki haftalık bir zaman dilimi sonrasında yeniden birlikte olacağız.
Pazartesi gününden itibaren yokum.
Tabi helalleşmek de gerekir. Ben herkese hakkımı helal ediyorum, sizlerden de helallik istiyorum.
Allah ömür verirse iki hafta sonra yeniden birlikte olacağız.
Şimdilik hoşçakalın.