SARAY VE KÖŞK SENKRONİZE!

 


Yeni kabine...

İsimler…

Ve Davutoğlu'nun, "kadro" tespit çalışması!

Hal-i hazırda.

Ciddi bir "belirleme" uzlaşmazlığı var deniliyor!

Nedeni de; Köşk ile Saray arasındaki; "çekince!"

***

Vaziyeti!

Doğrusu "ifşa" eden ben değilim.

Mevzuu artık aleni tartışılıyor.

Gazeteciler.

Televizyonlar.

Meclis kulisleri.

Hele ki, AK Parti'nin "kozmik" odaları açıkça bu meseleyi konuşuyor..

***

Nitekim!

Önceki akşam Cumhurbaşkanı da..

Aynı saatlerde, Başbakan Davutoğlu da; "çekinceleri" doğrulatan beyanlarda bulundu…

Yani, kimse diyemez!

Böylesi haber ve yazılar; "ikilinin arasına nifak sokma çabasıdır" diye..

Değil…

***

Ne diyor Cumhurbaşkanı?

"Başarılı kabinenin oluşması için Cumhurbaşkanı, Başbakan ortak hareket etmesi, ortak çalışma yapması lazım"

Ne demek bu?

"Saray başka telden, Köşk başka telden çalarsa; "netice" alınamaz"

Ülkede yönetim olunamaz!

Türkiye'nin yönetimsel tarihine baktığımızda; "uyumsuzluğun" nasıl tahribatlar yarattığını görürüz..

Ki en son örneği; Sezer ile Erdoğan!

***

Erdoğan'ın…

"Bizim burada senkronize olmamız çok önemli"

Bu söz önemli…

Çünkü "uyumlu" olmanın ötesinde bir tanım geliyor Erdoğan'dan!

Eş zamanlı.

Birlikte hareket edilmesinin, ülkenin menfaatine olacağını söylüyor!

***

Aslında!

Kabine belirlemede ifade edilen "kriz" yerine!

Yani "çift başlı" yönetim değil de.

Tek başlı bir yönetim istemi var.

Eee…

Uzun bir zamandır "meşgul olduğumuz" Başkanlık sistemi var ya işte o'nun bir hayati vücuda gelişidir; bu çekinceli seyir!…

***

Hatırlarsak!

7 Haziran'da AK Parti'deki kadro ile 1 Kasım seçimlerine giden, AK Parti kadrosundaki "değişimi"..

Erdoğan.

Kim ne derse desin!

Fiili olarak, Türkiye'de "yarı başkanlık" sistemini uyguluyor.

Şu an ki, adımlar da "tam başkanlığa" dairdir.

***

Pazartesi!

Ya da er geç, Salı "kabine" Köşk'ten Saray’a götürülecek..

Ki Erdoğan'da ifade etti.

Çalışın.

Hazırlıkları tamamlayıp listeyi getirin..

Son kararı hep birlikte verelim..

Yani, Ötesi yok!

***

Birileri!

Erdoğan'a "görev" hatırlatması yapabilir.

Siz Başbakan iken!

"Devlette iki başlılık olmaz…" diyendiniz!

Bugün neden?

Ama!

Kimse şu gerçeği görmüyor.

Cumhurbaşkanını "o dönemlerde" parlamento seçiyordu, halk değil.

***

Ne diyoruz…

Yüzde 52 ile seçilen bir Cumhurbaşkanı var!

Her ne kadar…

Rejim, hala Parlamenter sistem olsa dahi…

Anayasa darbeci anayasa olsa bile…

Milletten gelen yetkiyle; "değişim" rüzgârını estiriyor Erdoğan.

Türkiye'de "değişimi" konuştuğuna göre.

O zaman doğru bir seyir.

***

Demek ki!

Erdoğan'ın kabine seçiminden de…

Başarılı bir yönetimin oluşmasında da…

Uyumlu, koordineli bir senkronizeyle; yürümek istiyor.

Hele bir de, kurucusu olduğu bir Parti "iktidarda" bulunuyorsa!

Neden bu anlamazlık!

***

Sonuç itibariyle.

Varsa bir kriz ya da; uzlaşmazlık!

O da; "sistem ve rejimden" kaynaklıdır.

Ki bunun içindir ki.

Erdoğan sürekli, "Sarayın" tartışma konusu olmasını istiyor.

Saray tartışılsın ki.

Sistemdeki "tıkanıklığın" aşılabilmesi için gerekli adımlar atılsın.

***

Bu nedenle.

2016'da çok ama çok konuşacağız; "Sarayı".

Uyumluluğa dayalı.

Acile ve ivedi bir şekilde; "sistem" değişikliğine gidilmesi gerektiğini…

Başkanlık.

Ve Yeni Anayasa!

***

DİYARBAKIR'I UNUTMAYIN!

Bir önceki, yazımda ifade etmiştim..

Diyarbakır…

Mutlaka Kabine'de "temsiliyet" almalıdır…

Çünkü bu temsiliyet özellikle "siyasal" anlamda, anlamlı olur.

Bölgedeki mevcut konjonktürde "çözüm köprüsünde" temsiliyet şart..

Tabi bu temsiliyet yineleyerek belirteyim ki, "nüfus cüzdandaki" kimlikle, Diyarbakır olmasın…

Diyarbakır'ın seçilmişi olmalı..

***

Bölge halkının da..

Konuştuğumuz tüm kişilerin de beklentisi şu..

"Kabinede yer alalım.. Ama bizim seçtiğimizle olalım.."

Eğer ki.

AK Parti kadroları "senkronize" bir çalışmayı Diyarbakır üzerinden Güneydoğu için istiyorlarsa bu olmalı..

Yoksa, bölgede karşılık bulmayan..

Takıntılı bir siyasetle, sürekli "tepkisel" duyguları körükleyen olursa!

Hiç olmazsa daha iyi olur..

Evet, kadim şehrin beklentisi ve talebi bu!

Bizden bir kez daha hatırlatma..

Karar, Köşk ve Saray'ın…

TRİBÜNLERDEKİ TERÖRİZM!

Okur sormuş!

Yunanistan ve Türkiye maçıyla ilgili niye yazmadın?

Maç öncesindeki "rezalete" dair fikriniz nedir diye!

Soru vesile oldu..

Özetle de olsa beyan edeyim..

Hem üzdü… Hem de utandırdı diyebilirim…

Islıklar..

Atılan sloganlar..

Hele ki milli bir marşın çalınması esnasında; bunların yapılıyor olması…

Kabul edilemez…

Yakışmadı.

Talihsizlik arz eden bir ayıp!

Hep derim…

Futbol.. Genel anlatımla; sportif faaliyetler…

Kendini "siyasetten" uzak tutması lazım..

Eğer kendini kaptırırsa..

Eğer söz sahibi siyaset olursa..

Tribünlerde siz "her türlü" siyasi terörizmle, karşı karşıyasınız demektir!

Eee…

Böylesi bir atmosfer, böylesi sonuçları ikmale getirir…

***

Bence!

Islıktan.. Atılan sloganlardan çok..

"Tribünlerin" vahim derecedeki siyasallaşmasına dikkat etmeliyiz…

Bugün.. Güneydoğu takımları..

Amedspor..

Diyarbekirspor.. Cizrespor.. Batmanspor.. Vanspor..

Daha birçok, bölge takımı!

***

Ne yazık ki!

Batı illerinin en sıradan ilçesinde bile…

Yapılan müsabaka esnasında…

"Siyasi" sloganlarla..

Ötekileştirilen ifadelerle..

Yapılan hakaretlerle; "yüz yüze geliyorlar"

Potansiyel sınıflandırma!

***

Biri diyor ki; "Her yer direniş"

Diğeri diyor ki; "PKK dışarı"

İşte asıl tehlike bu!

Ama ne hikmetse!

Vaka olduğunda bir iki konuşma..

Yazı..

Sonra "unut gitsin" bir daha yaşanılırsa, konuşulur  şuursuzluğu..

***

Köklü.. Caydırıcı…

Vebali yüksek bir ceza-i müeyyidelerle; "üzerine" gidilirse..

Eğitimsel faaliyetlerle iş çözülür..

Yoksa ne milli, ne yerel, ne de daha farklı bir kategorideki "sportif faaliyet", kendini bu siyasi politize olmuşluktan kurtaramaz.

Arınmalıyız.

En önemlisi; "bize yapılmasını istemediğimizi" başkasına reva görmemeliyiz.