SEÇİM YARIN!

Salt Dicle değil.. 21 Üniversitesi için…

Hal-i hazırda; "Rektörlük seçimi" heyecanı var.

İlk raunda dair; "nefesler" tutulmuş vaziyette.

Yarın, sandıklar kuruluyor..

Akademisyenler sandık başına gidip; "tercih oyu" kullanacaklar..

***

Önceki gün… Ve Dün..

Dicle Üniversitesi için..

Son durum babında; "nabız yoklaması" yaptım..

Seyir nasıl işliyor diye?

Bir itiraz var… Ki artık, "itiraz" bir anlam da içermiyor…

Denir ya; "iş işten geçti" diye… "Tarihe" itiraz var..

***

12 Temmuz.. Seçim açısından doğru bir tarih değil…

Oy kullanacak öğretim üyeleri açısından…

Bu tarihte..

Pek çoğu "ya tatildedirler, ya da seminerlerde?"

Veya "yurtdışında" bulunurlar…

Seçimler açısından en doğru tarih; "Ekim ve Kasım"

Ki, üniversiteler tatilde olduğu bir zamanda; "seçim olur mu?"

Haksız değiller…

***

Bir itiraz da.. Ki her dönemde; zikrediyoruz..

Rektörlük seçiminin "şekli"

Kim kaç oy almış.. Ya da almamış; "önem arz etmiyorsa"

Vaziyetin; "demokratik" bir yönü kalır mı?

Kalmadığı gibi.. "Tek tercihte" hükmün verilmesi adil değil..

***

Kimler aday…  Sıralamayı alfabetik yaptım..

Kimse, "gocunmasın!"

Prof. Dr. Aslan Bilici..

Prof. Dr. Ahmet Keleş..

Prof. Dr. Mustafa Kemal Çelen..

Prof. Dr. Refik Korkusuz.

Prof. Dr. Sait Alan..

Prof. Dr. Talip Gül..

İki adayın daha olduğu söyleniyor…

***

Neyse! "Seçim" takvimi nasıl işleyecek?

Şöyle olacak..

Yarın.. Yani; 12 Temmuz'da seçim olacak..

Eğer, "çoğunluk" sağlanmazsa; seçim 14 Temmuz'da tekrarlanacak…

Oy sıralamasıyla ilk altıya girenler; YÖK’e bildirilecek..

YÖK incelemesinden sonra 6 isim arasından belirlenen "üç isim", Cumhurbaşkanına sunulacak..

Cumhurbaşkanı Erdoğan da..

Genel kriterler.. Genel bilgiler ışığında; "üç isim arasından" birini atayacak?

Tüm bu işlemler; 15 Ağustos'a kadar sürecek…

***

Ve böylece!

4 yıllık Rektörlük görevi başlamış olacak..

İsimler üzerinden.. Ya da, şu yapı… İdeolojik görüntü..

Veyahut, "kimin şeceresi" nedir, fikriyatından çok..

Diyorum ki..

Önemli olan artık, Dicle Üniversitesi'nin "kaliteli" bir anlayışa sahip olabilmesidir..

***

Cevap aramamız gereken soru şu olmalı.

Ya da sorgulamamız gereken.

Nasıl bir rektör istiyoruz? Ana kriterler nelerdir?

Evet, nasıl bir rektör istiyoruz?

Öncelikle.. Diyarbekir'i tanıyan, bilen, soluyan olmalı…

Üniversiteye "yabancı" olmamalıdır…

***

Ufku geniş… Vizyonu yeterli..

Nitelikli, objektif ve hesap verebilir olmalı!

Üniversitenin özerkliğini.. Akademisyenlerin de özgürlüğünü savunabilmeli.

Ulusal ve uluslararası; "birikime" sahip…

Entelektüel birikim… Güven verici..

Yaratıcı, yenilikçi, değişimci ve işbirliğine açık

Çevresi ile etkili iletişim kurabilen

Tarafsız ve yönetimde katılımcılığı benimseyen

Dinamik, sağlıklı ve iyi eğitim almış...

Bilimselliği ön planda tutan ve bunu yaşam biçimi olarak benimsemiş

Dürüst, adil, yapıcı, şeffaf ve güven duyulan olmalı.

***

Üniversiteyle… Akademisyenlerle..

Öğrencilerle.. Çalışanlarıyla birlikte; "şehirle" entegre olmalıdır…

Esnafını da.. İş adamını da.. İşçisini de, memurunu da; "istişare" mekanizması olarak görmeli.

Ne kentin sorunlarına.. Ne ülkenin mevzularına.. Ne bulunduğu coğrafyanın hadiselerine "kapalı" olmamalı..

Bilakis…  "Çözüm üretici" mekanizma olarak, işlemeli..

Bilimsel "yol" gösterici olmalı…

***

Konferanslarla.. Çalıştaylarla.. Sunumlarla.. Toplantılarla.. ARGE çalışmalarıyla…

Akademik beyin sarfiyatıyla; "evrensel" sorumluluk, ortaya koymalı…

Fikirlerin.. Düşüncelerin "tartışıldığı" ama ideolojik "saplantılara" girilmediği…

Zihinlerin; "özgürleşmesine" imkân tanınan olmalı…

Bütçesini.. Devletin milyonlarını… Kişilere "peşkeş çektiren"…

Birilerinin nam-ı hesabına "oluşturulan" yapılara aktaran..

Ya da, "illegal" oluşlar yaratan, besleyen, sahiplenen olmamalı..

Kayıran.. Yandaş üreten.. Benden-senden hesabına giren olunmamalı..

***

Sosyal sorumluluğa sahip.. Bireyi önemseyen.. Birlikteliği savunan…

Herkesin hak ettiği ile yetindiği…

Hak ettiğini elde ettiği bir sistemi benimseyen üreten, oluşturan olmalı…

Stratejik hedeflere sahip olmalı..

Üniversite-Sanayi işbirliğini hedeflemeli.. Üretilen bilginin toplumla paylaşılmasını ilmeli..

Projeler geliştiren ve uygulayan olması gerektiği gibi…

Sosyal dayanışma ve işbirliğinin sağlanmasında öncü olmalı…

***

Velhasıl..

Dicle üniversitesini "cazip" bir noktaya taşımak..

Öğrenci sayısını "katlamalı" artırmak.

Akademisyenleri; "bölgeye" taşıyabilmek…

Ne diyoruz…

Üniversiteler, eğitim yapan, bilgi üreten ve toplumuna, evrensel dünyaya karşı sorumluluk duyan bilim kurumlarıdır…

Yani, evrensel birer kenttirler..

Çünkü üniversiteler, akıl ve bilimin kurumlarıdır.

Özetle, ahali olarak istediğimiz...

Bilmeliyiz ki, bu kurumları her tür erkten bağımsız kılabildiğimiz sürece üniversitelerimiz "asli misyonlarını" yerine getirebilir?..

Aksi taktirde; "hiçbir şey.."

***

 

 

 

UYUZUN BİRİ…

Affınıza sığınarak...

Sokak jargonuyla…

İ…..'in biri çıkmış şöyle demiş…

Twitter'da…

"Vatanını satıp kaçmış üç milyon uyuzu bize taze kan diye sokuşturmaya çalışanlar var"

***

Aklı da..

Vasfı da…

Karakteri de; "yüzünde" ifşa olmuş..

"Lût kavminden" olana sormak istiyorum..

Aynayı yüzüne hiç tuttun mu?

Tutuyorsundur da…

Ama muhakkak ki, "ne gördüğünü" görmüyorsun?

***

Doğrusu merak ediyorum…

Bu troll...

Suriye'de "yaşamış" olsaydı…

Zülümkar Esed…

Ve avenesiyle..

Tepesine binilseydi..

Üzerine bombalar yağdırılsaydı..

Sokağa çıkamaz hale gelseydi..

 

***

Silahlı askerlerce "işgal" altında tutulsaydı..

Ellerinde satırlarla kafalar kesilirken...

Emperyal güçlerin de..

Yerelde oluşan, örgütlerin de..

Silahı olanın da..

Aşireti bulunanın da, tabanı oluşanın da; "güç hâkimiyetiyle" toprakları işgal edilseydi.

Her gelen; "elinde-avucunda" olanı alsaydı..

Karakteristik yapısına uygun; "çıpıldak" bırakılsaydı..

***

Hele ki...

İ…..'liğine; barut..

Motoruna benzin..

Karakterine ateş düşürülerek, sokuşturulsaydı..

İşkencelere maruz kalsaydı..

Açlığa..

Sefalete..

Per-ü perişanlığa, virane olmuşluğa mahkum edilseydi..

Ne yapardı?

***

Dayanır mıydı?

Dayansa da kaç gün dayanabilir di?

Sanmıyorum ki..

Kendisi kalıp, kendi kulvarında mücadele etmeyi..

Bilakis.. Tam aksine; karakterine uygun, davranırdı..

***

Din de..

Dil de..

Mezhepte..

İnsan olmayı da..

Hayatın tüm gerçeklerini de; "yok sayarak" saf değiştirirdi..

Ve tabanı yağlardı…

Arkasına bakmadan; Esed'e "yatak" keyfi olurdu..

***

Öyle ki...

Yanındaki "tokmakçıyı da" gammazlardı..

Velhasıl..

Böylesi; "İ….lerin.."

Böylesi trollerin..

Böylesi;

İnsan sevgisinden,

Şefkatinden,

Merhametinden "yoksun" olmuşlar nasıl da gazel okurlar…

***

Muhacir'likten..

Ensar olmaktan..

Kardeş dayanışmasından.

Ümmet olmaktan; "pek" çakmadıkları gibi..

Karakterleri tek hedef odaklıdır..

O da; "insanlıktan" nasibini almamış olmaktır.

***

Eee…

Boşuna değildir ki, Allah Teâlâ onları..

Ve onlar gibilerini..

Yani, "Lut" kavminden olanları "dergahından" kovmuştur..

Çünkü bunlar..

İçlerindeki sevgisizliği de,

Merhametsizliği de..

Hayıflanmadan; "dünyaya" haykırmaktan çekinmezler..

Lakin; "ar" yoksunudurlar..

Hayâsızdırlar…

***

100 YIL ÖNCE NEYDİLER?

Suriyelilere…

"Vatandaşlık" hakkının verilmesi…

Bir çok "mülahaza" söz konusu..

Ama kimse…

Ne "insani"

Ne de, "kültür" ve geleneğimizin penceresinden pek bakmıyor..

Garip bir hal…

***

 

Kimse sorguluyor mu?

Türkiye'de…

Suriyelilerin dışında; "kaç" göçmen var..

Ya da, "tarih" içerisinde, kaç bin yüz kişi "gelip" sığınmış…

Hitler'in "zulmünden" kaçanlar da gelmedi mi?

Velhasıl; "şimdi" hepsi vatandaş…

***

Ki, Suriyeliler…

Cumhuriyet öncesi..

100 yıl bile geçmiş değil…

O tarihte; "bizim vatandaşımız" değil miydi?

Hatırlayın..

Çanakkale "harbini"..

Bilmeyenler; gidip "şehitliğe" baksın…

***

Kim kiminle..

Omuz omuza vererek; "savaştı", harbi kazandı..

Türkiye'ye gelenlere bakın…

Kim..

Kürt, Türk ve Arap!

Ötesi var mı; yok.

Bizi ayıran, yüz yıl önce çizilen sınır…

Başka var mı?

***

Anlamadığım..

Muhalifler.. Siyasiler özellikle..

İnsanlıktan..

Barıştan..

Hoşgörü ve kardeşlikten; "dem vururken?"

İnsanı "kucaklamayla" alakalı mangalda kül bırakmazken..

***

Ne oluyor da?

Suriyelilerle "alakalı" bu kadar hasımane kesilmek..

Yabancı düşmanlığı..

Fransa'daki "aşırı sağcıları da" geçtiler..

Düşünüyorum..

Fransızların, Müslümanlara karşı "takındıkları" tavrı anlamak mümkün..

Çünkü onlar Müslüman değil..

***

Peki bizdekiler…

"Müslüman" değiller diyemem..

Ama "bu düşmanlık" tavrı, der demez bunlar dinde mi değiştirdiler dedirtmiyor değil?

Yoksa!

Niye; bu bariz düşmanlık?