SEÇİME 35 GÜN KALDI!

29 Mart'a doğru zaman hızla ilerliyor.

Sandığın "kent ahalisinin" önüne konulmasına da; 36 gün kaldı.

Bakınız; 5 yıl gibi bir zaman dilimi "göz-açıp" kapayana kadar geçti.

Yani "sayılı günler" çabuk geçiyor.

Tabi; hem ömrümüzden, hem kent hayatından, hem de "yarınlardan"!

Olumlu-olumsuz. Kazançlı, kayıplı.

***

Bu faslın "iliğine" girmek istemiyorum.

Girmek de; "yanlış" olur.

O zaman da "tarafgir" bir durum söz konusu olur.

Zaten; hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.

O anlamda; "taktir" sizin.

Nitekim son sözü yine "siz" söyleyeceksiniz.

30 Mart sabahı "biz de" sizin ne söylediğinizi o zaman "göreceğiz".

"iyi mi, kötü mü?" diye.

Demokrasi'nin "keyfiyeti de" burada.

İsterseniz; bu mevzuya burada nokta koyalım.

***

Biraz da "seçim havasına" girmek istiyorum.

Kent yaşayanları olarak "seçim" heyecanı yaşıyor muyuz?

Partilerin "adayları", istenildiği gibi seçmene "gidebiliyorlar mı?"

Caddeler, sokaklar, kaldırımlar "ilan panoları", renkli görüntüler veriyor mu?

Şuan için; "bu saydıklarımın" ekseriyeti "henüz" hayat bulmuş değil.

İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun ifade ettiği gibi;

"Diyarbakır Çevre Temizliğine en duyarlı kent".

Bilemiyorum.

Partiler "Çevre Temizliğine" gösterdikleri duyarlılıktan mıdır?

Yoksa "Düşündükleri başka manidar bir durum mu var?".

35 gün "uzun bir süre" olarak mı görüyorlar.

"Siz son günleri" görün mü diyorlar?

***

Ama şunu söyleyebilirim.

Başbakan Erdoğan hafta sonu Diyarbakır'a geldi.

Her ne kadar; "yetersiz" görülse de; altı çizilecek "önemli" mesajlar verdi.

Kent "üzerinde" olumlu bir sinerji yarattı.

İki günden bu yana da; "sohbet" ediyorum.

Ki ekseriyet aldığım soru da; "Başbakanın konuşmalarını yeterli buldunuz mu?" diye.

Zaten bunla alakalı "fikrimi" önceki yazımda aktarmıştım.

Başbakan 3 yıl "geriye" döndü.

Yani Güneydoğu ve "Kürt halkına" yönelik bakışında; "üç yılı" cepten tüketti.

Nitekim kendisi de "bu soruya" cevap verdi.

Diyarbakır'dan Ankara'ya dönerken;

'Şimdi biz yasal düzenlemeler olarak, bölge halkının demeyeyim, insanımızın düşünce özgürlüğü noktasında ciddi açılımlar gerçekleştirdik.

Fakat bölge halkının en çok mutlu olduğu açılımlardan bir tanesi Ergenekon'dur.

Yaptırdığımız kamuoyu araştırmalarında da bu çıkıyor.'

***

Başbakan şu soruyu da yanıtlıyor.

Ergenekon davasının "neden sulandığı ve neden yavaşladığına" ilişkin.

Kesin bir ifadeyle;

'Bu konunun peşini bırakacak değiliz. Yani bu olay nereye varırsa varsın devam edeceğiz. Ama takdir edersiniz ki biz yasamanın içinde varız, yürütmenin içinde varız. Ama yargıda biz yokuz.

Yargıya müdahale gücümüz de yok. Yargıdan beklenen bizden beklenirse bize haksızlık olur.

Kaldı ki şu anda yaptıklarımızın bedeli gelecekte olacak. Ama biz bu bedeli düşünmüyoruz.

İtalya'da temiz eller operasyonunu bu ülke hep konuştu. Ama yapamadık.

Onun için diyoruz ki bu bir arınma operasyonu. Bu işin yavaşlaması diye bir şey olmaz.'

Bir başka önemli soru da; "TRT şeş be xerbe"nın, sahaya yansıması.

Ona da cevabı;

'TRT Şeş'i güçlendirmemiz lazım. Şu anda arkadaşlar onun üzerinde de çalışmalar yapıyorlar. Tabi şu anda program içeriğini çeşitlendirebilirsek ben inanıyorum Kuzey Irak'ta olsun, Irak'ın daha da merkezine doğru çok daha büyük ilgiler uyandıracaktır.'

***

Kürt açılımında "önemli" bir hamle daha geliştirdiğini aktarıyor.

"Adı Bahtiyar. Suçu saz çalmakmış?".

Nazım Hikmet'ten sonra, Ahmet Kaya'yla alakalı. Onu da; şöyle "paylaşıyor"

'Ertuğrul Bey'e (Günay) dedim. Ahmet Kaya'nın eşiyle bir görüş. Eğer kabrini buraya taşımak isterlerse Ahmet Kaya'nın kabrini buraya aldıralım. Kesin demiyorum ama olumlu bir yaklaşım söz konusu.

Kesin değil tabi. Şimdi ben Belediye Başkanlığı'ndan Ahmet'le tanışırım. Kendisini hangi programa davet etsem, ücret talep etmeden programlara gelmiştir.

Ama tabi ki 24'teki "Keşke Olmasaydı" belgeselinde anlatılanlar çok çok üzücü.'

Şimdi bunları "üst üste" aldığımızda; "önümüzdeki" zaman için de; "sarf ettikleri" insanda "umutvari" bir his uyandırmıyor da değil.

Yarınlar "daha" iyi olacak diye?

***

Vaki olan; yerel seçimlerin DTP ile AK Parti "arasında" geçeceği.

Ancak benim "siyasal" korkaklık olarak gördüğüm bir mevzu var.

O da; "bu iki parti" dışında kalan, diğer siyasi oluşumlar.

Diyarbakır "üzerinde" herhangi bir insiyatif geliştirmemeleri.

Ve bu alana "kayıtsız" kalmaları.

Şöyle ki; Meclis'te grubu bulunan Ana Muhalefet Partisi CHP başta olmak üzere.

Ne MHP, ne SP ve ne de bir başka "partinin", bu alanda "gelişme" göstermediğini görüyoruz.

Parti liderlerinin "seçim mitinglerine" bakıyoruz.

Diyarbakır'da ne MHP'nin ve ne de CHP'nin "seçim mitingi" yok.

***

Düşünüyorum; 22 Temmuz'daki tabloyu.

O gün bu partilere "gönül verenlerin" attığı oylar.

Bugün için "atıl" oy konumuna gelmiyor mu?

İnanıyorum ki; "geneldeki" düşüncelerini.

Bu kez; "yerelde", siyasal tercihten çok "kişiye" odaklı icra edecekler.

Bunu da; AK Parti "hanesine" kazanç olarak görüyorum.

MHP ve CHP, AK Parti'yi "alt etmek" için "elinden geleni" yapıyor.

"Siyasi hasım". İnsan "hasmına" oy verir mi?

Garip bir "tespit" diye algılamayın.

Nasıl olur da demeyin? Çünkü geçmişte "benzeri" yaşadık.

Onun için; "seçim meydanlarında" CHP, MHP ve AK Parti.

Birbirlerine "diş biliyorsa da", Diyarbakır'da "AK Parti" ekseninde; "ekmeğe yağ" olacaklar.