ŞİMDİ NE OLACAK?..

Okurların sorusu.. Ki iki gündür; "soru" yağmuruna tutulmuşum..

Soru şu…

Kayyum Cumali Atilla..

Malum, "Vali Yardımcısı" kadrosunda..

Yani; "devlet memuru..!"

Yani, 657'ye tabi…

Hem vali yardımcısı, hem de "yetkilendirilmiş" kayyum!

Hiç kuşkusuz ki, Belediye Başkanlığı "adaylığı" için, şu prosedür işler…

***

Eğer ki kişi memur ise!..

Resmi kurumda çalışıyorsa…

Makam ve mevki önemli değil…

Hepsi bila istisna!..

Şayet siyasete girecekse; "aday" olacaksa o makamı bırakması gerekir..

Sivilleşmeli…

Ki açıklanan takvim var..

En geç; 30 Kasım akşamı mesai bitimine kadar "devlet memurları" bulundukları görevlerinden "istifa" edecek…

Tabi ki, "memuriyetten..!"

Ki sade vatandaş olsun..

Herhangi bir kuruma bağlı kalmasın..

Siyasetini..

Seçim çalışmalarını..

Yürütecek faaliyetlerini; "özgür, bağımsız, tartışma götürmez bir iradeyle" icra edebilsin!…

***

Evet..

Sorunun mahiyetiyle devam edelim..

Vaziyet bu ise… Ki öyledir…

O zaman; Cumali Atilla "Vali Yardımcılığı" görevinden istifa edecek…

"Sivil, sade vatandaş" olacak?..

İşte; "Zurnanın zurt dediği delik de" burası..

Yani; sorunun "şimdi ne olacak", noktası!…

Şöyle ki..

Atilla..

Devletin yasal mevzuatı noktasında bir devlet bürokratı olarak; "kayyum"  diye atandı…

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanvekiline "yetkilendirilmiş" bir memur!…

Çünkü, seçilerek gelmedi…

Atanarak bu göreve getirildi…

Hal bu iken; "istifasıyla" birlikte konumu ne olacak?…

Kayyum olarak; "Belediye Başkan vekilliği" görevini yürütecek mi?…

Yoksa bırakacak mı?..

Ya da, sona erecek mi?..

***

Yasaya göre…

Ki bir çok hukukçunun fikri ve beyanına göre…

İstifasıyla birlikte; "Büyükşehir Belediyesi'yle hiçbir bağı" kalmıyor..

O makamı..

O görevi..

O yetkilendirmeyi; "terk edip-bırakacak?"…

Olacak mı?…

Makam arabaları..

Koruma ordusu.. Hepsi kalacak mı, yoksa alınacak mı?

Göreceğiz…

***

Diyelim ki!… Yetkilendirme; "Atilla'dan" alındı.. Peki, yerine kim gelecek?..

Yine Kayyum mu atanacak?..

Atanacaksa kim olacak?…

Yerli mi, dışarıdan mı?

Veyahut "kayyumla" vasıfsızlaşan Belediye Encümenleri mekanizması işletilecek mi?…

Onlara "hayat bulup" kendi içlerinde, seçim yapıp; "Vekil başkan mı" seçecekler?

Yoksa ara seçim mi olacak?…

Deyin bakalım ne olacak…

Biliyorum..

Hepinizin kafasında geçen soru şu...

Büyüktimur yine kuyuya taş attı..

Bakalım kaç kişi uğraş verip; o taşı kuyudan çıkaracak?..

Neyse!..

Şimdilik; okurun sorusu "şimdi ne olacak?…" 

***

İLÇE BELEDİYELERİ….

Öyle ya.. Büyükşehir adayı tamam..

Cumali..

Peki, ilçe Belediye Başkan adayları; "kim olacak?"…

129 aday adayı var.. Heyecanlar dorukta…

Bir çoğu, kulis yapıyor..

Kimi Ankara'da kapıları aşındırıyor..

Kimi de, Parti merkezinde, "troyka" kapısında pinekliyor..

Kulis iddiası… "Abi beni aday göster" pazarlığı da ayrı..

***

Neyse!…

Aday belirleme kriterleri açısından, Ak Parti bir çok argümanı kullandı..

Temayül yoklaması yapıldı..

Biliyorum ki, "saha anketleri" nabız yoklaması gerçekleştirildi..

Kurumsal raporlar..

Teşkilatların "analizleri"..

Yani bila istisna; "kılı kırk yarar" misali bir tahkikat gerçekleşti…

İlçe adayları için; merkez mi "karar kılıcı" olacak?..

***

Eğer ki; Merkez ise!…

Yol gösterici olarak; "saha" nabzı görülürse!…

Doğru tespitler olur..

Ama değilse… Sahayı değil, "troykaları" dinlerse..

Abiler hele bi gelin; "klişeleşmiş" sistem aynen işlerse…

Akibet değişmez!...

Geride kalan üç yerel seçimin "sonucu" kaçınılmaz olur..

Benden söylemesi.. Uyarmadı demeyin!..

***

YEREL İTTİFAK!…

MHP karar verdi..

İstanbul, Ankara ve İzmir'de "aday" göstermeyeceğiz..

AK Parti adayı desteklenecek..

İşte bu destek ve yerel ittifak; "dengeleri nasıl" değiştirdi.. Ya da değiştirecek..

Konsensus Araştırma Şirketi Başkanı Murat Sarı bu "ittifakı" şöyle analiz ediyor..

Diyor ki..

İstanbul için…

MHP desteği olmadan önce yaptığımız bir araştırma vardı…

Araştırmada AK Parti CHP'nin açık ara önündeydi.

En son yaptığımız çalışmada partilerin İstanbul'daki oy dağılımları şu şekilde çıkmıştı:

Yüzde 49 AK Parti,

Yüzde 41 CHP,

Yüzde 5 HDP,

Yüzde 4 MHP…

AK Parti'nin İstanbul'da yüzde 50'yi geçme olasılığı çok yüksek.

Burada MHP tabanının motivasyonu da önemli.

Bunu seçim sürecine girdiğimizde yaptığımız araştırmalarda göreceğiz.

MHP enerjisini 3 büyükşehirde değil kazanma ihtimali olan Adana, Mersin ve Isparta gibi şehirlerde harcamayı tercih etti.

AK Parti'nin İstanbul'da favori olduğunu şimdiden söyleyebiliriz.

***

Sarı'nın Ankara'ya dair beyanı ise...

Ankara'da durum AK Parti açısından biraz daha bıçak sırtı.

Mansur Yavaş bu seçimlerde de MHP seçmenine oynayabilir.

Ankara'daki CHP seçmeni başka bir partinin logosunun altına mühür basmaz.

Dolayısıyla İyi Parti'nin Ankara'da kazanma şansı yok.

Son yaptığımız çalışmada;

AK Parti yüzde 42,

CHP yüzde 41 çıkmıştı.

Bu sonuçlar iki partinin de 2014 seçimlerinde oy oranını koruduğunu gösteriyor.

MHP'den gelecek küçük bir destek ile AK Parti'ye seçimi rahat kazandırabilir.

Ankara çok bilinmeyenli bir denklem.

İstanbul kadar rahat olmasa da Ankara'da favori AK Parti.

Ancak İstanbul kadar açık ara değil bir adım önde diyebiliriz.

***

DOĞRU TESPİTE NE DENİLEBİLİR Kİ?

Hiç.. Sadece şapka çıkarılır.. İşte hakikat bu..

Kadına şiddet deniliyor..

Cinayetlerden.. İşkencelerden.. Fiziki ve manevi  zulümden söz ediliyor…

Ya da; "erkek egemenliğinden.."

Yasalardan.. Kanunlardan.. Sistemlerin; "kadını" ötekileştiren, ikinci sınıf gören, ugulamadan bahsediliyor…

İyi hoş ta..

Dedik ya; "doğru söze" tarif ne hacet?…

***

Eğer ki..

Erkek de neymiş… Evlenmem.. Hayatımı yaşarım..

Bir akşam onunla.. Diğer akşam bununla" deyip…

Feminist söylemler..

Sözde "özgür kadın" gibi, çözümsel aramayı burda ararsan…

Hele ki..

Vücut benim.. İstersem ne yaparım kime ne?

Doğurmam.. Doğururum.. Düşürürüm… Aman ya; "kim karışır?"

Denildiği sürece..

***

Sen vücudunu ister para karşılığı sat..

İstersen "zevk "uğruna..

Erkeklerin kölesi olmayı mahkum olduğu müddetçe…

Dahası ailelerin "yuvasına" dalarsan…

Evli  "erkekleri" tavlamaya yönelirsen..

Ya da, "pervasız, hayasız" erkeğe koşarsan…

"Belden aşağısını" para, pul, makam ve mevki için kullanırsan..

***

Yuva üzerine, yuva yıkıcı olursan…

Ve bunları da; "kadın özgürlüğü, erkek özgürlüğü" deyip, libas giydirirsen..

Ötesi…

Tüm bunlara bir de sözcü kesilip; "evli kadınların" sorunlarına burnunu sokarsan..

Çözüm bende deyip; "şeytani" feministliğini enjekte edersen..

Hiçbir zaman; "kadını şiddetten" kurtaramazsın..

Bilakis; "şiddetin kölesi" yaparsın..

***

Özetle..

Ailenin içine;  fitne unsuru "erkek de neymiş, kadında kim miş" sokulursa…

Polisi.. Askeri.. Savcısı.. Hakimi..

Avukatı da, "işin" hamurunda, yoğurucu edersen!… Vay ki vay!…

Ne şiddet biter.. Ne kadın, mağduriyeti biter…

Ha bir de; "erkek hem döver, hem sever" mantığı da yok!…

Peki netice..

Eee..

Dininden.. İnancından.. Örfünden.. Adetinden.. Geleneğinden..

Göreneğinden.. Kültüründen.. Saygıdan, sevgiden…

Aile mahremiyetinden; "uzaklaşınca.."

Olacağı bu; şiddet bitmez..

***

"Evliliği" ayakkabı değişikliği gibi görürsen..

Boşanmayı, eskimiş ayakkabı diye kabul görürsen..

Ki boşanma davası süresi 8 dakikaya kadar düşüyorsa..

İşte, Acun Ilıcalı davası..

Evlilik süresi, boşanma süresi..

Nerdeyse; "eşit..!!!"

Aile kutsallığını; "kağıt" sözleşmesine indirirsen…

Çocuğu meta görürsen…

Şiddetin her türlüsü; "o kulvar" için kaçınılmazdır…

***

Hep derim; "ailede" şiddet vaki olmuşsa..

O mahalle.. O ilçe.. O il.. O ülke..

O ülkenin bir bütün milleti; "huzur ve güven" içerisinde değil..

Tıpkı, yaşadığımız hal gibi… Var mı ötesi!..

Kim kimi ne için; boğazladığına bakarsak…

Görürüz; gözümüze batan o koca dikeni!..

Ama yok!…