SİVİL ANAYASA ŞART!

Önceki gün;
Ülke sath-ı mailinde düşünsel akım geliştirme noktasında önemli bir istişare toplantısı hayat buldu.
Yeni Anayasa Platformu'nun organizasyonu,
Diyarbakır Barosu'nun da ev sahipliğinde; icra edildi bu toplantı.
Amaç;
"Katılın-talep edin, Anayasamızı birlikte yapalım" diye!
Davetli olmakla birlikte, katılım göstererek, panelin ilk bölümünü izleme imkânı buldum.
Panel,
Özellikle panelistlerin fikri dolulukları...
Ve tabi ki;
İzleyicilerin daha doğrusu katılımcıların da seçiciliği babında...
Ortaya çıkan;
"Fikri analiz ve istemlerin içerdiği argümanlar şahsen bende hayli düşünce ikmal etti...
Çünkü;
Yasaksız ve engelsiz bir oturum...
Herkes; özgürce kendini ve isteklerini ifade etme noktasında serbestti.
Sınırlama yok!

* * *

İsteyen;
Türkçe konuştu.
İsteyen;
Kürtçe konuştu.
İsteyen;
Zazaca konuştu.
Yani;
Katılımcı "meramını" bilinmeyen bir dil engeline takılmadan; ifade edebildi.
Hatta;
Panelistler de, "en çok konuşması gereken" Diyarbakır olması gerektiği noktasında görüş birliğiyle konuşmalarına "Kürtçe" girişle başladı.
Bu da;
Yeni Anayasa Platformu'nun çıktığı yolda "samimiyet" ihtiva ettiğini.
Her ne kadar;
Birilerine "uyku" kaçırıp, "sloganist" bir akım diye; renk geliştirse de.
Bence;
Getirisi ve ilerisi açısından, "söz" ikmali çok olacaktır.
Özellikle de
Başlatılan harekâtın ülkenin yarınları ve yeni Anayasası için, önemli bir "yol" haritası olacağına inanıyorum.

* * *

Aldığım bilgilere göre;
"İstişareye" dayalı akım, 1,5 yıl süreyle icra edilecek.
Sanırım, ülkenin il ve ilçelerinde toplam 100 noktada, farklı panelistlerin katılımıyla, sürdürülecek.
Hedefte öncelik;
Toplumsal mutabakat ölçeğinde halk, nasıl bir anayasa istiyor?
Ve mevcut Anayasa'nın, toplum tepkisiyle karşılaşılan "hal-i ruhiyeti" nedir diye?
Fikri istişarenin;
Seyr-ü seferi tamamlandıktan sonra elde edilen sonuçlar paylaşıma açılacak.
Tabi;
Bu paylaşım mevcut siyasal iktidar mı olur, yoksa başka bir düşünsel akım mı olur, onu zaman gösterecek.
Ancak denilene göre; herkes faydalanabilecek?
Ama
Her neye hizmet ve rota vücuda gelecekse gelsin; önemli olan bu havanın artık solunmasıdır.
En önemlisi de;
Türkiye artık "korku imparatorluğu" altında sinmiş, pısırık hali ruhiyet içerisinde olmadığı gerçeğinin gün ışığına çıkmasıdır.
Sorgulayan, soruşturan, hamle geliştiren bir toplum var.

* * *

Türkiye değil çeyrek yüzyıl.
Bugün;
1921 yılından başlayıp, günümüze gelen zaman süreci noktasında, "Anayasasıyla" hep çakışmıştır.
Sebebi de;
Herkesin malumu olduğu üzre; "Cumhursuz" yani halksız ve milletsiz bir Anayasa'nın, hükmü vücuda getirilişidir.
Şöyle zaman tüneline baktığımızda;
Anayasanın "ikmal" ettiği hiç bir maddesi, "istisnalar" dışında halkın tercih ve istemleriyle kaleme alınmış değil.
Birileri yazmış... Birileri kitaba almış.
Bugün;
73 Milyon nüfusa sahip ülkenin hangi ferdi "Anayasa"nın dokusundan memnun.
Ve bu anayasa benim anayasam diyebiliyor?
Diyen yok!
Varsa da, "o yazıları kaleme alan ve kitaba" koyanlardır.
Çünkü;
Eşitlik içermeyen bir "kırmızı kaplı" kitap!
Ne Türk,
Ne Kürt,
Ne Çerkez,
Ne Laz,
Ne Zaza,
Ne Alevi ve ne de Sünnisi.
Hiçbir zümre;
Anayasanın şu dibacesinde "benden" bahsediyor ve beni tanımlıyor, diyemiyor?
Diyemediği gibi; güvence de hâsıl değil.

* * *

O zaman;
Nerde kaldı "toplumsal" sözleşme olarak gördüğümüz Anayasa'nın eşitlik dokusu.
Diyeceksiniz ki;
Olmadığı içindir ki, bugün herkes "bıçak gırtlakta" Sivil Anayasa istiyorum diyor.
Aynen de öyle!
Ülkenin;
Tarihi serüvenine baktığınızda "Anayasa Değişimi" hep belli bir zaman dilimi içerisinde; gündeme gelmiştir.
O da şudur;
İç çatışmaların son bulmaya yüz tuttuğu.
Faşist, totaliter yönetim vesayetlerinin, himaye göremediği.
Post modern hakimiyetlerin; bertaraf edildiği.
Demokrasi'nin;
İkmale gelmeye başladığı zamanlarda; bahse konu olmuştur "Anayasa değişmeli" diye.
Yoksa;
Her vesayet ve darbeci güruh kendisine özgü "model" oluşturmuştur.
İşte;
Bugün Türkiye Yeni Anayasa yapabilme noktasında siyasi bir iklim geliştirmiştir.
Siyasal;
Atmosfer zorunluluk hasıl edercesine, "haydi" diyor.
Ki,
Sağcısı da, solcusu da, radikali de, muhafazakârı da; bunu aleni bir şekilde ifade ediyor.
"Sivil bir anayasa şart" diye!

 

* * *

Aslında;
Ülke insanı yaşadığı "yüz yıllık" yapıyla kazandığı çok derin tecrübelerle, gerçeklerin farkında.
Yarınların;
Nasıl ve kimler tarafından organize edebileceğini, buna karşı kendilerinin nasıl koz ortaya koyabileceğini biliyor.
Evet.
Geçmişle yüzleşme dönemi gelmiştir.
Panelistlere gelince;
Doğrusu Anayasa Eski Raportörü Osman Can'ın dışında, "pek" dişe dokunur, söylem oluşmadı.
Yani;
Ülkenin ve Anayasa'nın şu an ki "ruhunu" ortaya koyan.
Yüzleştiren,
Sorgulayan,
Ve olması gerektiğini söyleyen "fikri analiz" yoktu.
Sahi;
Can'ın da ifade ettiği gibi.
1961 ve 1980 Anayasası bize ait değil.
Kime ait;
"Bu anayasalar birilerinin çıkarına hizmet etmek için yapıldığı" gibi; post modern anlayışa ait.
Sanmıyorum;
"Bu anayasaların hiçbirine babalarımız karar vermedi"...

* * *

Can'ın ifadesiyle;
"Anadilde eğitim konusunda Kürtler biz anadilde eğitim istemiyoruz dediler mi. Hayır demediler o zaman neden bu yer almıyor.
Ama Ankara’daki efendiler o kadar geri zekâlı ki kendilerini devletin sahibi olarak görüyor.
Bu ülkede hiçbirimize bir şey sormadılar.
Hepimiz geçmişteki anayasalardan dolayı sürgünler ve işkenceler yaşadık.
Yurttaşın fikri sorulmadıkça Türkiye’nin geleceği yoktur.
Herkes Türkiye’de bir geleceğinin olmasını ister.
Anayasa eğer devletin anayasası olacaksa böyle bir devletin yarını olmaz..."
Can'ın dikkat çektiği bir diğer nokta ise, Anayasa'nın "değiştirilemez" hükümleri.
'Devletin ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğü' ifadesini darbecilerin ürettiğini söylerken, şöyle dedi:
"Anayasa Mahkemesi'nin ilginç kararları vardır. Okursanız ilginç veciz sözler vardır.
O sözlerden bir tanesi ‘Özgür bir Kürt dili yoktur.' Nerden biliyorsun.
Bu konuda Diyarbakır'daki Kürt yurttaşlar, ‘Kürt dili yoktur' diye bir karar verdi mi?
Anadilde eğitim görmek istemiyoruz gibi bir şey söyledi mi?
Bence söylemedi.
Ama Ankara'daki efendiler o kadar geri zekâlı ki, anayasaya şöyle bir ifade koyarlar mesela, ‘Hiçbir okulda Türkçeden başka anadil öğretilemez.'
Bu ne demektir.
Diyarbakır'da öğretilen bir anadildir o zaman. Türkçe iyi de anadil değil, anadil doğal bir şey.
Bir Kürtçe konuşan Kürt halkına mensup insanın sahip olduğu tabii bir durum.
Anayasada, ‘anadil Kürtçe değil Türkçedir' deniyor. Bunu kanunen nasıl belirliyorsunuz."

* * *

Aynen.
Katılmamak mümkün mü;
Dile kolay "toplusal sözleşme" diye önünüze konulan bir Anayasa var.
Ama;
Zerre-i miskal "sizin varlığınızdan" ve eşitlikçi yapınızdan, bahsetmiyor.
Velhasıl.
Sonuç itibariyle, ana hedefimiz şu olmalıdır.
Çünkü;
Artık "dünün" nasıl tinetli, yarınların nasıl "huzur" ihtiva etmesi gerektiğini biliyoruz.
Sinmiş;
Bir toplum olma kabuğunu kırmış vaziyetteyiz.
Onun için de;
Çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasal demokrasiden yana tavır koyarak; "Yeni bir Anayasa" için,
Süreci ve seçimleri "iyi kollamalı" ve korumalıyız.
Yoksa
Anayasa Hukukçusu Can'ın ifade ettiği gibi "Ankara'daki efendiler" bizim yerimize "yazıp karar" alırlar?

* * *

GAFFAR OKKAN'I ANARKEN!

 

Evet!
"Sapına kadar, Diyarbakırlıyım, Diyarbakırsporluyum."
Bu sözün sahibi;
10 yıl önce "menfur" haince organize edilmiş, karanlıkta beslenen zihniyetin saldırısıyla Şehit edilen...
Ali Gaffar Okan.
Dün;
Onu bir kez daha "devlet baba" şefkatini kendisiyle vücuda getiren duyguyla, andık, yad ettik.
Hem,
Şehit edildiği Diyarbakır'da, hem de Hendek'teki Kabristanı’nda, sevenleri ve ahaliyle, "Allah'ın rahmeti üzerinde olsun" dedik.
Ama hala;
Yüreklerde o kalleş hançer'in "kime ait" olduğu gerçeğine vakıf olamamanın, derin üzüntüsü var.
Her ne kadar;
Hizbul-kontra deniliyorsa, "ikmale" getiren vampir yüzlerin maskesi düşürülmediği gibi, hesap te sorulmuş değil.
İşte;
O yüzlerin deşifresi ve o günle yüzleşilmesi için.
Bu ülkenin;
Sivil Anayasa'yla "hayat" bulması gerekir.
Sevgili dost;
Can'ın babası Ali Gaffar Okan "ruhun şad" olsun.