SİYASETTE KIRILMA RÜZGÂRI!
Siyasette şuan ciddi manada bir "kırılma" rüzgârı esiyor.
Özelliklen de Anayasa Referandum süreciyle bu "ayrışma" barız bir şekilde siyasetin iç dünyasında hissedilir oldu.
Öyle görünüyor ki; önümüzdeki günlerde daha bir "gerginliğe" hâsıl olacak.
Saflar ve yollar acısından; siyasilerin maratonu netleşecek!
Sağcı kim, Solcu kim, Milliyetçi kim; minvalinde "maskeler" düşecek.
Peki! Sizce;
Bu siyasi kırılma "hayra" alamet mi, yoksa "şerre" yönelik mi?
Doğrusu; "toplumsal" ve siyasi taban açısından duruma hikmet getirirseniz.
Hani derler ya "her şerde bir hayır var" diye!
İşte öyle bir düşünce ve beklenti; icra etmekte bu "hayra" hikmet durum!
Ki birçok düşünce;
Bu kırılma bir ölçüde siyasette "taşların" yerine oturması demektir...
Düşüncelerin de; "doğru" adrese yönelmesine işaret diyor.
***
Şahsen aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim.
Artık; "maskesiz" bir siyaset ülke ve millet için "kaçınılmaz" bir şifadır.
Çünkü
Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne kadar hep "maskeli" bir siyaset benimsetilmiş.
Hür irade, serbest düşünce değil; "güdümlü" siyaset körüklenmiştir.
Lider sultası. Kurumsal "vesayet".
Ve "Piyon" duruş. Maşa olma vasfı.
Evet!
Bu anlamda; 12 Eylül'de vuku bulacak Anayasa Değişikliği Referandumu "iki" noktada önem arz ediyor.
Biri; "siyasi" netleşme!
İkincisi; "statükocu" vesayetin kırılması.
Bakalım!
Bu "hikmeti" ağır ve büyük çekişmede; "evet" ve "hayır" kanadı kimlerle "istişare" ediyor.
Şuan temsilliyet noktasında Mecliste; "üç farklı" görüş hâkim!
Evet...
Hayır...
Ve Boykot!
***
Peki!
Kim "evet" diyor! AK Parti.
Kim "hayır" diyor! MHP ve CHP.
Kim "boykot" diyor! O da BDP!
Diyeceksiniz; "siyasi" kırılma hangi cenahta söz konusu?
Cevap!
Bu cenah "Meclis" dışında kalan; ama yukarıdaki "siyasi" zihniyetten pay almaya çalışan Siyasi Partiler.
İşte bu cenahtır; "kırılma" noktası!
İsterseniz; Kürtlerin "cephesinden" duruma bakalım.
Malum!
En fazla 12 Eylül'ün "zulmüne" uğrayan Kürtler!
Sıkıyönetim. Olağanüstü Hal. Ve bugünlere kadar.
Derler ya; Diyarbakır zindanlarının "dili olsa da konuşsa".
12 Eylül'de; "Kimler" infaz edilmedi, yakılmadı, işkence görmedi.
***
Ne var ki;
Kürtlerin temsiliyeti acısından ekseriyetini kapsayan BDP "boykot" diyor!
Yani; "sandığa" gitmeyecek. Anayasa değişikliğine; "destek" vermeyecek!
Ne varım ne de karşıyım.
Ben yokum!
Gerekçe;
"Şartların" yerine getirilmeyişi, "Kürt sorununa" çözüm bulunmayış.
AK Parti'nin "siyasi" hasımlığı.
Belki; ilk etapta "haklı" bir gerekçe hâsıl olabilir kendine özgü ve tabana ilişkin?
Ne varım; ne yokum gibisinden.
Ama şu gerçeği de görmek lazım; "eğer" demokrasi ve demokratikleşme anlamında bir adım atılıyorsa.
Özellikle; 12 Eylül'de "hesap" sorulacak imkân gelişiyorsa!
Vesayetler kalkıyorsa.
Asker, Yargı "statükoculuğu" yok ediliyorsa.
Elbette ki "destek" vermek gerekir.
***
Evet!
Paket mevcudiyetiyle "eksik".
Bunda hem fikiriz. Keşke; daha kapsamlı ve daha yüklü olsaydı.
Ama tam demokrasiye ve tam sivilleşmeye yönelik icraata malum ki "birden" kavuşmak mümkün değil.
Adım. Adım.
Deriz ya; sindire sindire!
Neyse; BDP'nin tercihi!
Ama şahsen; ben "evet" diyeceğim.
Çünkü 12 Eylül'ün "hışmına" uğramış biriyim.
Ki benim gibi; çok kişi var 12 Eylül'le hesaplaşmayı.
***
Gelelim; "kırılma" faslına.
Diyarbakır’da şu bir kaç gündür; konuştuğum kişilerin nerdeyse büyük kesimi "evet" diyeceğini söylüyor.
Hak-Par ve KADEP'te "evet" diyor!
Öyle görünüyor ki; Güneydoğu "evet ve boykot" çekişmesine sahne olacak.
Çünkü "hayır" diyen yok.
Bu durumda; şu kesin bir gerçek. Katılım düşük dahi olsa bile sandıktan çıkacak sonuç "evet" olacak.
Nitekim anketler de ifade ediyor "katılım" yüzde 50'lerde evet ise "yüzde" yüzlerde olacak.
Yani; "sandığa" giden her Kürt "evet" diyecek!
Bu da; 13 Eylül sabahı açısında ciddi manada; "Kürt" siyasetindeki kırılmaya gösterecek.
***
Milliyetçi kanata gelelim. Orda da; "kırılma" hâkim.
Şöyle ki;
MHP "hayır" kanadında. Ama aynı düşünceyi savunan ve benimseyen Büyük Birlik Partisi "evet" kanadında.
Cenah aynı; kırılma farklı.
Hatırlayın 1975'i. O dönemde; sokak çatışmalarında "Ülkücüler" ön saftaydı.
Devlet ve siyasi kanat "o dönemde" hayli kullandı.
12 Eylül gelince; ekseriyeti "hapse" atıldı.
Yani "faşizan" bir ikilem.
12 Eylül Anayasası, bürokratik hegemonya ve homojen toplum yaratma ülküsü olduğu bir gerçek.
MHP "devlet" faşizmiyle "özdeşleşmiş" bir misyona sahip!
BBP ise; "sokak faşizmine" odaklı.
Onun için de; BBP.
Özellikle Yazıcıoğlu.
"Devlet faşizmine" daima karşı olmuştur.
Sanırım onun için olsa gerek; "evet" diyorlar.
Dedikleri; 12 Eylül'de bizi hapse tıkanlar "hesap" vermeli?
Şunu da unutmamak lazım; MHP'nin "tabanında da" bir hayli kayma ve tepki var.
Ki görüyor ve okuyoruz; gazete ve televizyonlarda.
MHP'ye yıllarca gönül vermiş "söz sahibi" kişilerin "hayır" diyen partisine gösterdikleri tepkiler.
Bu anlayış kabul edilemez; diye!
***
CHP!
Ciddi bir "sol" kimliğin erozyonuna uğramış parti. Ki bu "asimilasyonun" öncüsü de Deniz Baykal!
Gördük; AK Parti iktidarıyla "geliştirdiği" siyasi anlayışı.
"Devlet" partisi! Statükocu ve gelenekçi!
Taban ekseriyetiyle "hayır" der mi; meçhul!
Ama geneli itibariyle mevcut partiler içerisinde en rahat "hayır" diyen parti CHP!
Bu anlamda; değişime niye "hayır" dediğini ikna edici bir biçimde anlatamıyorsa da; zıt düşüncesi "parti varlığı" olarak gösteriyor.
Doğrusu;
"Kılıçdaroğlu" ile bir rüzgâr yakalama umudu hâsıl idi.
Ama bu süreçte o da kayboldu.
Çünkü CHP hâlâ siyasetin anlamını kavrayabilmiş.
Devletle birlikte hareket ediyor ve "hayır" diyor.
Anayasa değişikliğiyle bürokratik hegemonyanın kırılmasına karşı çıkıyor.
Önemli bir gelişme de dün yaşandı.
CHP'nin "evet" diyen Milletvekili Erdem!
Resti çekip "istifa" etti. Bu CHP'ye "sarsıntı" getirir mi bilmem; ama tabanda hayli "etkisi" olacak gibi gözüküyor.
***
Ve AK Parti!
Üç farklı görüşle çatışır vaziyette.
Şuan; "Saadet Partisi" eksik ama "tam destek" diyor. Milli Görüşte "evet’çi"!
Cindoruk'un hışmına uğrayan DP'nin eski genelbaşkanı Soylu.
O da "evet" cephesinde.
Siyaset ve ülke, toplum ve gelecek açısından ciddi bir zaman işliyor.
Her ne kadar; "akla" ziyan hadiseler vuku bulma gayreti içerisindeyse de.
Umut varız ki; "gelecek" çok daha iyi olacak.
Şöyle ki;
Referandum'da "hayır" çıkacağını düşünmediğim gibi; "sözcükte" kurmak istemiyorum.
Çünkü üstadın dediği gibi; 'Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam'
Eğer; "hayır" gibi şer bir durum hâsıl olursa 12 Eylül "darbesinden" daha ağır bir yıkım olacak.
Statükocu "anlayış" hâkim olacak; "vesayet" nail edecek!
Ülke de, toplum da, bölge de "demokrasi ve demokratik" yolda onlarca yıl "geriye" gidecek!
***
"Evet"!
Kaçınılmaz bir sonuç. Peki, bu sonuç; neyi getirecek.
Doğrusu; AK Parti için "çetin" bin zaman işletecek.
Özellikle; "eksik" denilen Anayasa Değişikliğinin "tamamlanması" için; 2011'de yapılacak seçim'de seçmen "koşul" olarak önüne koyacak.
Ben sana "evet" dedim, sende ben "hepsini" değiştireceğim "demiştin" haydi; "sivilleştir" diyecek.
Değişim; kim hangi "gerekçeyle" örterse örtsün demokratikleşme büyüyecek.
Vesayetler "kalkacak".
Zihniyet "sivilleşecek".
Onun için diyorum ki; Esen "siyasi" kırılma rüzgârı "hayra" alamettir.
"Hayır"a hikmet değil.