Siyasilerim ve Provokasyonları

Siyasilerin.

Özelliklen de, Meclis çatısı altında bulunanlar.

Daha açık ifadeyle;

CHP ve MHP!

Şuan ki hal-i durumları, “intikamcı” bir duygu selinde.

“Kan davası” güdüyorlar...

***

Rekabet değil.

Tamamen husumet odaklı bir siyaset icrasındalar.

Hem de öyle böyle değil.

Birbirlerini; “gördükleri yerde” infaz edecekler gibi.

Ve bu kavgacılıkları;

Ülkenin en “hassasiyet” isteyen meselesinde ne yazık ki “kamplaşma” yaratıyor.

“Sen-ben” körüğünde.

***

Kürt hakları.

Ve PKK.

Yani, 30 yıldan buyana süre gelen; “çatışmalı” ortamı sonlandırmak.

Yeniden;

Barışın, kardeşliğin, birlik ve bütünlüğün, “fidanlarını” yeşertmek için.

Silahlar sussun.

Barış ve kardeşlik konuşsun.

Ama kabülsuz bir tavır içerisindeler!

***

 

Hükümet ki “kelle koltukta” meseleye baş koymuş!

Hatta; iktidara “dahi” mal olsa bile, çözüm isterken.

Kandil.

İmralı ve BDP diyalog sürecinde bulunurken.

Dahası;

76 milyon ülkenin bir bütünlüğüyle; “çözüme” omuz verirken.

Gel gör ki;

MHP ve “siyasi yozlaşma” içerisine giren CHP.

İlla ki, “çözümsüzlük” diyor!

Ürkütücü tahammülsüz bir ruh haliyle; direnç gösteriyor.

***

Bahçeli;

“Vur de vuralım, öl de ölelim”.

Sloganına;

“Onun da zamanı gelecek” diyor.

Yani meydanları; “şiddet” körüğüyle, ateşlendiriyor.

Kılıçdaroğlu geri kalır yanı olmadığı gibi, “toplumun” sinir uçlarıyla oynuyor.

“Türk-Kürt” söylemiyle.

***

Doğrusu,

Liderler böyle olunca, “parti vekilleri” ne yapmaz ki?

Bakınız,

Önceki gün Meclis’te yaşananlar.

Ve “tutanaklara” geçen “belden aşağı” diyalog rezaleti.

Meclise.

Hele ki, “milletvekili” seçilmiş birilerine; “yakışır mı” denilecek üslup.

Yazıklar olsun.

***

Hadise şu.

CHP 40 gün önce;

“Çözüm sürecini değerlendirme komisyonu” kurulması önergesi veriyor.

İki gün önce,

AK Parti ortaya konulan bu önergeye, “25 milletvekiliyle”, imza veriyor.

Ve CHP ile AK Parti’nin ortak önergesi diye; Meclis’e sundu.

***

CHP.

Vay sen misin; “benim önergeme” imza koyup desteklersin.

İmzanı çek, destek verme!

Tabi gaye; “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” olduğu gibi.

“Dostlar” alışverişte görsün hesabı da ilk baştaki adım.

Ne soğuğa, ne sıcağa gelmiyor?

***

Neyse.

Dün önerge mecliste oylandı ve kabul edildi.

Ama;

Üzerinde yapılan mülahazalar var ki kimin niyeti; “neye hikmet” olduğuna kanıt!

CHP, MHP ve AK Parti Milletvekilleri arasında; geçen diyaloga” bir bakın.

“Belden aşağı” ne varsa, konuşulmuş!

“Karını boşa” diyen mi,

“Kucağa oturdunuz” diyen mi?

Yazık.

Hem de binlerce kez yazık olsun.

**

Peki.

Siyasilerimiz.

Hele ki,

Demokrasinin kalbi olan Meclisi işgal eden koltuk sahipleri.

Ülkenin;

Meselelerine karşı “siyaset” yerine, intikam duygusunu kullanırsa.

Daha açık ifadeyle;

Siyaseti bir “husumet” aracı olarak, görüp icra ederse.

Siz nasıl; o ülkede, çözüm üretmesi gereken Meclisten “sulh” bekleyebilirsiniz?

Sanmıyorum!

***

İyilik varken,

Hizmet var iken,

Ahalinin,

Beklenti ve isteği orta yerde bulunurken,

Aldığı vekaletle, “vekilin” istemini yerine getirmesi gerekirken,

Akan kan,

Dökülen gözyaşı,

Kamplaşan bir toplum dokusu yaşanırken,

Ve kaybedilen; insanlar, ekonomi ve yıllar bulunurken.

Evrensel değil,

“Tekil” bir düşünce bağımlılığıyla, çıkmazlar inşa edilmesi, kabül mü?

***

Doğrusu;

Bu siyasi düşüncelerle.

Hele ki,

Bu muhalefetle, başlarında bulunan bu Liderlerle.

Ülke ve toplum ne yazık ki;

“Bütünsel bir barışı” yakalaması mümkün görünmüyor?

Olsa da, “her daim” çatışmalı olur..

Çünkü açık sinir uçlarıyla “oynayan” husumetliler var.

***

Tıpkı;

Üç günden buyana, Dicle Üniversitesi’nde yaşanan ve yaşatılan hadiseler gibi.

Dün buradan;

Meramı mı ve itidal çağrımı yapmıştım.

Bir kez daha; “sağduyu” diyorum.

Ve kimse; şu haklı, bu haksız hesabına girmesin?

Girmemeli!

***

Evet;

Oyunun arkasında “derin dehliz” yok değil.

Var; hem de bariz bir şekilde crit atıyor.

Enva-i arçı kullanıyorlar.

Hele ki, “Sosyal Medyayı” kullanmaları ayrı bir travma.

Derin bir tezgah.

Ne yazık ki, “gençlerimiz” kanıyor sorgusuz-sualsiz.

Korsan, “paylaşımlara” kanarak.

Ki defalarca, “isimler” kullanılıyor denilmesine rağmen.

***

O nedenle;

Hassasiyet arz edici olan bir mevzuu olması nedeniyle; önceliğimiz sükûnettir.

Ve geçmişteki acılardan,

Hatta 24 saat önceki tablodan “ders-i ibretle” herkes, kendini “çek” etmeli.

Ders almalı.

***

Gençlik.

En önemlisi, üniversiteli gençlik.

Bildiğim, gördüğüm ve yaşadığım, zaman dilimi içerisinde.

Her daim; yaşanan, yaşatılan, olup-biten karşı “sinir uçları” açık.

Bu da haliyle;

En küçük meseleyi bile “alev topuna” çevirebiliyor-çeviriliyor!

***

Ama şu da biliniyor ki.

Gençlik; önce “özeleştirisinde” bulunur.

Bence;

Bu saat itibariyle bu özeleştiri ikmaliyle, “empati” geliştirmenin tam zamanı.

Ve tabi ki;

İcra edilen barış sürecinin getireceği “sulh’unda” bütünlük içerisinde görülmesi gerekir.

İki yanlış bir doğru etmez gerçeğiyle;  Üniversiteli kardeşlerim “husumete” değil, bütünlüğe yönelmeliler.

***

Diyeceğim bu.

Birileri.

Ki, “dumanlı havayı” seven şer kurtları var iken.

Yeniden,

27 Mayısları,

12 Eylülleri,

28 Şubatları “yaşatma” hevesindekiler,

1991 ila 1998 yıllarındaki “Hizbullah-PKK” çatışması.

Faili meçhul cinayet..

Ve kaotik ortam yaratıcı hal-i korkuya karşı, “hassas” olunmalı.

***

Çünkü,

Buradan çakan küçük bir kıvılcım bilmeliyiz ki.

Ülkenin dört bir yanında; “aleve” dönüştürebilirler.

Ki bunun için; “körüğü” elinde bulunanlar hazrolda bekleyenler çok.

O nedenle lütfen diyorum;

Ne alet olun, ne fikre kanın, ne de “haklı-haksız” kışkırtmasına dâhil olun.

Dün nasıl idiyseniz, bugün de, öyle olun.