SİZCE; BATIL İNANIŞ GERÇEK Mİ?
Günlük yazı için;
Oturdum bilgisayarın karşısına.
Gün;
İçerisindeki haber trafiğinden aldığım "önemli" notlar vardı.
Klavyenin tuşlarına;
Hücum etmeden önce duraksadım!
Düşündüm;
Bugün, cumartesi!
Baharın gelişini müjdeleyen; haftanın ilk Cumartesi günü.
Metorolojinin bildirdiğine göre, Diyarbakır özellinde hava hayli güzel ve güneşli olacak.
Yani;
Yazdan bir gün. Kent ahalisi de, fırsat bu fırsat deyip kendini atacak, kırlara, bayırlara, yeşillik alanlara
Bir de;
Yorucu,
Stresi bol bir hafta ihdas geçirdiğimizi biliyoruz.
Şimdi;
Alınan bu notların buradan zikriyle yaratacağı "etki", beynin "yorgunluğuna" tuz biber olur.
Bir de;
Önem arz ediciliğiyle "gün" dolayısıyla heba olur.
* * *
O zaman,
Dedim ki nasıl bir yazı kaleme alabilirim ki; "huzur verici" ortam olsun.
Biraz da,
Sosyal hayatın gerçekleriyle icra edilen seyr-ü seferde karşılaştığımız bazen olağan, bazen de olağan dışı gördüğümüz, gerçeklerden söz etsek dedim..
Bu düşüncenin,
Ağır basması üzerine günlük notları Pazartesine rötar ederken odanın içerisinde "turlamaya" başladım.
Kitaplığa yöneldim. Karıştırdım.
Onlar beni, ben onları süzmeye çalışırken, önceden not alıp, kitabın sayfasına aldığım bir ayrıntı yazı elime geçti.
Batıl inanışlar ve hurafeler diye..
İnceledim.
İşte aradığım mevzu; tam da hafta sonuna "gidebilecek" bir pazar yazısı.
O zaman,
Haydi, "Bismillah" deyip, dalalım şu "Batıl inanış ve hurafelerin" toplumda nasıl çarpık duygu geliştirdiğini..
Sahi! Sizce;
Hangisi 'gerçek' üzerine kurgulu?
Batıl inanışlar mı? Yoksa hurafe dediklerimiz mi?
Aslında ikisinin de bir birinden farkı olmadığı gibi 'Gerçeklerden de' alakaları yok!
Tamamen aşırı tutuculuğa dayalı "çarpık ve yanlış" bir inanışın, üretimidir.
Hele hele. Dinin,
Hiç bir zaman "kabul" etmediği ve benimsemediği bu "mantık, "sinsi" bir özeliliğe sahip.
* * *
Ne yazık ki,
Zaman içerisinde "cehalet virüsüyle" dinin hikmetli yoluna "diken" olarak sızmaktadır, bu çarpık düşünce.
Yer küresinde;
Özellikle cehalet hükmü olan toplumların özelinde "önemli" bir zihin işgaline sahiptir.
Şöyle çevremize baktığımızda da bu minvaldeki "zihin bulandıran" batıl inanışlar adeta "cirit" atmaktadır.
Bazen öylesine;
Sirayet edici bir hal almaktadır ki kişiler "müptelası" olmaktadır.
Zihinlerinde;
"Çarpık mantığın" yol haritası hep, koşu bandı gibi dönmektedir.
Ne değişim ne de gelişim "onlar" için kabul edilmezdir.
Bilakis karşıdır.
Tıpkı;
Despot ve totaliter, statükocu rejimler misali hep "tutuculuk" içerisinde tavır almaktadır.
Tarih içerisinde;
Hep "vücut" buldukları gibi, varlıklarını yaşatmışlardır.
* * *
Din âlimlerinin;
Sürekli ve ısrarla vurgulamalarına rağmen; "bu yanlış" inanış ilgi görmekte.
İslam diniyle bağdaşmayan,
Akla ve mantığa uymayan,
Farkına varmadan insanları yüce dinin özünden uzaklaştıran,
Bidat ve hurafeleri bazı farklılıklarla hemen her kesimde ve coğrafyada görmek mümkündür.
Üstadın ifade ettiği gibi;
Sağlıklı ve gerçek bir dini hayat, hurafe ve batıl inanışlardan uzak olan bir hayattır.
Kur’an, tevhid inancının dışındaki bütün inanç sistemlerini batıl olarak görüyor.
Ve bu sebeple de insanlara hakla batılı ayırt etmeleri uyarısında bulunmaktadır.
Çünkü;
Ciddi manada birey ve toplum düzeyinde "paranoyak" hal icra etmektedir.
İşte size;
Çevremizde "cirit" atan ve pek tabi ki "uğursuz" diye başlık konulan, bir kaç hurafe.
* * *
—Bir kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur, mümkünse gidilen yoldan geri dönülür.
—Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir.
—Yılan öldürülüp, suya atılırsa ve yılan suda kaybolursa yağmur yağar ve durmaz, seller olur.
—Kurt uluyunca ya ayaz olur ya da kar yağar.
—Bir evin önünde baykuş öterse, o evde biri ölür ya da bir yıkım olur.
—Bir çocuk sürekli ağlarsa o evde mutlaka ölüm meydana gelir.
—Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir, insan çabuk ölür.
—Mezarlıktan taş, toprak alınmaz.
—Köpek uluması ölüme işarettir.
* * *
—Ateş yanan yere cinler girmez.
—Gece kül dökülmez, evin bereketi kaçar.
—Ateşin çıkardığı ses, ateşi yakan kişi hakkında dedikodu yapıldığına işarettir.
—Karaağaçtan düşen yaşamaz.
—İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür.
—Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır.
—Gelin alayı kırkı çıkmamış kadının evinin önünden geçerse gelinin çocuğu olmaz.
—Kırkı çıkmamış kadının bulunduğu eve değirmenden un getirilmez.
* * *
—Geceleri su üzerinden atlanmaz. Su birikintileri ecinnilerin ve perilerin mekânıdır.
—Kaynayan suya bıçak sokulmaz.
—Suya tükürmek uğursuzluk getirir.
—Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.
—Dolu yağdığında dolunun kesilmesi için dışarıya sacayağı atılır.
—Salı günü çamaşır yıkanmaz, yıkanan çamaşırı giyen kişi onu kirletemez, ölür.
—Yarım çay içen kadın dul kalır.
* * *
Sahi..
Diyebilir misiniz ki;
"Uğursuzluk" diye bahsedilen bu batıl inanış ve hurafelerin hangisi "mantık" icrasında.
Mümkün mü?
Garip bir zihin ve tutuculuktur ki hala bu "çarkın düşünceleri" prim almaktadır.
Yine üstadın ifadesiyle;
İnancın ve dinin rotası, hakkaniyet ve inandığı dini kudrettir.
Onun,
Kabul etmediği bir "mantık" hiç bir zaman, inanış olamaz.
Sakın ola!
Batıl inanış ve hurafelerin, dergahına yanaşmayın.
Çünkü küfrün ezberidir.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle;
Pazartesi günü görüşmek üzere.