SONDAKİ 'AMA' VAR YA!

Bilemiyorum; farkında mısınız?

Olmanız gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü görüntü net, durum ve hadise de aleni.

Onun için de mutlaka hissediyorsunuzdur.

Son zamanlarda ciddi bir ikilem fırtınası esmektedir.

Ülke ve millet düzeyinde bu 'ikilem' fırtınası ciddi manada 'etkileşim' yaratıyor.

Ve giderek de 'etkileşim', milini yükselten lodos misali rüzgârın etkisiyle 'zafiyete' dönüşmektedir.

Anlayacağınız; hadiseler karşısında esen rüzgâr 'sersemleştiriyor'!

***

Tabi bu etkileşim ve sersemleşme tamamen insanlarda 'yol ayırımını' da dayattığını görmek lazım.

Zafiyet ve yol ayırımı.

İkisinin bir arada 'vuku' bulması doğal olarak hadiselere bakış açısında ciddi bir 'zorunluluk' getirtiyor.

O da 'tarafgirlik'!

Yani siz hangi taraftansınız?

Dikkat ederseniz de; son günlerde bu eksende ciddi manada bir 'tarafgirlik' tartışması var.

Ve her geçen zaman dilimi içerisinde bu 'tartışma' alevlenmekte ve hamuru sürekli su almaktadır.

Doğal olarak da bu etkileşim 'günlük' hayat akışına da sirayet etmektedir.

Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel! Gelenek-görenek ve günlük 'asayiş' dahi.

***

Psikolojik bir tahribat geliştiriyor.

Malum; 'taraf' ya da tarafgirlik 'karşıtlık' noktasında; husumet geliştiriyor.

İşte Millette 'ayrışmaya' neden olun bu tarafgirlik 'kulvarına' girmeyen bir de sesiz çoğunluk vardır.

Özelliklen de ülkenin 'siyasi ikmali' anlamında bu sesiz çoğunluk giderek sayısal artış kaydetmektedir.

Çünkü 'olup-biteni' kimse şeffaflık ve samimiyet ilkesiyle 'sunum' gerçekleştirmiyor.

Mutlaka her vakada 'bir paronayak' durum enjekte ediliyor. Tabi bu duruma bir da haklılık söz konusu.

O da "geçmişin' yaşattıklarıdır.

Lakin bu 'kaygı ve kuşku' vaki ise de; biraz da 'açılımcı' olmak lazım.

İşte bu icra edilmediği için de; 'sorunların' köklü çözümü maalesef 'kısır çekişmenin' cenderesinde; sürekli batak kalıyor.

***

Çelişkiler çukuru, kaygılar batağı, derinlik arz eden tüneller.

Kimse; gidişatın yolunda 'ne var, ne yok' bakmıyor. İnişli-çıkışlı, zikzaklı mı?

Anlaşılmaz bir resmi 'beyinde' kurgulayarak; hadiselere 'fikir' biçiyor.

Beyin kurgusunda 'senaryolar' icra ederek; 'böyle mi' olacak diye; taraf olma hamlesinde bulunuyor.

Anlayacağınız; kimse 'resmi bir bütün' olarak okumuyor.

Zaten toplumu ve yarınları 'kemiren' ve takoz koyan da bu ruh halidir.

Hep 'ikilem' pompalanıyor.

***

İsterseniz bu ikileme bir örnek verelim. Hadiseye nasıl bir bakış konuluyor.

Tarafgirlik 'nasıl' bir zafiyet yaratıyor ki; toplumda 'birden fazla' düşünce üretiyor.

Ve 'sesiz çoğunluk' bu düşünceler içerisinde; kendine nasıl yer buluyor.

Bakınız! Türkiye Cumhuriyetinin 'kuruluş' tarihinden buyana; var olan bir sıkıntı.

Hükümetlerin ve milletin 'üzerindeki' askeri vesayet.

Yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 'sivil irade' üzerinde 'söz sahipliği' olması.

Tarihsel bakışta; bu 'vesayet' hamleleri belli zaman içerisinde vuku bulmuştur.

İhtilaller ve muhtıralar, gece yarısı e-bildirgeleri gibi.

Yine; Güneydoğu bölgesindeki 'çatışma' ortamı. Ve bu çatışmalı süreç içerisinde 'yaşanan' terör dışı hukuk dışılıklar.

Dün davası görülen Faili meçhul cinayetler gibi.

***

Olumlu-olumsuz süreç içerisinde 'Askeri vesayet' hep tartışma konusu olmuştur.

Bugün; tartışma konusu olan Anayasa değişikliği de; bu sürecin ürünü değil mi?

Evet! Askeri vesayet 'kalkıyor' gibi bir izlenim var.

Çünkü Askerin 'kozmik' sırlar dünyasına girildi. Ve halen bu sır dünyası 'araştırılıyor'.

'Dokunulmaz' görülen mekânın kapısı açılıyor.

Buna 'vesayet' kurmayı kendine 'yaşam' kaynağı olarak gören asker; riayet gösteriyor.

Fikret Bila'nın dediği gibi; Genelkurmay Başkanı Başbuğ 'kapıları' sonuna kadar açtırdı.

***

Şimdi sıkı durun; şu ikilem ve paronayak 'düşünce' taraftarları noktasında; ne deniliyor?

Biri iyi diyor? Ancak bu sözün arkasına bir de 'mâ’yı ekliyor.

Diğeri kötü diyor? O da cümlesinin sonuna 'Ama' diye, virgül atıyor.

Şöyle ki; 'askeri vesayet' kalkıyor diye seviniyoruz, ancak ardından 'tereddüt' içerisinde;

'Sivil Vesayet mi' gelecek diye kaygılı ifadeyi dayatıyoruz.

Türkiye 'kirli bağırsaklarından' temizleniyor diye, Ergenekon, Derin devlet yapılanması gibi.

Karanlıktan beslenenlerin 'afişe' ve derdest edilmelerine 'oh be şükürler olsun' diyoruz.

Sonunda ama yi ekleyip; 'bunlar' yeni vesayetler mi yaratmak istiyor. Kadrolaşıyorlar mı?

***

Beri yandan; 'Kürt Açılımı?' İlk hamlede 'umut fırtınaları' koptu. 'İyi işler olacak' diye övündük.

Sonra 'amalar' başladı, acabalar üredi. 'Süreç' tökezlendi.

İbre farklı bir mecra geliştirip; 'gözaltılar mı, tutuklanmalar mı, parti kapatma mı?'.

Kısacası 'hamleyi' sabote etme ve çatışma ortamını körükleme anlamında; 'elden ne gelirse' dikte edildi.

Öyle ki; ne oluyoruz demeye başlandı.

Toplumda yine şu 'ikilem' vardı; 'kötü mü olacak, iyi mi olacak? diye!

O gün de 'sesiz bir çoğunluk' takipteydi. 'Kime inanalım?'!

***

Bir düşünürün ifade ettiği gibi;

'Kaos çağından', mutluluk çağına 'hamle' yapsam; arada hangi çağı yaşamam gerekir.

İşte ülke ve millet olarak böylesi derin bir zafiyet ve psikolojik bir ruh dengesizliği içerisinde bulunuyoruz.

Hasan Cemal'in ifadesiyle;

"Türkiye’de sistemin, devletin pratikteki asıl çekirdeğini oluşturan ordu, halkın oyuyla seçilen sivil otoriteye, hükümete tabi olmadan bu ülkede demokratik hukuk devletinden söz edilemez.

Türkiye’de böylesine bir değişim yaşanıyor.

Cumhurbaşkanı Gül’ün çatışma değil, normalleşme diye tarif ettiği demokrasi ve hukuk değişimi şart...

Onun için de; 'kafaları' fazla da karıştırmadan.

İkilem ve zafiyete yeni primler kazandırmadan.

Demokrasi ve demokrasi düşmanı 'tarafları' çoğaltmadan.

Sesiz çoğunluğun 'beklentisine' ve isteklerine meyil vererek.

'Her türlü vesayeti' ortadan kaldıran; güçlü ve demokratik bir 'Anayasal' nizama kavuşmamız gerekir.

Yoksa 'beyinler' sürekli kemirgenlerin meşguliyeti altında olur ki.

O da maazallah!

***

NOT: Bir önceki yazımda, tashih hatasıyla Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ın YÖK tarafından 3'üncü isim olarak Köşk'e gönderildiği ibaresine yer verilmişti. Doğrusu YÖK tarafından birinci sırada ismi Köşk'e gönderilmişti. Düzeltir özür dilerim.