TABLO KABUL EDİLEMEZ?
Sormak istiyorum.
Hangisi… Ama hangisi kabul edilinirdir?
PKK.
Hal-i hazırdaki stratejisi…
Özerklik ilanı.
Öz savunma alanı, yaratma girişimi.
Hendek kazma…
Kurtarılmış, bölge oluşturması.
Kimlik kontrolü.
Yol kesmeler…
Kamu otoritesini, "akamete" uğratmak, kendi
"otoritesini" dikte etmek…
***
Pek tabi ki.
Kırsaldaki silahlı mücadelesini "şehre"
taşımak.
Şiddeti günlük hayatın içine sokmak.
Polis… Asker… Sivil...
Hedef gözetilmeksizin; saldırıda bulunmak…
İdari...
Hatta siyasi hâkimiyeti "ele geçirme" çabası…
Ekonomiyi.
Sosyal yaşamı kaotik ortamla "felç" edebilmek…
Elinde kaleşnikof.
Yüzünde maske…
Asayiş birimleri adıyla "hayatı" kontrol altına
alabilmek.
Okullara bomba atmak.
Yakıp-yıkmak, öğretmenleri korkutmak.
Boykot yaptırmak…
***
Evet!
Tüm bunlar vuku bulmakta.
Ve giderekte; "şiddetini" tırmandırmaktadır.
O'nun için de; inkârı olunamaz.
Peki, bu durum ve seyir "kabul" edilebilinir
mi?
Ne kabulü mümkündür?
Ne de "olabilirlik" denilebilir.
Sanmıyorum ki; destekte veren de olsun.
Eğer olunmuş olsaydı bugün "Serhildan" çağrısı
sokağı farklı bir mecraya taşırdı.
***
Aynı meyanda!
HDP.
Meselenin siyasi mekanizması olarak
"sıkıntılar" içerisinde olmazdı…
Partiden… Milletvekillerinden; "siyasi
alanımız" daralıyor, denilmezdi?
Yine, en sıradan bir toplumsal faaliyette on binleri
peşinden sürüklerken, bugün yüzleri bulmakta, zorlanmazdı...
İşte Van'daki mitingi… Medya'ya yansıdı, resimleriyle çok
düşük bir katılım!
Bu da demektir ki.
Bölge halkı.
Siyasal akım.
Gelişme ve sonuç aksiyonunda; "silahın çözüm"
olmadığı, şiddetin ve terörün "çözümsüzlük" ürettiğini, bir kez daha
vurgulamaktadır.
Ama bu kez dava da güç ve alan kazanımında;
"zayıflıyor."
***
Elbette ki.
Farklı etkenler "öne sürülüp", "ya bunlar
yapılsaydı, ya da bunlar yapılmasaydı?" denilebilinir…
Özellikle…
Siyasal iktidar; "çözüm sürecine" dair gerekli
adımları atmalıydı.
Barışı… Ve beklentileri "sağlamada" entegre
edici, olmalıydı.
Merkez'den yerele doğru "idari yapıda"
inisiyatifler geliştirebilirdi.
Reformlarla eldeki silahı "alabilmek" için,
zemin yaratıcı olunabilinir di?
En barizi harekâtın lideri olan Abdullah Öcalan'a
"iyileştirme" yapılabilinir di?
Yapılmadı.
***
Boşluk oluştu.
Var olan; samimiyetle alakalı "güvensizlik"
ipleri koparttı.
Eee.
Türkiye'nin "bekasına" göz diken şer güçler.
Yani küresel güçler.
Komşu ülkelerin sinsi yapısı da; "durumu"
fırsat bilip ateşi" hayli körükledikleri gibi.
HDP'nin aldığı başarı.
AK Parti'nin de tek başına iktidar olamayışı; "işi
bu rendeye" getirdi…
***
Diyeceksiniz ki!
Cephenin bir yönü; böyle.
Dedikleriniz de doğru.
Peki ya cephenin diğer tarafı "pak mı?" hiç mi,
günahkâr değil.
Haklısınız...
Ama önce şu; "gerçeği" göz ardı etmememiz gerekir.
Zaten, yoğunlukla 'es geçtiğimiz de' bu hassasiyettir.
Atlıyoruz.
Atladığımız için de; "karşılıklı" anlaşılmaz
oluyoruz.
***
Mevcut Anayasa'ya göre…
PKK...
Varlık ve eylemleriyle "yasadışı."
Yasa koyucu böyle diyor.
İlegal..
Durum böyle olunca.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de; "bir hukuk
devleti?"
O zaman!
Kamu güvenliği için,
Vatandaşları için, kendi bekası için,
Huzur, istikrar ve barış ortamının nihayeti için
"tedbirler" olmak zorundadır.
***
İllegal değil, legal…
Yani yasa ve kanunlar çerçevesinde; "hukuki"
olmalı aldığı tedbirler.
Ki devlet olmanın da gerekliliği burada!
Lakin.
Devlet "hukuk dışına" çıkarsa…
90'lar gibi.
Yargısız infazları,
İnsan onurunu zedeleyen faaliyetlerde bulunursa,
Vatandaşını potansiyel suçlu olarak görürse,
Haklı-haksız ayırımına gitmeden; "şiddeti"
dayatırsa…
***
Hukuk devletinden.
Zorba devlete geçiş yapar ise…
O zaman varlığı tartışma konusu olacağı gibi.
Yasadışı yapıya karşı.
Aldığı tedbirlerin hepsinde "haklı dahi" olsa
yasa ve kanuna uygun olsa bile; "ceberut" yapıdan kendini kurtaramaz…
Olmamalı.
Girdap oluşur ki; "haklı haksız, haksız haklı"
hale gelir?
***
Netice itibariyle!
Gelişmelerin oluşturduğu bu tablo her yönüyle
"kabul" edilebilinir mi?
Hayır… Hayır.. Hayır..
Nasıl ki;
Hacı Lokman Birlik'e ait cansız beden polis aracıyla
"sürüklenmesi" kabul edilemez görülüyorsa.
Tasvip edilmediği gibi…
Bu işin müsebbipleri her kim ise; "cezasını"
çekmeli, afişe edilmeli diyorsak.
***
Ve devletin de; bunu bir fiil yerine getirmesi gerektiğini
söylüyorsak…
Ki devlette.
Koruma kollama refleksine girip, geçmişteki gibi
"üstünü" örtmemeli.
Sadece söylemde kalarak değil eylemi sonlandırmalı.
Aksi takdirde; "şiddeti kendisi" doğrulamış
olur.
***
Pek tabi ki.
Bir önemli ayrıntı ve hakkaniyeti de şu noktada
görmeliyiz.
Nasıl ki; "cansız bedenin" sürüklenmesine,
tepki koyduksak.
Aynı tepkiyi, Çermik'li Polis memuru Ali Özürk'e yönelik
eyleme de göstermeliyiz.
Önceki gün, Galip Ensarioğlu bana anlattı.
Öztürk'ün vurulma anı. Ve sonrasına ilişkin; görüntülerin
içeriğini.
Ben izlemedim.
Ama kendisi izlemiş...
***
Ensarioğlu'nun anlattığına göre…
Öztürk.
Kepçeyle kazılan "hendekleri" kapatıyor.
Bu esnada, PKK’lılar tarafından "roketatarla"
vuruluyor.
Ve ölüyor.
Ancak örgüt üyeleri bununla yetinmiyorlar.
Molotof atıyorlar.
Bir kere değil bir kaç kere atarak; "kepçeyle"
birlikte, Öztürk'ü de yakıyorlar.
Yani Ensarioğlu'nun dediği gibi;
"Bir avuç kül haline geliyor Çermikli Polis."
Şimdi kim kabul edilebilir bu tabloyu?
***
Sonuç itibariyle!
Her iki tablo da, her iki gidişatın serüveni de.
Hal-i hazırdaki durumda hiç bir yönüyle kabul
edilemezdir.
İnsanlık dışıdır.
Onur kırıcıdır, öfke ve şiddet körükleyicidir.
Niyeti kötü olanların; "eline haklılık" kozunun
verilme halidir.
Tabi ki, siyasilerin ortaya koyduğu tavırda bir o kadar
itici.
Çünkü.
"Ölüleri ve görüntüleri" haklı-haksız babında
yarıştırmak doğru değil.
Şu gerçek taraflarca görülmeli.
O da şu eğer ki "iki resim için de" samimiyetle
"lanet" getirebilirsek.
Kabul edilemez deyip; "sorumlular her kim ise"
hesap vermeli diyebilirsek.
"Barışa ve kardeşliğe" sıkılan asıl kurşunlar
bu diyebilirsek…
Bence bir dönüş olabilir.
***
Her şey ders-i ibret ikmaliyle.
Belki o zaman taraflar hakkaniyet ölçeğinde
"empati" geliştirebilir.
Siyasal iktidar.
Kürt meselesinin çözümü için; "şuan için"
savunulan argümanları, dinleyebilir.
Filiili ve Silahlı duruşu da.
Diğer talepleri de "görüp tartışabilir" noktaya
gelebilir.
Aynı minvalde.
Devletin de, "var oluş" ve kamu otoritesi için
"aldığı tedbirleri de" salt kendini "imhaya" yönelik
tedbirler diye görmemeli…
***
Aslında!
Maskeler indirilebilinir se.
Taraflar "tek pencereden" birbirine bakmaz ise.
Tabiri caizse.
"At gözlüğüyle" değil, "at gözüyle"
hadiseye bakılabilinirse.
Ve her şeyin;
Demokrasi adına,
İnsan hakları adına,
Hak ve hukuk,
Özgürlük ve eşitlik adına "yapıldığı"
kanaatiyle "masaya" gelinebilinirse…
Ve olup biteni;
Siyasi gelecek adına değil, seçim kazanma ve oy devşirme
adına değil.
Bir milli mesele…
Ve Partiler üstü hadise olarak "görüp" ona göre
formül geliştirebilinirse.
Belki o zaman; "barışı" nihayete erdirebilir
bir yola girebiliriz.
Yoksa….
Kimse benim sicilim "temizdir" diyemez.
Çünkü siciller bozuk.
Gidişat dünü bize hatırlatır ve özletir.
Hayırlı cumalar…