TERÖRÜ ÜRETEN ETKENLER!

Bir eksikle…

Önceki gün liderler; "zirve" yaptı.

Tokalaştılar.

Sohbet ettiler.

Bir masanın etrafında, oturdular.

Sonra da, konuştular.

Gaye.

"Teröre karşı" ortak tavır koymak!

***

Kararlılık vurgusu yapıldı.

Ki beyanlar aynen.

Ne diyordu Başbakan Yıldırım.

"Düşüncelerimiz farklı olabilir…

Ama terörle mücadele konusunda kararlılık…"

***

CHP Lideri Kılıçdaroğlu…

Bütün siyasi partiler ortak tavır takınmalı.

Hep birlikte mücadele etmemiz gerekir.

Uzlaşmamız oldu…

***

MHP Genel Başkanı Bahçeli.

Toplantı…

Milletin beklentilerine cevap verebilecek bir olgunlaşma içerisinde gelişmiştir.

Siyasi partiler…

Terörle mücadelenin kesin ve acımasız bir kararlılıkla sürdürülmesini talep etmektedir."

***

Tabi bu zirve önemliydi…

Özellikle; "ortak beyan" açısından.

Malum.

15 Temmuz sonrası bir araya gelinmişti.

Zirve yapılmıştı.

Ama "ortak bir fikri beyan" yapılmamıştı.

***

Ki aynı saatlerde, Beştepe'den de mesaj vardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan.

"Teröre karşı milli seferberlik ilan ediyorum."

***

Ortaya çıkan, resim!

Kararlılık açısından.

Hele ki "dayanışma", olgusu önemli.

Gerek sosyolojik açıdan olsun.

Gerekse de psikolojik açıdan olsun.

Aynı minvalde, "toplumsal" bütünlük açısından önemli…

Özgüven verici.

***

SEBEP-SONUÇ ÖNEMLİ…

Ancak!

Sorunun çözümü babında; "yeterli mi?"

Ya da, terörü bitirir mi?

Kanın.

Gözyaşının.

Var olan eksenindeki "milli meseleyi" hal eder mi?

Hayır…

Maalesef...

***

Vaziyet.

Sadece sorunun; "güvenlik" ayağına dairdir…

Çünkü, terörü üreten.

O'na zemin hazırlayan.

Eleman kazandıran.

Taban bulduran.

Sebep, sonuç "ikmaline" getiren.

Özellikle de, "Kürt" hadisesiyle alakalı olarak; "sosyolojik" bir ivme yok.

***

Olmadığı için.

Mücadele "kör-topal" gidiyor…

90'larda gördük.

2000'lerde gördük…

Öldürmekle,

Dağa taşa bomba yağdırmakla,

Gözaltı ve tutuklamalarla.

Sayısal verileri ortaya koymakla.

***

Belki, terörü.

Teröristi.

Eli silahlı yapıları; "belli bir oranda" zayıflatabilirsin.

Güç kaybına uğratırsın.

Harekât alanını, "daraltırsın."

Hatta "nefesiz" bırakabilirsin.

***

Ama velâkin…

Üreme sebebini, ortadan kaldırmazsan.

Sosyal.

Siyasal.

Ekonomik.

Ve Kültürel, cephesine odaklanmazsan…

Var olanı "terör" diye görürsen.

İşte o zaman;

"Eski tas, eski hamam" misali, durum değişmez.

***

O'nun için.

Özgüven tesis edilmişken.

Kararlılık ortaya konulmuşken.

Ulusal birlikten söz edilmişken.

Hele ki, Anayasa Değişikliği tartışmaları vaki olmuşken.

Bu minvalde de bir "çözüm mutabakatı" geliştirilmeli…

***

ŞU SAAT GARABETİ VAR YA?

 

Tepki.

İsyan.

Şikâyet alabildiğine yüksek!

Batı'da sabahın körü.

Güneydoğu'da akşamın karanlığı…

***

İnanılmaz, mesajlar alıyorum.

Kim aramıyor ki.

Öğretmeni.

Velisi.

Öğrencisi.

Memuru.

İşçisi.

Esnafı, işvereni…

***

Velhasıl.

Toplumun 7'den 70'ine herkes.

Bilaistisna.

Öfkeyle; "kış mevsiminde" yaz saati olur mu?

Tabiata "aykırı?"

***

Enerji bakanlığı diyor ki.

Tasarruf sağlanacak.

1.5 milyar civarında.

Tabi beyan ve kâğıt üstü.

İyi de.

İnsanların.

Toplumun "enerji kaybını."

Korku ve uyku garabetini.

Psikolojisi.

Hangi tasarrufla yerine getirebiliriz ki.

***

Bakınız bir öğrenci velisi.

Diyarbakır'dan yazıyor.

Batı illerini de kast ederek.

Ömer Bey.

İstanbul, Ankara'da.

Çocuklar "alaca karanlıkta" okula gidiyorlar.

Uykusuz.

Gözü kapalı.

Bizde ise, "akşam karanlığında" çocuklar okuldan çıkıyor.

***

Her yer karanlık.

Bölgenin mevcut hali hepimizin malumu.

Korku içindeyim.

Kendim gidip "kızımı" alıp getiriyorum.

Ama ben bile eve dönene kadar; "korku ve endişe" içerisindeyim…

Devlet büyükleri bunu görmüyor mu?’

***

Velhasıl.

Okulun da,

İşyerinin de,

Sosyal hayatın da,

Günlük yaşamın da.

Hal-i hazırda yolu "karanlık..."

***

Yazıyı kaleme alırken, bilgi geldi.

Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'dan.

Özellikle.

Eğitim'de "vahim düzeydeki" soruna çözüm görüşmesinde bulunmuş.

Bakanlıkta "müjdeli" bir gelişmenin olabileceğini aktarmış.

***

Ancak Nazlıaka'ya göre.

20 Mayıs 2016'da.

Valiliklere gönderilen bir genelge var.

"Eğitim takvimine" dair.

Genelgenin ikinci maddesinde; "takvimi valilikler" belirler.

***

Bu da demektir ki.

Öğrencileri "alaca karanlıkta" okullara gönderen.

Okullarda dönüşüne neden olan.

"Eğitim" takvimini ve saatini; "Valiler" belirler.

Gözler valilerde.

Ki "özel bir uygulama" şart.

***

Hele ki, Sibirya soğuklarının kapıya dayandığı.

Dondurucu havanın buz kestiği.

Hayatın felç olduğu bu dönemde.

Aman ha aman.

Bir felaket yaşamadan; "bari öğrencilerin" karanlık okul yolu aydınlık olsun.

 

***

AMEDSPOR'A TEBRİK…

Öncelikle;

Diyarbakır ahalisine.

Sporseverlere.

Futbol camiasına,

Pek tabi ki Amedspor'un futbolcu ve teknik heyetine "tebriklerimi" sunuyorum!

Rakip Fenerbahçe'ye karşı.

Sergiledikleri;

Misafirperverlik,

Dostane tutumdan dolayı…

***

Nitekim!

Bu "dostluk ve kardeşlik" ruhu.

Ki futbolun bir spor.

Bireyleri,

Toplumları kaynaştıran, bir araya getiren "asl-i vasfıyla" kendini gösterdi.

Sahadaki; futbol'da hakeme rağmen.

Bir iki agresif harekete karşın; "dostça" sonuçlandı.

***

Maç 1–1 bitti.

Bir önceki sezonda da, Diyarbakır'daki maç berabere sonuçlanmıştı.

3–3…

Doğrusu, Fenerbahçe.

Pek Diyarbakır'dan, "istenilen" sonuçlarla ayrılmış bir takım değil.

Bunu Diyarbakırspor'un "tarihine" bakarak görebiliriz.

Futbol'a dair ne diyoruz.

"Üç skorlu" bir oyun.

***

NE OLURDU BİR GÜN ÖNCE GELİNSEYDİ…

Neyse!

Fenerbahçe'yi de tebrik ediyorum.

Ama sadece; futbolcuları.

Bir Fenerbahçeli olarak.

Ki öncelikle, Amed ve Diyarbekirspor özelimizdir diyerek…

Fenerbahçe Yönetimi'ni ayrı tutuyorum.

Çünkü onlara tepkim var…

***

Niye derseniz.

Bir günübirlik, Diyarbakır'a gelişleri.

İkincisi, "as futbolcularla", Diyarbakır'a gelmeyişleri.

Ne olurdu da.

Bir gün önceden gelseydiler.

As futbolcuları da, Diyarbakır ahalisiyle buluştursaydılar.

***

Şehri gezseydiler.

Tarihi mekânları görseydiler.

40 yıllık hatırı olan; "kahvemizi" içseydiler.

Şehir ahalisi de.

Fenerbahçe camiası da; "kenetlenseydi?"

Moral-motivasyon.

***

En önemlisi de.

Diyarbakır'a dair var olan "algılar" değişir.

Sosyal.

Ekonomik.

Kültürel.

Hatta siyasi yelpazede, farklı bir rüzgârın esmesine vesile olurlardı.

***

Aziz Yıldırım Başkan da.

Mahmut Uslu'nun yerine.

Kendisi, doğduğu şehrin havasını solumuş olurdu?

Niye yapılmadı?

Birileri der gibi; "iğneyi kendinize" batırın...

Neyse; "borçları" olsun...

Bir gün de olsa; şehir moral-motivasyon açısından güzel anlar yaşadı.

İki camiayı da tebrik ediyorum…

Hayırlı cumalar.