TESEV'İN KÜRT RAPORU!
'Kürt sorununda, demokrasi çıkmazı!".
Bu cümle Söz Gazetesi'nin iki gün önceki 'manşet haberin" başlığını içeriyordu.
Konu TESEV'in hazırladığı "Kürt Sorununa" ilişkin raporu içeriyordu.
Raporu okudunuz mu, okumadınız mı bilmem.
Ama ben 'okudum'. Hem de satır aralarını 'deşerek'!
TESEV'in açılımı şöyle; Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı.
Vakıf'la alakalı detaylı bir bilgiye sahip değilim.
Böyle bir rapora "eğilim" göstermesindeki "gaye de" nedir bilemiyorum.
Varsa da duruma vakıf değilim.
Siyasi bir partinin "arka bahçesi mi" değil mi, onu da bilemiyorum.
***
Ancak aldığım bazı bilgiler ve araştırmalar neticesinde "Vakfın önemli" işler icra ettiğini.
Ve bunları da "kamuoyuyla" aleni bir şekilde paylaştığını, tarafsız bir bakış ortaya koyduğu kanısına vardım.
Belki de yanılıyorum. Lakin benim "hassasiyet" gösterdiğim nokta; hazırlanan rapordur.
Bildiğiniz gibi; Kürt mevzusunun geçtiği her rapora, her ifadeye ve her söyleme "alaka" göstermişimdir.
İmkanlar ölçüsünde de "sizinle" paylaşmışımdır.
Çünkü kendimi mevzunun bir parçası olarak görüyor ve hissediyorum.
Çözüme, diyaloga, uzlaşıya "götürebilecek" her türlü adıma destek şarttır diyenim.
Fazla lafa da gerek yok.
Rapor bir hayli ilginç tespitler içermiyor değil.
İçeriyor.
En önemlisi de; "görüşülen, görüşüne başvurulan, sorunla alakalı fikri istenen", kişi, kurum ve oluşumların "benzerleriyle" örtüşmemesidir.
***
Taktir edersiniz ki; bu yöndeki çalışmalar daha önce "belli bir eksende" işlem görürdü.
Siyasi eğilimli oluşumlardan çok sade insanlar.
Şu dernek veya bu sivil toplum kuruluşu değil.
Tamamen "bölgenin" kanaat sahibi "isimlere" odaklanmış.
Ve böylece; "Kürt Sorununun Çözümüne Dair Bir Yol Haritası" geliştirilmiş.
Ve "Bölgeden Hükümete Öneriler" başlığıyla; mevzuu rapor haline getirilmiş.
TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker, "Biz bölgedeki Kürtlerle konuştuk. Kürt aydını, işadamı öğrencisi gibi isimlerle konuşup çözüm önerisi olarak ana hatlar ortaya çıktı" diyor.
Raporun özetinde;
Siyasi adımlar, anayasal ve yasal reformlar, ekonomik reformlar, sosyal politikalar, zorunlu göç ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi.
***
Ve bölge insanının Hükümet’ten talepleri şöyle sıralanıyor:
*PKK silahsızlandırılsın
*Eski PKK militanları için sicil affı getirilsin.
*Operasyonlara son verilsin
*Kürt siyasi partileri ile diyalog kurulsun.
*Vatandaşlık tanımının yeniden yapıldığı anayasa yapılsın.
*Özel teşvik uygulamaları öneren sanayi politikaları, sınır ticareti hayata geçirilsin.
*Kürtçenin yaygın kullanımı sağlansın.
Sorunun çözümünde "siyasi" adımlar kadar "ekonomik" adımların da aynı paralelde yürümesi gerekiyor.
Rapor bu ayrıntıya da dikkat çekiyor.
***
Sonuç itibariyle; Türkiye "çağdaş demokratik" bir zeminde ilerlemek istiyorsa.
Ki bu yola baş koydum diyor.
Kürt sorununun çözümü noktasında "yeni açılımlar" geliştirme hedefindeyim diyorsa.
Ki diyorum ve hamleler geliştiriyorum diyor.
Kardeşlikten, sevgiden, milli bütünlükten dem vuruyorsa.
Ki her sözün ifadesinde "vuruyor"!
Öyle ise; "çözümün" olmazsa olmazı olan, özellikle "Dil, eğitim, siyasal ve sosyal haklar" nizamnamesine "artık" kaçınılmaz bir eğilim göstermesi gerekir. Hükümet bu yönde "adımlar" atmıyor değil.
Atıyor. Ama bir ileri-iki geri misali.
***
Bakınız 2009 yılının ilk gününde, TRT bünyesinde "Kürtçe Kanal" yayına girecek.
Bu "bir milat"!
Kaosun ve "kavgaların" durmak bilmediği bir ortamda; atılan bu adım "küçümsetilmez"!
Hükümeti taktir etmek gerekir.
Tabi ki aması var.
Nedir o? Eğer "Kürtçe Kanalı", birilerinin "siyasi ideolojisini" aşılama "enjektörü" olacaksa?
Ayrı-gayrı politika güdecekse?
Atılan "miladi" adım; en büyük "yıkım" olur.
Taktir edersiniz ki; "yarım doktor hastayı candan, yarım imam da insanı dinden eder" diye bir söz vardır.
Bunu unutmamak gerekir.
Nitekim "Kürtçe isimde" yaşandığı gibi.
"Kürtçe konuşmaya" getirilen yasak gibi.
Demokrasi de öyledir.
Yarım demokrasi "çözümsüzlüktür".
Çözümsüzlüğün de hakimiyet kurduğu coğrafyalardaki sorunlar da "malumdur"!
***
Şu zenginliği köreltmememiz gerekir.
Çünkü farklı diller, farklı dinler, farklı kültürler "coğrafyamızın" zenginliğidir.
Bunlar "yaşarsa" coğrafya vardır.
Yoksa coğrafya da yoktur.
O nedenle Dillerden ve fikirlerden korkmamak gerekir.
Korkmak veya kaçmakla demokrasiye hizmet edemez aksine demokrasiyi yaralarsınız…
Barış adına, demokrasi adına, hukuk adına, insan hakları adına "herkes" gerçeğin idrakine varmalı.
"Farklılıkları" zenginlik olarak görmelidir.
İnanıyorum ki; 1 Ocak'ta yayına girecek "Kürtçe Televizyonu" birçok açılımın kapısını aralayacak.
Bu demokrasi adına önemli bir "zafer".
Yeter ki; "dezenformasyona" uğratılmasın.