TEŞRİFLERİYLE, ŞEREFYAP MI OLUYORUZ YANİ..!?
Sahi ya!.. Şu bizim “reylerimizle” seçip Meclis’e gönderdiğimiz vekiller var ya vekiller!!.. Ki, Diyarbakır’mızın 12 milletvekili kayıtları göre bulunuyor.. Üç Ak Parti, 9 da HDP’den seçilmiş vekillerimiz var.. Kimi bir dönem, kimi iki-üç dönem.. Bakanlık yapanlar da var aralarında!..
***
Dikkatimi çekiyor!.. Zat-ı muhteremler, arada bir şehre geldiklerinde, ya da birileri geldiğinde, onların yüzü suyu hürmetine, eşlik etme zorunluluğu noktasında kendilerine dair şu ifadeler kullanılır.. Denir ki, “İlimize teşrif eden Sayın Vekilimiz- eski Bakanımız’ı havaalanında karşıladık.. Ya da, Esnaf ziyaretinde bulunduk…
***
Ancak ağızlarından dökülen, ya da sosyal medyaya yansıyan her cümlelerinin başında, “ilimize teşrif eden….” denilerek başlanıyor cümlelerin kurulması!… Malumunuzdur.. “Teşrif” kelime itibariyle, dilimize Arapça’dan geçmiştir.. “Şeref” sözcüğünden türemiştir.. Ki, şeref, “haysiyet ve onur” anlamına gelirken, teşrif etmek “onore etmek ve şeref vermek” demektir..
***
Hal ve tanım bu iken!.. Şimdi “seçim bölgesine, kendi iline, doğup, büyüdüğü” şehrine, asli görevi noktasında, gelişi de, gidişi de, her ne şekilde olursa olsun.. Demek ki, “seçip mebus yaptıklarımız” Diyarbakırımıza her geldiğinde; kendileri “şeref sahibi” oluyor, biz ahali olarak da “onore ve şerefyap” edilmiş olunuyoruz!?…
***
Vay maşallah.. Hay bilmem neylerine!.. Melikahmet esnaflarından, İzzet’in dediği gibi.. “Gelmesinler kardeşim gelmesinler.. Geldiklerinde, çarşının, hayrı ve bereketi kaçıyor. Bir kaç müşteri varsa, onları gördükleri an bölgeyi terk ediyorlar.. Yüzlerini çevirip, alış-veriş yapmadan, çekip gidiyorlar.. Bu mu şerefyap olmak..” Ne diyeyim, İzzet usta çok haklısın… Sizce…
***
HACİZLİ Mİ?…
Sayıştay raporu mu!?. Muhalif medyanın, kendi yazımı mı?.. Bilemiyorum.. Ama basına yansıdığı kadarıyla diyorum.. Şimdi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin “mevcut hizmet binası dahil” olmak üzere, tüm taşınmazları “haciz altında” imiş?!.. Yeni mi, eski mi, yıllara dair bir sirayeti var mı?.. Peki kime borçlu??. Ve kim bu borçlular.. İşte o “Sayıştayın raporlarında” yer almıyor?!..
***
Ha bir de, şu, çicek ve böcek muhabbeti vardı ya, çok yazıp, üzerinde durduğumuz mevzu!.. O zaman diyorduk, kime dersin.. İşte o da, mevzu edilmiş raporda!.. Ama garip olan şudur ki, raporlarda “ihaleyi alan firmalar” o günkü gibi burda da, gizemli bir şekilde “sır olarak” saklı tutulmuş.. Yani; isimler zikredilmemiş..
***
Bir de sosyal konutlarda kalan yoksul ve fakir ailelerden “kira alınmamış” bundan, devlet zarar görmüş diye de düşen bir not var Sayıştay denetçilerinin!.. Keşke bu not düşmemiş olsaydı.. Millet malı hamuduyla götürüyor, siz kalkmış 300-500 lira olan kiraların derdine düşmüşsünüz diye laf edilmezdi?!!!..
***
İMAMOĞLU ÇOK ŞANSLI!…
Hem de nasıl arkadaş!!!.. Hani diyorlar ya, “yine dört ayak üzerine düştü?..” Aynen de öyle.. Baksanıza, İstanbul ahalisine “yapmadığı eziyet kalmadı?”.. Ahaliyi “her adımda, hayal kırıklığına uğrattı..?” Yazı da, kışı da, “çileye” çeviren, tek Büyükşehir Belediye Başkanı olma ünvanını aldı..
***
Ama ne hikmetse, her seferinde bir yerlerden düğmeye basılarak kendisine “can suyu” olabilecek, mağduriyet libası biçilerek, diktiriliyor.. Halk nezdinde daha bir hafta öncesine kadar “güven ve itibar” yüzdesi, yüzde 3’lere kadar düşen İstanbuluların “diz dövdüğü” Ekrem İmamoğlu’na bir hayat öpücüğü daha geldi..
***
İşte, “mahkeme marifetiyle” gelen öpücük.. Nasıl da bir anda, saha hakimiyetiyle “timsah gözyaşlarını” dökerek, mağdur rolüne kesildi.. Öylesine ustaca oynuyor ki, “Cem Yılmaz’a” bile pabuç attırıyor.. Baksanıza, mikrofonlara “neler söylemiyor, neler saydırmıyor ki?…”
***
O kadar ki, “Mahkeme hakimine, yargı üyelerine, HSK’ya.. Freni tutmaz şekilde, önüne gelene” yüklenerek… Siyasal iktidarın, “İmamoğlu’na ceza verin, siyasi yasaklı yapın, Mahkeme heyetine her türlü terfi verilecek” gibisinden, laflar türetiyor…Yani hükümeti, rakip alıyor!
***
Elbette ki, yargıya her şekilde “siyasi müdahaleye” karşıyım.. Ama, İmamoğlu’nun, hem İstanbul, hem de Türkiye’nin “başına musallat” olmaması noktasında, diyorum ki, “gelin timsahın gözyaşlarını, döktürmeyin..” Bırakın, siyaset yapsın, kendisine özgü “öz güvenle” sokakları aşındırsın; görün bakalım neler oluyor?!…
***
İnanın ki göreceksiniz, “o icra ettiği siyasetinin” neticesiyle, kaybolup gidecek.. Ve ilk virajda, İstanbul ahalisi onu ve tabi ki CHP de dahil; “bir daha siyasi yollara çıkmama adına, tekaüt edecektir..” Yani demem o ki, “mağduriyet rolüne” kimse artık, fırsat verip, yemlik oluşturmasın!.. Maharetine kimse tepsi sunumu yapmasın..
***
“GEL BAKALIM YAVAŞ” MI, OLACAK?!…
İyi Parti kulvarında, görüntü bu minvalde “sinyal” çakıyor.. Malum, Meral hanım, “İstanbul Fatih’i dediği İmamoğlu’ndan” umudu kesti.. Kendine göre, “bu adamdan bir cacık olmaz” diyerek.. Şimdilerde, Kılıçdaroğlu’nun “yolunu kesme” adına, Mansur Yavaş’a telkinli, meyil etmiş..
***
Tabi bu yöneliş biraz da “emri vaki” gibime geliyor!.. Tipik bir “Gel buraya Muharrem”, vakıası gibi!.. Sanırım Yavaş’ın “Gel Buraya Mansur Yavaş” gibi bir duruma düşmeme adına, vaziyeti yavaştan” alıyordur.. Öyle ya, telkin ve tavsiyeye pek gelmişliği yok Yavaş’ın halet-i ruhiyesinde…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Yüreği pak olmayanın anlayışından medet ummak, aptallık olsa gerek!…