TEZGÂH AYNI TEZGÂH!
Arap yarımadası.
Yani, İslam ülkeleri.
Ortadoğu. Yaşadığımız coğrafya.
Hal-i vaziyet, kahredici; kan, gözyaşı ve şiddet.
İç çatışma ve Askeri darbeler hâkim.
***
Ramazan-ı Şerif'e.
Ne yazık ki; İslam ülkeleri "kaotik" bir yapıda girdi.
Her taraf "virane" olmuş.
İşte komşu ülke, Suriye, beri yanda, Irak ve Libya.
Ve enva-i kirliliğin yaşandığı Mısır.
Tabi ki, Türkiye'deki "gezi parkıyla" sergilenen çatışma körüğü!
***
Şuan hepsi, bilaistisna kan-revan içerisinde.
Silahlar, bombalar, suikastlar havada uçuşuyor.
Her gün "kan" akıtıyor, hem de oluk gibi.
Ölümler. Onlarca, yüzlerce ölüm "artık" sıradanlaştı.
Yaralanan, sakat kalanlar, umursanılmaz oldu.
***
Açlık. Yoksulluk ve çaresizlik.
Ülkelerini terk-i diyar eden, mülteciler.
Kaçışlar. Can havliyle, çoluk-çocuk, yollarda, çadırlarda.
Malum; Suriye'den kaçıp, ülkemize gelenler.
Sayıları, yarım milyonu geçti.
Yaşadıkları ve bulundukları ortam "dramın" da ötesinde!
***
Bugün Diyarbakır'da ya da bölge illerinde dahi.
Sefalet içerisinde olanlar mı, trafik kavşaklarında dilenenler mi,
Camilerde, hastane kapılarında, "el-avuç" açanlar mı?
Can havliyle, hırsızlığın, uyuşturucunun, hatta fuhuş’un tuzağına düşenler mi?
Ne derseniz deyin, enva-i tahribat söz konusu.
***
Peki.
Yeryüzünde neden sadece İslam ülkelerindeki bu "şer" yaşanıyor.
Farkındamısınız?
Hiç bir ülke, bir başka ülke tarafından da işgal edilmiş değil.
Yani iki ülke çatışması yok. Başka ülkelerin "silahlı güçlerinin" aleni müdahalesi de yok.
Varsa da; "gölge güç" olarak gizli.
***
Ya.
Deriz ya; "Ağacın kurdu, ağacın içerisinde" olursa.
İslam ülkelerinin hal-i mevcudiyeti de böyle.
"İç savaş" yaşanıyor.
Savaşan da çatışan da, öldüren ve öldürten de aynı ülke insanı.
Yani birbirine kırdırılıyor.
Katliamdan, bombalı suikastlara kadar.
Yapan eden ülkenin kendi vatandaşı.
İktidarı, muhalefeti, askeri ve sivili.
Pek tabi ki; aynı dinin de mensuplarılar.
Hepsi de; "Müslüman". Mezhepsel, bir farklılık söz konusu ise de.
Halk deyimiyle "Din" kardeşleridirler.
***
Sorsanız; neden "bu çatışma" diye?
Hiç kuşkusuz ki; hepsinin vereceği cevap aynı.
Çatışan taraflar olarak derler ki; "demokrasi" için mücadele ediyoruz!
Ve iki tarafta birbirini suçlar "Demokrasi" düşmanı diye.
Ama ne demokrasi; kimse, hakikati görmez!
***
Demokrasi de, hangi demokrasi?
Özgürlükler demokrasi simi?
Yoksa iradelerin ellerinden alındığı,
Vesayetçi, Dışa bağımlı, siyonizmin "yaldızlı" demokrasisi mi?
Elbette ki, ikinci şık.
Çünkü Batı emperyalizmi ve Hıristiyan dünyasının "tezgâhıdır" yaşanan ve yaşatılan.
***
Aslında.
Yıllar yılıdır, "İslam" ülkeleri için.
Yani, Arap yarımadası için, "sinsi" tuzak, hep icra edilmiştir.
Nitekim Mısır'da yaşanan da bir ölçüde bu tuzaktan gelmektedir...
Hani deriz ya; "kep düştü, kel göründü" misali, maskeli yüzler ortaya çıktı.
Mübarek, halk "devrimiyle" alaşağı edildi.
"Demokrasi" adına.
***
Seçime gidildi.
Halk "iradesini" sandığa yansıttı, Mursi iktidara geldi.
Ama "Şer" yapının hesabı tutmayınca, "kirli" tezgâh formüle edildi.
Tahrir meydanı, bir anda özgürlük yerine "tahkir" meydanı oldu.
Peşinde; vesayeti hükme getirerek, "Askeri" darbe yaptırıldı.
Hem de; "kanlı".
Düşünün; Allah huzurunda namaza duranlar bile; "katledildi".
***
Bakınız.
Bir çok İslam ülkesi dâhil olmak üzere.
Ne batı ülkeleri, Ne de demokrasileriyle övünen(!) Amerika bile.
Velhasıl; bir iki ülke dışında "siyon" dünya, olup-bitene "Askeri" darbe bile demedi.
Demezler de.
***
Çünkü
Onlara göre demokrasi, diğer ülkeler ve insanlar için pekte önemli değil.
Önem arz edici olan; onların nasıl kontrol altında tutulacağı ve nasıl sömürüleceği.
Yeraltı, yer üstü zengin kaynakların nasıl himaye altına alınabileceğidir.
Ve tabi ki; "silah" ticaretini nasıl yükseltebilir.
***
Bu yüzden de;
Her daim İslam ülkelerine "piyon" lider seçtirirler.
Ki bu politika, "Osmanlı'nın" dağılmasından sonra, dehşetli bir yapıyla icra edildi.
Batı uşağı.
Bu zihniyet; tekerlerine çomak sokma ihtimali yüksek olan ülke liderlerine hiç bir zaman fırsat vermezler.
İster seçimle gelsin, ister halk devrimiyle gelsin, isterseniz de askeri darbeyle gelsin!
Önemli değil; "Ya hizaya getirirler, ya da ekarte ettirirler."
***
İşte;
Irak'ta, Libya'da, Mısır'da yapılmak istenilen buydu.
Ne yazık ki;
Bugün Türkiye'de de yapılmak istenen aynı…
Esasen batının, doğuya tezgâh kurması yadırganası değildir.
Kapitale, yani paraya, yani kazanmaya endeksli çağdaş batı medeniyeti (!).
Hiç bir zaman.
Bilmeliyiz ki. Sömürmeyi, ihaneti, öldürmeyi, adaletin ve hukukun başına çuval geçirmeyi zorunlu görmektedir.
Çünkü sisteminin ruhu budur.
Bu yüzden, suçüstü yakalansa bile, ondan utanmasını beklemek beyhudedir.
***
Onun için.
Şuan ülkemizde olup-biten gerilim.
Hele ki, 30 yıldan buyana süre gelen çatışmanın "barışa" odaklandığı bir zaman dilimi içerisinde.
Hüzün verici olan; ağaçları kurtarıyorum sanarak, bu ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışan zihniyetin ısrarcılığı.
Yönetimi devirmek isteyenlere "ahalinin bir kesiminin" payandalık yapması.
Bütün emare ve işaretlere rağmen "dümen sularına" göre hareket edilmesidir.
***
Acı veren odur ki; olup bitenin farkına varmamak.
Ne yazık ki, 5 Can kurban verdik.
Gencecik, ana kuzuları.
Yaralı ve ölümle pençeleşenler de ayrı.
Yakılan-yıkılan, heba olan milli servet!
Ama hala da "aynı tezgâhın" tuzağındayız.
Ve sözde; "demokrasi" mücadelesi veriliyor.
Hal-i vaziyetle oyuna gelmeye ve eskiyi tekrara güç kazandırmaya devam ediyoruz!
***
Bilmeliyiz ki.
Ülke insanı olarak; "bizim bizden başka" dostumuz olmadığı gibi.
Bize kucak açacak olan da; "din" kardeşlerimizdir.
Başkası değil.
Hele ki, "din düşmanımız" hiç değil.