TOKAT HANÇERİ MALUM İŞİ
Bugün 4'üncü gün! Ve hala kamuoyu 'barışa ve kardeşliğe' saplanan hain hançerin 'kimden' geldiğini öğrenmiş değil.
Ki kafalardaki ana soru; hadise kimin eseri? O ana kuzularına kurşun yağdıranlar kim?
Ne yazık ki şuana kadar kimse ne olayı kabullenmiştir, ne de 'üstlenme' noktasında cesaret göstermiştir.
Etkili ve yetkili birim ve idareden de; 'aydınlatıcı' bir açıklama yok!
Tıpkı olayın yaşandığı esnadaki 'sisli hava' misali; katliamın üzerinde derin ve ciddi bir 'sis' bulunmaktadır.
***
Şöyle ki; Terör Örgütleri varlıklarını daima korku ve güçlü korunmaya yönelik eylemlerle hissettirirler.
Ve her büyük eylem sonrası ortaya çıkıp söylenirlerdi; 'Bu eylemi bizim şu grubumuz yapmıştır. Biz güçlüyüz, dikkate alın?'.
Ya da 'intikam' anlamında 'Bu eylemi, . Gerekçeyle intikam amaçlı yaptık' derlerdi. Ama ne hikmetse; bu durumda kimse vazife çıkarmadı.
Bir de; katliamın icra edildiği bölgenin 'coğrafik yapısı'! Eylem için pek 'elverişli' bir ortam sunmuyor. İzlerin 'kaybedilmesi' kolay değil.
Bodur ağaçlık denilen bölgede ağaçtan ziyade maki olarak tanımlanan 'çalılık' örtüsü söz konusu.
***
Ha bir de! Olay yeriyle, Askeri birlik merkezinin arasındaki mesafe de; dikkate değer. Bir-iki kilometre kadar.
Her ne kadar 'virajda' ise de yol öyle çok ıssız değil, geleni gideni küçümsetilmeyecek kadar.
Ve olaydan 'kısa sürede' haberdar olunmasına rağmen; 'saldırganların' sırra kadem basması.
Tıpkı; Altındağ Katliamı gibi! Diyarbakır'ın göbeğinde 5 polis memuruyla Gaffar Okkan'ın şehit edilmesi.
Aktütün ve Dağlıca'da 'yaşanılan' vahim olaylar. Bingöl-Elazığ karayolundaki 33 Asker'in şehit edilmesi.
***
Anlayacağınız! Müsebbipler ve failler hep kayıp. Hani derler ya; 'Yer yarıldı, yerin dibine girdi' misali.
Demem o ki; 'bu hadise' ciddi kuşkular üretmektedir. Ülkenin 'sıcak' atmosferinde icra edilmesi manidardır.
Onun için birçok kişinin de ifade ettiği gibi; 'Tokat'tan' ülkeye ve millete atılan 'tokat' rast gele bir tokat değil.
Bu tokat; 7 ana kuzusunun 'yüreğine' kor ateşi düşürme niyetli tokat değil. Bu tokat tamamen; ülkeye ve millete yöneliktir.
Özellikle de; 'siyasal' sürecin ve demokrasinin 'önüne' takoz koymaya addedilen bir 'kaos' üretmedir.
***
Bakınız hadiseden sonraki 'siyasi' açıklamalara ve bazı kurumların yayınladıkları mesajlar.
Devlet Bakanı Ergün, Bülent Arınç, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk gibi başı çeken isimler;
'Provokasyon' amaçlı bir eylem olduğunun altı çizilirken, devlet kanadı şöyle diyor:
'Hangi örgütün ne amaçlı bu eylemi yapmış olduğunu araştırıyoruz...'
Aslında 'inen hançer'in kimin elinden ve hangi komutla icra edildiğini; ortaya çıkarmak için kâhin olmaya gerek yok.
***
Şöyle klasik bir bakışla 'bu eylemin' bir amacı ve sonucu var olduğuna göre; kime katkısı olur?
İşte bu soru ekseninde hareket edilirse; 'yer yarıldı yerin dibine' girenler gün ışığına çıkar.
Şöyle ki! Bu eylem; Abdullah Öcalan'ın 'İmralı'daki hücresinin genişlemesine katkısı olur mu?
Ya da; 'kendisine' genel bir af getirme noktasında; ümit yaratır mı?
Kandil'in isteklerine Ankara rıza gösterip boyun eğici olur mu?
***
Veya DTP'nin kapatılma davasında Anayasa Mahkemesi'nin 11 'üyesi' korkar mı?
AK Parti Hükümeti'nin Kürt Açılımında 'elini' güçlendirir mi? Hayır!
Hepsine hayır! Bilakis tüm bu saydıklarımın 'aksi' istikametinde bir ters etki geliştirir.
Ancak bu hadise 'elini' güçlendirecek tek mekanizma ve kesim vardır. O da; 'derin' düşüncedir.
Türkiye'nin 'aydınlık yarınlarına' ve güçlü Demokrasisine 'karşı' çıkanlardır.
***
Kürt-Türk 'çatışması' alevlenirse, sokaktaki 'kargaşa' yayılım gösterirse. Irkçılık üzerinde 'hizipleşme' körüklenirse.
Diyarbakır firmasına ait otobüse Anamur'da 'Kürtler' diye Molotof atılırsa. Kısacası bin yıllık geçmişe 'dinamit' konulması.
Ve bu haince ortamın yarattığı 'sisli' hava ancak ve ancak Türkiye'nin sürekli 'çıkmaz' sokakta bocalamasını isteyen;
'Kan ve gözyaşından' beslenen yarasa tipli; kalleşlerdir.
'Kürtler' üzerinde çok ciddi manada senaryo üretilerek 'yarının' karanlığındaki 'suçlular' diye tarihe yazılmak isteniliyor.
Onun için dün de kısmen ifade ettiğim gibi; 'uyanık olmalıyız, tehlike büyük'!
***
TANIKLAR!
Güneydoğu'da 'gazeteci' olmak! Ve bu mesleği bu coğrafyada 'özüne' uygun ifa etmek; zordur.
Meşakketi çok olduğu kadar; riski de büyüktür!
Hele çeyrek asrını bu 'işe' vermiş biri olarak; bu görev 'bıçak sırtında' yürümektir.
İki ateş arasında; gerçeğin ve gerçeklerin 'peşinde' koşmak; kolay olmadığı gibi; ifası beceri gerektirir.
Bedeli çok 'ağırdır', üstlendiği misyon 'şaka' götürmez, kabul de etmezdir.
***
Doğru'da sevabı büyük, yanlışta günahı kaldırılmazdır. Ama özü itibariyle 'görevi' ifa eden her biri 'tarihe' şahittir.
Her saati 'fırtınalıdır'! Tek amacı vardır; 'olup-bitenin 'gerçeğini' ortaya çıkarmaktır. İp’in ucunu 'yakalamaktır'.
Yeter ki; 'gerçeğin' bir yerinden tutabilinsin. Gerisi 'çorap söküğü' gibidir, siz peşine verince 'gerçekler' size koşmaya başlar.
Bu kucaklaşma 'görev' noktanızla alakalıysa da; özünde halkla 'bütünleşmek' ve onunla varlık göstermektir.
Bölgemiz için; bu daha farklı bir 'duygu' taşımaktadır!
***
Evet! Çatışmanın, kavganın, şiddetin 'kaos' ürettiği bir coğrafyada; 'bu mesleği' icra etmek; sıradan iş değil.
Kaos'un yarattığı 'bulanık' havada gerçeği 'yakalamak'. Var olan 'sır' perdelerini aralayıp; aydınlıkla buluşturmak.
Haberi yazmak ve onu bir de objektifin yakaladığı 'uygun' fotoğraf karesiyle buluşturmak.
Haber de, yorum da, karikatür ve tarihsel araştırmaya dayalı kitapsa da tarihe 'tanıklıktır' ortaya çıkan ürün.
İşte böylesi 'tarihe' tanıklık edecek bir 'gazetecilik' çalışması; 'Mezopotamya'nın Medya Süvarileri' ismiyle icra edildi.
***
İcranın mimarı da mesleğimizin duayenlerinden; Ekrem Sunar! Hani derler ya 'yine yaptı yapacağını' diye.
Pir 'beyin ve kalemini' fikri hazine oluşturarak, Do Yayıncılık aracılığıyla 'Mezopotamya’nın Medya Süvarilerini' konuşturtmuş.
Benim de 'Şemdinli'de Fitili Ateşleyen Kimdi? Ve Nam-ı Diğer Mutkili Ali' başlıklı; iki 'anı ve tarihe şahitlik' eden yazıyla;
21 meslek duayeninin katkı geliştirdiği 280 sayfalık 'kitap' gerçekten 'dünün' tanığı olarak; raflarda yer alması gerekir.
Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi 'ağabeylerin de', düşünceleri yer alıyor.
***
Tarihin yolunu aydınlatacağına inandığım 'Mezopotamya’nın Medya Süvarileri' kitabı; özellikle geçmişi 'idrak' anlamında.
Sisli ve puslu dönemin iç dünyasında yaşatılanların gerisini, perde arkasını az da olsa aralayabilmek. Ve öğrenmek.
Yarınlara da 'geçmişin' ders-i ibreti ve hayat tecrübesiyle bakabilme anlamında; 'okumak' ve sahip çıkmayı öneriyorum.
Ha bu arada, Cumartesi günü 'Kitabın' tanıtım kokteyli var. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinde, saat 13.00'te.
Ekrem abi herkesi bekliyor.
Bölgenin 'medya süvarilerini' bir araya getirerek, oluşturduğun 'fikir eserine' karşı eline, yüreğine ve kalemine sağlık Ekrem Abi!