ÜSLUP VE DİL DEĞİŞİMİ, NASIL OKUNMALI?

Ne demiştik; "Keskin sirke küpüne zarar!"

Kuzey Irak'a… Referandum'a ve sonuçlarına dair…

Liderler de… Özellikle, Erbil ve Ankara arasındaki "söylem" düne özgü farklılaştı…

Barzani… Referandum sabahındaki gibi değil…

Ki, Erdoğan da…

Bir dil… Bir üslup… Bir, söylem, değişikliği var…

Özellikle, ağabey noktasında Türkiye cephesi...

Yani, Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından…

O sertlik, "milliyetçi" dil yok…

Bu da, sürecin doğru zemine doğru gideceğinin göstergesidir…

***

Hatırlarsak…

Referandum'un ilk anlarını; Ankara hayli, gergin ve sert idi…

Tehditkar dil vardı…

Ne diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan…

"Bir gece ansızın gelebiliriz… Vanayı kapatırız, biter…

Habur’u kapatırız… Yiyecek ekmek bulamazlar!"

Buradan yazmıştık, uyarı mahiyetiyle…

Aman ha, aman "duygu kopukluğu" körüklenmesin…

Mevzuu; "Kürtler" odaklı, bir karşı çıkış olarak görülmesin…

Olursa; Türkiye açısından; "hassasiyet" kırılması olur…

***

Nitekim…

Bu evrede, AK Parti'deki birçok isim…

Ki, bölge milletvekilleri…

Parti teşkilatları… Aşiretler… Pek tabi ki, "Batı illerindeki" Kürtler…

Aynı zamanda, Türkler açısından şu…

Ankara…

Referandumun Kuzey Irak'ta yarattığı "kırılmaya mı" karşı?

Yoksa Kürtlere "topyekûn" karşı mı?

İki eksenli bu düşünce hayli "mülahaza" konusu olmuştu…

***

Uzay Tv'de yayımlanan Büyüktimur'la Gündem programında…

Ki, yeni yayın dönemindeki üç program da bu mevzu odaklıydı…

Katılan her konuşmacı…

Yorum yapan her aydın ve düşünür şu noktaya dikkat çekiyordu…

"Kurşun yarası geçer… Ama dil yarası geçmez!"

Ankara ve siyasi iktidar, "referanduma" dair hassasiyeti dile getirmede haklı…

Ama topyekûn Kürtlere karşı duruş hissiyatı yanlış…

Sahiplenmeli… Ağabeylik yapmalı…

Ana akımda olabilecek, kurulabilecek masada, "garantör" olmalı!

Aynı beyan…

Aynı serzeniş, hiç kuşkusuz ki Kuzey Irak yönetimine de yapıldı…

***

Barzani… Ortadoğu dengelerini bozucu…

Irak'ın, İran'ın ve Türkiye'nin "üçgeninde", emperyal koz olmasın…

Tehditten... Gerilimden… Kavgacı, savaş körükleyici, "hamlelerden, dilden" uzak, ırak kesilmeli…

Kapıları kapatan değil, diyalog, yollarını sürekli açık tutan olunmalı…

Dünün dostu… Ata yoldaşı iken; "neden hasım, neden düşman" olunsun ki?

İşte bu kulvar…

Gelişen "telkinler" etkili olmuş olacak ki, üslup da, dil de, tavır da, bir değişim var…

Meclis açılışı…

AK Parti Grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı iki konuşma…

Vaziyetin ikmali gibi…

İlk değişime dair, işaret fişekleri diye okuyabiliriz…

Yeni yasama yılı açılışında ne dedi…

Kuzey Irak Federal Yönetimi…

Yani, Barzani…

"Yaptığı yanlıştan dönme erdemliğini, göstermeli…

Bunu yaptığında…

Türkiye Devleti ve milletiyle "bu kardeşlerimizin" yanında olmaya devam edecektir…

Ederiz…

Bu konuşmasının iki gün sonrası…

Grupta konuştu… Özellikle, "tehditkar" dile dair gelişen tedirginliği çürüttü…

"Bizim kimseyi tehdit etme gibi bir niyetimiz yok…

Bizim söylediklerimiz…

Bir dostun diğer bir dosta söyleyeceği türden şeylerdir…"

***

Aslında işin özünde şu gerçek vardır…

Özellikle, referandum'a yaklaşım açısından…

Barzani…

Referandum "kararıyla", bir taşla üç kuş vurma misali, plan içinde…

Son okuduğum, gelişmeler bunu ifade ettiriyor…

Şöyle ki…

Üç yıldır, Kürt Parlamento kapalıydı.. İş, aş, ekonomi, çökmüş…

Bağdat, "vaat edileni" yerine getirmediği gibi, hakları da gasp etti…

Ne petrol payı…

Ne de, nüfusa dair ülke gelirden alınması gereken pay…

***

Eee…

İktidarların "siyasi güçlenmeleri…"

Ekonomiden geçer…

İstikrar ve kazanım ile değişime dair, kalkınmadan güç alır…

Barzani, bu noktada "güç kaybına" uğramıştı…

Kendi içinde de, "siyasi" çekişme…

Özellikle, YNK artık dönem değişmeli; "başkanlık" devri…

Muhalif siyasi partilerin yükselen sesi…

Beri yanda, Suriye'deki demografik yapının, yarattığı kriz…

Bağdat'ın DAEŞ karşıtı, Haşdi Şabisi..

Kerkük ve Musul'un sürekli; "birilerinin iştahını" kabartması…

Ve tabi ki; 1 Kasım'da yapılacak seçimlerin, getireceği sonuç!

İşte bu tüm bunlara; "karşı" güçlü bir koz, gerek…

Onun için de, Kürtlerin asırlardır hayalini kurduğu bir sonucun ilk hamlesinde bulunursam; "siyasi güç kaybını" telafi eder…

Yeniden, "tek isim" güçlü bir lider olarak, arz-ı endam ederim…

Bunun için de; "Bağımsızlık Referandumu" kurtuluş reçetesi!

Barzani işte bu hamleyi yaptı…

**

Şimdi…

Bağdat da, İbadi de, Uluslararası konjonktür de!

İran ve Türkiye de…

Barzani'nin elde ettiği "güçlü koza" karşı, "masa diyor, diyalog diyor, şartlar görüşülsün" diyor…

Sonuç derseniz!

1 Kasım'da, Kuzey Irak "seçimini" yapacak… KDP güçlü bir netice alacak…

Bağdat'tan istediklerini de, elde edecek…

Sosyo-ekonomik anlamda, "rahatlayıp, nefes alacak?"

Bağımsızlık "ilanını", buzdolabına aldık, diyecek…

Ve Suriye'deki "demokratik" yapının, olabilecek değişikliğine dair, "beklentiye" geçecek…

Barzani cephesi…

Kuzey Irak Federal Yönetimi açısından; seyir bu!

***

Peki, Ankara…

Cumhurbaşkanı Erdoğan için; "referandum" iç siyasette etkisi ne olur?

Hiç kuşkusuz ki; 2019'de "seçim" var…

Ki bu seçimler "var olmak ya da yok olma" anlamını taşımaktadır…

Gerek iktidar açısından olsun, gerekse ülkenin bekası açısından olsun…

"Hayati" öneme haiz…

Muhalefet…

Ya da birileri farklı düşünse de, "pusuda yatan" çok şer güçleri var…

İktidar değişimi…

İstikrar zafiyetini bekleme adına!

Dikkat edilirse…

Referandum öncesi, "öylesine" tehditkâr, sertlik bir hava hâkim değildi…

Beklenti…

Ki, biliniyordu ama beklenti algısıyla, "karardan dönülür" deniliyordu…

Referandum sonrası…

İlk günler, "herkes ağzına geleni" söyledi…

***

Tabi, dikkat çeken söylemlerde olmadı değil..

Farklı, bakışa dair…

Savaş denildi, müdahale denildi…

Başbakan Yıldırım dedi ki; "Ne savaşı, kim savaşa giriyor, yok böyle şey"

Yine denildi ki; "Habur'u kapatacağız, aç kalsınlar"…

Bakan Tüfenkci, "Habur açık.. Kim demiş kapatılacak.. Gündemimizde yok?"

Özü itibariyle vaziyet, "iç ve dış" politikada, "sırat köprüsü" misali!

"Denge ve hassasiyet" önemli…

Çünkü "referandum'a" rıza gösterilse; "milliyetçi" oylar, kaçar…

AK Parti'de "bu oran" yüksek… Bu oranı elde tutmak için, "söylem" geliştirildi…

Tabi ilk etapta, "dozaj" yüksek oldu…

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ilk tepkiye dayalı ifadeleri de bu minvalde oldu…

Gazı almak…

Bu dozaj yüksekliği, bir başka "kayba" neden olduğu da hemen görüldü…

O da, "muhafazakâr Kürtler…"

Bu kesimin, "kullanılan dil ve icra edilen üsluptan" rahatsız olduğu…

İki etki, şu sonucu, ikmale getirdi…

Hem Milletçi oyları…

Hem muhafazakâr Kürtleri "kaybetmeme" adına değişime gidilmeli…

Şu an AK Parti'deki "değişim" işte bu noktada…

İki taraftan birinin kaybı…

AK Parti'nin, 2019'daki "seçimdeki beklentisi" alt-üst eder…

Ama Ak Parti…

Özellikle, uzun zaman açısından, "Bağımsızlığın…"

Ortadoğu'da, "yeni fırtınaların" koparacak bir, sonuç olduğunu da, göz ardı etmiyor?

Ki bu, Bağdat, Tahran ve Ankara üçgeninde, "kayıt" ediliyor…

***

Neyse!

Yazıyı kaleme alırken, Cumhurbaşkanımız, İran'a gitmişti…

Kalabalık bir heyet…

Tahran temasları, "Kuzey Irak'ın" akıbeti açısından, önemli…

Çıkacak sonuç, çok başlıklar içerebilir.

Ama ilk hamle, "Barzani'ye" uzatılacak el olunacak…

Gönülleri kırma?

Hesapları farklılaştırma…

İdari yapında, değişikliğe gitme, seyri rölantiye alma güvencesini sağla!

Ancak, Tahran zirvesinde asıl mevzuu; "Suriye'nin toprak bütünlüğüne" odaklı olacak…

Çünkü buradaki değişim; "iki ülke" için, Kuzey Irak'tan daha önem arz edici…

Velhasıl!

Seyri takip ediyoruz…

Gelişmeler zamana dair, ne gösterecek göreceğiz…

Ama mevzuu ekseninde, okuduğumuz bu!

***

ÖNKOL İSMİ BAĞLARDA!

İki gün önce yazmıştı…

Ceylan Önkol'un isminin yazılı "park" tabelasını indirmek…

Yerine, Silvanlı Fırat Sımpil'in "isminin" konulması…

Ölüleri… Çocukları… Terörün, şiddetin "kurbanlarını" yarıştırmak…

Siyasi… İdeolojik… Kendine vazife çıkarma adına; "doğru" bir adım olmadığı gibi…

Bilakis; "yıkıcı ve ayrıştırıcı" olduğunu söylemiş…

Yanlıştan dönülmesini istemiştim…

Çünkü Ceylan Önkol…

8 yıl önce, "koyunlarını" toplatırken, atılan havan topu sonucu "hayatını" kaybetmişti…

Şehit olmuştu… 2015'te ise, Silvan'da Fırat Sımpil…

Çarşıya "sebze almaya" giderken, yola döşenen mayının patlaması sonucu, paramparça olmuştu…

Şehit düşmüştü…

İki ölüm de acı verici, yürek yakıcı…

***

Pek tabi ki, Güneydoğu'nun "kahredici" atmosferinin, acı gerçeği…

İki çocuğun ölümünün; "isimlerinin" verildiği, tabela değişikliği…

Özellikle, "seçilmiş ve atanmış" ekseninde, yaşanması, doğru değil…

Hele ki, süreç açısından… Hele ki, iktidar ve AK Parti açısından, "ayağa kurşun" sıkmadır…

İktidara karşı,"kumpasvari" bir, nefret duygusunu körüklemedir…

Yanlış…

Ne yazık ki, henüz bir "dönüş" almış değilim...

Ama, aldığım bir haber var…

Bağlar Belediyesi, Bağcılar mahallesinde yeni açılacak parka; Ceylan Önkol'un ismini verecek…

Öneri Mecliste kabul edilmiş…

Açılışta tabela asılacak…

Eee…

Etki, tepki, "kör taassup!"

***

MUTLU EDEN MÜDAHELE…

Dün, buradan "D.Ü.’de neler oluyor?" demiştim…

Hastane bünyesinde çalışan 180 çalışanın "işlerine" son verilmesine dair…

Temizlik firması…

Gece yarısı; 180 çalışanını arayarak "işinize son verilmiştir" denilmiş…

Ve işçiler de; "Hastane önünde" oturma eylemi yapmış…

"Kadro beklerken, işimizden edildik" diyerek, "uygulamayı" hukuk dışı ifade etmişti…

Biz de, "uygulamayı" konu etmiş…

5 ila 7 yıl arasında "çalışmış" bu insanların "keyfiyet" içerisinde, kapı önüne bırakıldığını…

Konuya…

Cumhurbaşkanı…

Başbakan…

İl Valisi…

Ve Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül'ün "hassasiyet" gösterip, mevzua el atmasını istemiştim..

Bu çağrımız, beklentimiz ses getirdi…

Rektörlükten açıklama geldi…

Açıklama özetle şöyle…

"İdaremiz, söz konusu çalışanların olumsuz etkilenmemesi noktasındaki hassasiyetini ilgili firma yetkililerine aktarmış ve hastanemize hizmet üreten tüm çalışanların verimli, huzurlu çalışma ortamının temini ve mağduriyetlerin yaşanmaması için gerekli itinanın gösterilmesini talep etmiştir.

İdaremiz adalet ve hakkaniyet konusunda gerekli hassasiyeti ve kararlığı her zaman gösterecektir.”

Sevindiren gelişme…

Tabi bu, hassasiyetin…

Not düşerek…

Diğer üniversiteyle alakalı mevzularda da gösterilmesini bekliyoruz.

Yani ketumluk, çözüm değil…

Bilakis, "olup-bitenin" kabulüdür…

Hassasiyetti takdirle karşılıyoruz…