VALİ BEY'İN İFTAR YEMEĞİ

Sevgili okurlarım bilirler.

Tabi bilmeyenler de buradan öğrenmiş olacaklar.

Ramazan-ı Şerifin "geleneği" olan iftar yemeklerine pek icabet etmem.

Hele hele "ihtişamlı" iftar sofralarına hiç yaklaşmam.

Fuzuli ve israf olarak görürüm.

Bu durum "zorunluluk" hasıl olmadığı sürece geçerlidir.

İyimi ediyorum, yoksa kötü mü ediyorum?

Burayı pek "irdelemiş" değilim.

Ancak; en büyük has, en büyük lezzet sanmıyorum ki; evde çoluk-çocuk ailece "aynı sofrada" buluşup; iftar açmanın yerini alsın.

Onun için de; hep evde iftarımı açmışımdır.

Herkese de tavsiyemdir.

Dün akşam "iftar yemeğine" katılmada zorunluluk hasıl oldu.

İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun "iftar yemeği" vardı; Dedeman otelinde.

Basın Müdürü Edip Savar'ın bu yönde ısrarı vardı; "gelirseniz seviniriz" diye.

***

Eee. Dedim kendi kendime.

Nerdeyse Ramazan'ı Şerif'i "uğurlayacağız". Bu süre içerisinde; sadece bir "iftar" yemeği zorunluluk arz etti.

O yemekte; Milletvekili İhsan Arslan'ın davetiydi.

Melik Ahmet Semti'nde; her gün bin 500 yoksul ve fakir aileye "iaşe" dağıtmayı üstlenen Vakfı'nın "iftar yemeğiydi"!

Hayırlı ve önemli bir yemek.

Ramazan'ın da ilk günüydü.

İftarı orda açmıştık, zengini, fakiri, yoksulu, valisi, siyasisi herkes "aynı sofradaydı."

Bu da ikincisi olsun dedim. Ve haber merkezindeki arkadaşlarla; yemeğe icabet ettik.

***

Diyarbakır ve ilçelerde mesleki anlamda görev yapan herkes vardı.

Yerel, ulusal, görsel ve yazılı.

Bir hayli kalabalıktık. Öyle ki bir ara kendime söylendim.

Düne kadar, bu mesleği icra ederken, "bir elin" sayısı kadardık.

Bugün; onlarca elin sayısı kadar olmuşuz.

Gururlandım.

Yanımda oturan; Anadolu Ajansı'nın "Büro Şefi" Özgür Ayaydın'la da bunu paylaştım.

Maşallah diye. Bu kadar büyük bir camiaya sahibiz diye.

Tabi bu durumu konuşurken, Özgür "sayı artı, ama kalite düştü" dedi.

Doğru bir söz! Ve üzerinde çok ama çok düşünülmesi gerekir.

Sordum kendisine; neden diye?

Aslında "sorunun cevabını" yakinen bilen ve yaşayan biri olmama rağmen sordum.

Özgür'ün bu durumdaki düşüncesi nedir diye?

Özgür meslekte mektepli biriydi. Farklı bir bakış ortaya koyabilir düşüncesiyle yüklendim.

"Ajans" bültenciliği yapılıyor.

Araştıran, soruşturan, sorgulayan yok.

Haber üzerinde "fikir üreten" yok.

Bu da; mesleki anlamda "kalitesizliği" öne çıkarıyor.

Evet. Bu işte yıllarını vermiş bizi gibi mesleği icra edenlerin "muzdarip olduğu" bir mevzu; diyerek sohbeti kilitledim.

Çünkü "her dokunuş, bin ah işitir".

***

Mönü zengindi. Detayına girmeyeceğim.

Ne içtik, ne yedik değil. Ne konuştuk onu; aktarayım.

Hani derler ya; "

"Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini anlat".

O nedenle; bizde gördüklerimizi buraya aktaracağız.

İl Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya ve Diyarbakır'a yeni atanmış Vali Yardımcısı Yemen Bayrak.

Yemek faslından sohbete geçerken; Vali Mutlu kısa bir konuşma yaptı.

Tabi sohbete geçmeden önce; notunu düşürdü.

"Birçok iftar yemeği verdik. Basına yansıtmamaya da özen gösterdik. İnanıyorum ki; bu tavrımızı hoş görüyle karşılamışsınızdır. Ama bu yemek basınla olduğu için, yansıtabilirsiniz" dedi.

Onun için de; bizde olup-biteni buraya aktarıp, sizinle paylaşacağız.

***

Diyarbakır'a bir yıl önce atanmıştı. Yine Ramazan ayı içerisindeydik.

Hem tanışma, hem de "iftar yemeğini" birlikte yemiştik.

Tabi o gün; "böyle çok kalabalık" değildik.

Sadece; üst düzey yöneticiler vardık.

Vali Bey bu "hatırlatmayı" yaptıktan sonra; isteyen soru sorabilir dedi.

Sohbetin "koyulaşması" ve çayların rahat yudumlanması için.

***

Tabi; cemaat basın olunca, doğal olarak ta Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nin "mevzuu" öne çıktı.

Sordum Vali Bey'e durum nedir diye?

Çünkü; aylardır "Valilik ile Gazeteciler Cemiyeti" arasında; bir husumetin var olduğu spekülasyonu yapılıyor.

Hazır Cemiyet Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri de burada; diye sordum.

"Vakanın aslı astarı, doğrusu nedir?".

Vali Mutlu'nun "hassasiyetini" yakından takip edip bilen biri olduğum için; "ağzından dökülecek" sözcükler benim için önemliydi.

İnanıyorum ki; diğer meslektaşlarım da aynı kanaatteler. Çünkü soruya verdiği cevapları herkes pür dikkat dinledi.

Bizim Cemiyet'le "polemik" noktasında bir sorun ve icraat içerisinde değiliz. Olamayız da. Hukuk normları içerisinde; işlem ve uygulama ne varsa o yürütülüyor. Şayet bizim keyfi ve hukuka uygun olmayan bir eğilimimiz söz konusu ise, burada İdare Mahkemesi var. Yargı var. Dava açılır, anında uygulama kaldırılır.

Cemiyet'in kapısına biz mühür vurmuş değiliz.

İdare bölümü açık. İstenilen şekilde faaliyet yürütülebilinir.

Sıkıntı olan; "ek yapı ve buranın ruhsatsız içkili lokal olarak" faaliyette bulunması. İmar'a da aykırı. Bizim mühürlemiş olduğumuz yer; "ruhsatsız içkili lokal" olarak kullanılan; bölümdür. Sorun da sanırım yeni hazırlanan projeyle çözülecek."

***

 

Tabi sohbet Diyarbakırsporsuz olur mu?

Olmaz. Vali Mutlu'nun bu mevzuuyla alakalı bir hayli sıkıntılı ve dertli olduğunu hissettim.

Daha önce de; aktarmıştı ama bu kadar değildi.

Diyarbakırspor bir değer. Kentin de; tek sosyal etkinliği. En önemlisi de kentin tek vitrini. Onun için; "başarısı için, gelişmesi ve köklü" yapıya kavuşması için; kolektif bir işbirliğin olması gerekir.

İşte bu "kolektif" işbirliğinin olmamasından yakınıyordu.

Diyarbakırspor bu kentin malıysa, bu kentin değerleri sahip çıkmalıdır.

Masa da; benim ve Bakandır.

Vali'nin bu "serzenişine" hak verirken, ifade ettim.

***

Diyarbakırspor bir değerdir. Ama ne var ki bu değer; kimi "değersizler" tarafından; ucuza satıldı.

Kimi "siyasi rantla", kimi "maddi rantla", kimi "isim yapma rantıyla", kimi de, şerefiyle, haysiyetiyle, Diyarbakır'a olan sevgisiyle "hareket" etti.

Kimi de "Medine dilencisi" gibi; hep dilendi.

Yüzler "bukalemun", cepler "akrep" misali; faaliyet gösterdi.

Onun için de; kırgınlıklar, küskünlükler, dargınlıklar ve nefret duyguları tavan yaptı.

Hatta Vali Bey'e hatırlattım. "Siz Diyarbakırspor'a maddi imkan yaratmak üzere yemek verdiniz. Kaç iş adamı katıldı, topladığınız para ne kadar" diye.

Cevabın kendisinden gelmesini beklemedin, sorunun ardından yanıtladım.

63 işadamını çağırdığınız, gelenin verdiği para 63 bin YTL'yi (Milyarı) bulmadı.

Peki, ne yapmalı diye sordu?

İlk önce; kentte "sosyal bir diyalogun" gelişmesi için; herkes "yuvarlak masanın" etrafında toplanacak. Ve bu ortak buluşmada "beyin fırtınası" estirilecek. Ardından da "ortak fikrin" ihtişamıyla; yeni bir misyon, yeni bir anlayış, yeni bir dirilişle; Diyarbakırspor "herkesin" gönlüne taht kuracak; zirveye getirilsin.

Kendisinin deyimiyle; "hep sorunları konuşuyoruz, çözümü değil".

Haklı. Onun için de; artık "geçmişin" üzerine sünger, geleceğin yoluna ise "ışık" yakmalıyız.

İşte dünkü iftar yemeğinde "özetle" bunları yaşadık, bunları gördük.