YARGIYA MÜDAHALE EDEN KİM?
Ve onun ekseninde "yürütülen" polemikler.
Dikkat ederseniz; "mevzuuyla" alakalı kimse net bir bakış ortaya koymuyor.
Herkes "kişisel ve yalnız" fikriyle; duruma elbise biçiyor.
Ama gerçeği "göz ardı" ederek.
Şöyle ki; "yaygın" bir bakış ve yaygın bir tartışma.
Hepsinin de odağı; "Yargı ve Yargıya" müdahale.
Aslında "kavganın ekseni" doğru.
Ancak anlayamadığımız; "vakanın müsebbipleriyle" alakalı yaşanan fikirsizlik.
***
Suçlamalar ulu orta yerde. Günlerdir "çarşaf" çarşaf diziliyor.
2 bin 500 sayfalık iddianame. 11. dalga. Ve ardından gelişecek iki ek iddianame.
Yeraltında, yer üstünde, kaldırımlarda "bomba-silah" bilumum.
Özel kasalarda; "krokiler, şemalar, suikast planları".
Günlüklerde "darbe" organizasyonu. Yönetim "konseyi".
Ve daha birçok "doküman"!
Tüm bunlar; "Yargının", hukuki nizamında işlem görüyor.
Ama gel gör ki; Birileri birilerini "suçlamak" için sürekli belden aşağı "kirliliğe" lamba tutan "yargıya" yöneliyor.
"Yargıya Müdahale" var diye.
***
Bakınız; Siyasal iktidarın kendisi bile. Muhalefet. Gazeteci, yazarçizer.
Sağ-sol, sivil, resmi. Apoletli, apoletsiz. Hemen herkes. Hatta "yargının" bizat-ihi kendisi ifade ediyor.
Ve kendilerini "Yargıya" müdahaleye karşı olarak gösteriyorlar.
"Yargıya müdahale var" diye nara atıyor.
Gözaltına alınan da, sorgulanan da, tahliye olan da.
Cezaevinde bulunan da; "aynı" söylemi tekrar ediyor.
***
"Yargıya müdahale var. Bu nedenle yargı bağımsız değil, yargı siyasallaşma sürecine girmiştir"!
İyi de. Herkes "sakız gibi" aynı fikri telaffuz ediyorsa.
Ve aynı mevzudan muzdarip ise.
Mağdurları başta olmak üzere.
"Onların müdahalesi" söz konusu değil ise.
Peki, kimdir; "Bu koca Yargıya müdahale" eden?
Ve onu "Bağımsızlık" çizgisinden saptıran.
Siyasal kimlik geliştiren. Siyasal görev üstlendiren.
Ben biliyorum. Aslında onlar da biliyorlar.
Çünkü "yargıya müdahale" etmeyin diyenlerin bizzat kendileri müdahale etmektedir.
Yargıyı "köşeye" sıkıştıran. Onlara "belden aşağı" ip sallayan aslında kendileri.
***
Bakınız dün binlerce insan Silopi'de "Kayıplar araştırılsın" diye toplandı.
Demokrasi adına,
İnsan Hakları adına,
Hukukun üstünlüğü adına,
Özgür düşünceler adına,
Barış ve Kardeşlik adına,
Düşünüyorum.
"Yargıya" müdahale var "diyen" çığırtkanlar neden "Ergenekon Terör Örgütünün" mayasının Güneydoğu olduğunu "dillendirmiyor?"
Ya da; "oraları da bi deşin" demiyor.
"Orada da yargıya müdahale var" diyemiyor.
Diyemez, demez de. İşlerine gelmez.
***
Çünkü "onların" gayesi "kirliliklerin ortaya çıkması".
Karanlıkların "aydınlatılması"
Faili meçhullerin "gün ışığına" çıkması.
Tüm bu olup-bitenlerin "müsebbiplerinin" kimler olduğunun belirlenmesini istemezler.
İstedikleri taktirde biliyorlar ki; "yüzlerindeki" maske düşecektir.
Onun için de diyoruz ki; "Siz yargıya müdahale" etmeyin.
Yargı da; "kendisine" müdahale etmez.
Tıpkı; etki-tepki misali. Sen suçlarsan, o da suçlar.
Bırakın; herkes özgür iradesine göre "hareket etsin".
O irade ışığında konuşsun. O düşüncede fikrini beyan etsin.
Yazsın, çizsin, söylesin. "Müdahaleci" olmadan.
VAKALARA NASIL BAKILMALI?
Taktir edersiniz ki;
Bakış açısı "insanın" hayat felsefesidir. Doğru görmek, ya da "yanlışı" ifade etmek.
Bir ölçüde; "sergilediğimiz davranışların ve vakalara yönelik "yaklaşımımızın" temelini teşkil eden.
Genel bir yapıdır.
İster günlük hayatımızda "girdiğimiz" tartışmalar olsun.
İster belli gruplar ve oluşumlara yönelik "duygularımız" olsun.
Hepsi "sahip" olduğumuz bakış açısının süzgecinden geçer.
Doğru ile yanlış.
***
Onun için de "öğrenilir" olmak gerekir. Yani; "düşünsel bakışınız" salt "kendi pencereniz" olmamalı.
Bilakis; "açılıma sahip olmanız gerekir. Demek ki; hem paylaşımcı olacaksınız.
Hem de; "fikir" enjeksiyonunu iyi kullanmanız gerekir.
Bu da şu "çözüm" tezini geliştirir. "Birliktelik". Ve "fikirlerin güçlenmesi"!
Dolayısıyla bakış açıları insanları, toplumu ve düşünme biçimlerini sürekli olarak yeniden üretir.
İnsanı, düşünme, fikir üretme ve harekete geçme konusunda zenginleştirebileceği gibi esir hale de getirebilir?
O halde özgürlüğümüzü ve yaratıcılığımızı zenginleştirecek bir bakış açısına sahip olmamız gereklidir.
Bu nedenle bakış açımızı sürekli sınamalı, geçerliğini sürdürüp sürdürmediğini görmeliyiz.
Aksi takdirde hiçbir mantığı, pratik değeri olmayan söylemleri, fikirleri tekrarlar dururuz.
***
Nitekim son dönemlerde "bu bakış açısı" ilginç bir şekilde; bağımlılık geliştiriyor.
Ne yazık ki; "geçmişin" karanlık yüzleri "efsanevi" bir havayla pazarlanmakta.
Hiçbir geçerliliği kalmamış "kavram ve söylemlerle" adeta; kurtarıcı ve kahraman olarak "göstermektedirler".
Halka rağmen, gerçeklere rağmen.
Ortaya çıkan "kirli yüzlerine" rağmen.
Ve ne yazık ki; "tekrarlayıp durmaktadırlar"!
Öyle ki; olup-biteni olduğu kadar.
Konuştukları her konuyu "sahip oldukları" o dar "bakış açısıyla" ilişkilendirmektedir.
Demek ki; hayatın ve insanın gerçekleriyle uyuşmayan hamaset dolu eskimiş bakış açılarının müşterisi olmamak gerekir.
Buna dikkat ederek daha sağlıklı, daha özgür bir şekilde; "olup-biteni" analiz edebiliriz.