YAŞADIKLARIMIZDAN!

Çifte standart!

Başka bir ifadeyle "ayrıcalıklı".

Yaşamın her alanında; "nefretin ve tepkinin" ana kaynağı olmuştur.

Kısacası; Egemen sınıfın "kibarlaştırılmış" adıdır, çifte standartlık.

Sade bir anlatımla.

Eşit ve benzer vaka karşısında "farklı tutum" ve davranışları "organize" eden, ilke yoksunluğudur.

Kişi "kendisi" için geçerli saydığı ve uygulanması gerektiğini istediği durumu, başkası için geçerli kabul etmeyişidir.

Tam aksi istikamette, fikir üretmesidir.

"Bana var, sana yok" misali.

***

"Nefretin ve husumetin" kaynağıdır, toplumdaki "çifte standart" uygulama.

Toplum belli bir katman içerisinde "sınıflandırılır".

Düşünme, davranış, hayat idamesi tamamen; "egemen" bir sınıfla, varlık gösterir.

Sonuç itibariyle, "çifte standart"ın hâkimiyet kazandığı toplumlarda, "bölünme" kaçınılmazdır.

Çünkü sınıflara bölünmüş bir toplumda, olaylara ve olgulara karşı bireyin, "hak ve hukukunu", tutum ve davranışı, yargı fikriyatı tamamen "sınıfsal aidiyetlerince" belirlenir.

Bu da, "toplumsal" ahlakta, belli bir erozyonu ortaya çıkarır.

Hem yaşamsal, hem de düşünsel anlamda; "ezen ve ezilen" kavramı daima, beyinleri kemirir.

Sınıf egemenliğini sürdürmek "ezenler" anlamında, her yol mübahtır.

Mübah "gördükleri" yolda, öncelikli ifadeleri, "çifte standardın" olmayışıdır.

Herkes için özgürlük. Adalet, eşitlik ve paylaşım.

Bu sınıfın deyim yerindeyse "ütopyasıdır"!

***

Bireyleri ve sınıfları "esir" alır..

Aslında; "sınıfsal" bir yapının üreme mekanizması olan "çifte standart" uygulama, bir ölçüde "iki yüzlülük" anlamına da gelmektedir.

Ayrıcalıklı "davranış", kıyakçılık diye de görülür.

Tüm bu anlattıklarımın, özet ifadesi "toplumdaki", farklı düşünce ve uygulamanın, "bölünmelerin" ilk adımı olduğunu söylemektir..

Ülkemizde maalesef bu "davranış ahlakı" çok derin bir tarzda işlem görmektedir.

Siyaseti icra eden politikacıdan tutun da, kentin en alt seviyedeki yöneticisine kadar.

Yasalar "önünde" eşit olmasına rağmen, "sosyal yaşamda" ne yazık ki, "üstün" sınıfında varlık göstermektedir.

Türkiye "acı" bir vaka.

Yaşanan ve yaşatılanlar "noktasında"!

Bugün, "asilik' arz eden yapının ana teması, bu "ayrıcalığın", kutsal sayılacak düşüncede, itibar görmesidir.

Şiddeti de, terörü de, kavgayı da, kanı da, yolsuzluğu da, usulsüzlüğü de, her türlü "fitneyi" de yaratan ve üretendir..

Demokrasinin "yaşaması", huzurun, güvenin ve istikrarın teminatı, toplumdaki dayanışmanın yaratılması, vatan, millet ve bayrak "bütünlüğünü" korumanın, yegâne reçetesi vardır.

O da; "ayrıcalıklı" sınıflar yaratma sevdasından vazgeçmemiz gerekir.

Eşit ve özgürlükçü olmak lazım.

Bugün kimse; "günlük yaşam" içerisinde, "ayrıcalıklı" vakalarla yüz yüze gelmiyorum diyebilir mi?

Hastaneden, Banka'ya. Resmi dairelerden, en küçük kuruma kadar..

Çifte standart uygulamanın "olmadığını" kim diyebilir.

Onun için.

Önce insan, sonra eşitlik "ilkesini" üstün kılmamız gerekir.

***

KADİR GECESİ

Evet.

Bu akşam, bin aydan daha hayırlı olan Mübarek Kadir Gecesi'ni idrak edeceğiz.

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'e (S.A.V) Kur'an-ı Kerim'in "inmeye" başladığı ilk gün olarak kabul edilen Kadir Gece'nizi buradan, tebrik ediyor.

Ve bu mukaddes gecenin, barışa, kardeşliğe, huzura, güvene ve istikrara vesile olmasını diliyorum.

Stressiz, ayrıcalıksız, tartışmasız günler dileğiyle.

***

TRAFİKTEKİ ÖNCELİK!

Diyarbakır "konum" itibariyle hassas ve titiz bir kent.

Konumu itibariyle bölge için aktif bir yapıya sahip.

Yani; gelen-gideni çok..

Bugün!

Kent trafiği "en küçük" aksamada, Arap saçına döndüğünü biliyoruz.

Kırmızı ışıkta yüzlerce aracın oluşturduğu konvoy.

Ve sürücülerin; geçit vermez dar caddelerinin "cenderesinde", yaşadığı stres.

İfade edilemez.

Hele, mesai saatlerinin başlangıç ve bitimi "esnasında", trafiğe çıkmak, Boğaz köprüsündeki gişelerde geçişi beklemek gibi.

Maazallah.

Haber ve yorumlarımızda işleriz "Trafikteki keşmekeşlik" ne zaman bitecek, ne zaman rahat nefes alınacak? diye.

Düzeleceği gibi görünmüyor.

Çünkü "trafikteki", stresi ve keşmekeşliği "ne yazık ki", icranın başındakiler yaşamıyorlar?

Onlar için, "trafik akışı, rahat"!

Trafikte sıkışıp kalmış vatandaşı "azarlayarak" yol açan "eskortları", trafik akışını "kesen", trafik ekipleri, kırmızı ışıkta "beklememe" ayrıcalığı.

***

Önceki gün Gazete'den çıktım.

Kentin trafik akışını ve geçiş güzergâhlarını göz önüne getirerek, 15–20 dakikada ulaşabilirim, gideceğim yere diye kendime göre hesap yaptım.

Lakin "evdeki hesap çarşıya uymadı" misali, "trafik önceliğine" takıldım.

İlk trafik "kesintisi" valilik önünde başladı.

Yol karşılıklı tamamen "trafiğe kapatılmış.

Ne geliş, ne de gidiş var.

"Olabilir" diye, Anıt parkını dolanarak, "durumdan" kurtulmak istedim.

O da ne, "ışıklar" tutulmuş.

Geçiş yok, bekleyin.

***

Telsiz'den anons, "çıkış hazırlığı"!

Burda da trafik tıkanınca, saplandık.

Ne ileri ne de geriye dönüş şansı kalmamıştı.

Beklemeye başladık.

Derken; "ahali" çıkış yaptı.

Düşünün, Vilayet'in önünde başlayıp, Seyrantepe kavşağına kadar "trafik" tutulursa.

İşte o manzarayı yaşadım.

Cumhurbaşkanı bile trafikte kendisine "ayrıcalık" istemezken, Başbakan zaman içerisinde "kırmızı ışığa" riayet ederken, bizde "ister kırmızı plakalı, ister de siyah plakalı" önem arz etmiyor.

Onlar için, "geçiş üstünlüğü" daima vardır.

Bu manzaraya belki "haklı bir savunmaları" olabilir?

Ama haklılık kabul etmeyen durum, "durumun aşırıya" gitmesidir.

Tekrarını yaşamamak umuduyla.