YAŞAM VE AZİM!

Hayat kimi zaman uzun, kimi zaman da kısadır.
Ama “uzun soluklu” bir maratondur.
Maratonun koşucusu da insan olduğu için; ister bir gün, ister bin gün.
İster bir yıl, ister yüz yıl olsun.
Önemli değil. Önemli olan; “hayatı” tanıması, bilmesi ve yaşamasıdır.
Demem o ki; yaşamı idame eden insan; “hayat maratonunda” hep mücadelecidir.
Ve bu mücadelelerinin de ortak paydası beslediği “hayallerdir”.
Elde etmek, ona kavuşmak, ulaşabilmek.
Bu da; “çabadır, gayedir” ve en önemlisi “azimdir”!

***

Yaşamın “zaman tünelinde” her zaman istediğiniz gibi bir işlem olmaz.
Daima olması da mümkün değildir.
Kimi zaman “ulaşılır” kimi zaman da “ulaşılmaz”.
Üstadın dediği gibi; “hayatı öğrenmenin” en gerçekçi yolu; “Yaşamak ve Mücadele” etmektir.
Çünkü “Yaşam Maratonu” koşarak öğrenilir, yaşayarak sahiplenilir.
Onun için zaman sarf edildikçe; beklentiler, istekler ve hayaller “sıra-sıra” dizilir.
Her adım, her nefes alış, her ifade “o hayaller” kervanında bir beklentiye işaret eder.
İşte en önemli etken “burda” o beklentilerin sıralamasındaki tercihtir.
Ve bu tercihteki koşuldur önemli olan.
Yani “en gerekli, en acil” olan nedir onda karar kılmaktır?
Tespit ettikten sonra “ilk hamleyle gerçekleştirebilmenin adımını atmalıyız.“
Ki atılacak o hamle; başarının “motivasyonudur”
Aksi taktirde; “gayesiz ve amaçsız” hedeflere yönelmek, ilk adımda “hezimeti” yaşamaktır.

***

Evet! Azim, istikrar ve güven!
Bu üç önemli “yaşam” ilkesi, aslında “hayatın da” karakter yapısını ortaya koymaktadır.
İnsanoğlu “yaşam maratonunda” başarıyı “hedef” almışsa ki alması gerek.
Onun içinde; “çok çalışması” lazım.
Umutların “tükenmemesi”, hayallerin “gerçekleşmesi” için!
Kritik bir başka önemli nokta ise; “sorumluluk”!
Her ne kadar; “kendi yaşam” maratonunu koşuyorsa da, bilmelidir ki aynı “kulvarda” kendisinin dışında başkalarının de koştuğunu.
Şeffaf olmalı, güven vermeli.
En önemlisi; “pembe” gözlüklü olmamalı, uzun soluklu olmalı.

***

Çok insan tanıyor ve biliyorum; “Hayat maratonunda” nelere sahip olduğunu.
“Yokluk içerisinde varlık” oluşturduğunu. Hani derler ya; “Hayata sıfırdan başlamak” diye.
İşte bu “azmi” yüreğinde ve beyninde “yeşertenler”, hayatı çok iyi tanırlar.
Çünkü yokluğu bilgi için, çabayı da, öğrendiğini de; “hayat maratonunda” aşama aşama, sarf eder.
Bu da onu daha usta, daha eğitici ve hatta başarılı kılar.
En önemlisi; “hayatın” sorumluluğunu öğrenir.
Kimilerinin “hayatı tozpembe” görme gibi taktığı “gözlükleri” o takmaz.
Biliyor ki; hayatın kendisi “şeffaf” onun içinde “şeffaf” bakmalı, gerçekçi olmalıdır.
Nokta değil, virgülle.
Eğilmek değil, dik durmakla.
Sinsi değil, dürüst olmakla.
Yalan değil, doğru olmakla
Yaşam maratonunun ipini göğüslediğinde “işte başarı” diyebilir.

***

Ve o düşünür “hayata” ilk adım attığı gün bir “daldım, filizdim”!
Ama bugün; “ağaç” doldum. Dal-budak saldım.
Hem “yeni açılımlar” hem de kol-kanat germe noktasında; gölgeyim.
Demek ki; azmin, güvenin ve istikrarın” artık en önemli mevkisindeyim.
Çünkü başarıyı elde etmişim, hayallerime kavuşmuşum.
Bundan sonrası; yeni hayallere yelken açmaktır.
Ve diyorum ki; “en güzel hayat, en mukaddes yaşam” bu olsa gerek.
Yoksa “birilerinin” sırtına binmekle.
Birilerinin “hazır” sofrasına konmakla.
Birilerine “uşak” olmakla.
Babadan kalma “mirasla”.
Ne “hayat maratonu” koşulabilinir, ne de “azmin zaferine” ulaşılabilinir.
Sonuç itibariyle; “sizin olmayan hiç bir şey sizin değildir”.
Çünkü o esas sahibinindir.

***

Garipsediğinizi hisseder gibiyim!
Bu kadar “lafın” altında ne çıkacağı.
Amaç ve gayenin ne olduğuna ilişkin.
Haklısınız. Aslında; yolu uzattım.
Uzatmamdaki neden de, “hayatın” ne kadar derin anlamlar içerdiğini hatırlatmak.
Ve bu hatırlatmanın içerisinde; “bizlerin” nelerle meşgul olduğunu kıyaslamak.
Yoksa iki satırla meramımı anlatırdım.
Babası trafik kazasında “sakat kalan” 13 yaşındaki Dilan Aruk’un “yaşam maratonunu”!
Yaşıtları “okul” okurken, tatil yaparken, parklarda “çocukluğunu” yaşarken; o “hayatın” zorluğunu omuzlamış.
Küçük ve çelimsiz bedeniyle.
Omuzladığı yük ise “hayatın” devasa yükü.
Ama kendisi;
Azim demiş, güven demiş, istikrar demiş.

***

En önemlisi; “hayatın” uzun soluklu yaşam maratonuna “göğüs” germiş.
Amacıma ulaşacağım. Hayallerimi gerçekleştireceğim.
8 nüfuslu ailenin küçük kızı dahi olsam, “omzuma” konulan yükün altında ezilmeyeceğim.
Çalışacağım, kazanacağım “üstlendiğim” görevi yerine getireceğim.
Ailemin “geçimini” sağlayacağım.
İşte meramım, işte anlatmak istediğim bu.
Tabi bunu söylerken Dilan “yoksul”, Dilan “fakir”, Dilan “becare” deyip, duygu sömürüsü yapmak istemiyorum.
İnanıyorum ki, Dilan’da “öyle bir sömürü” düşüncesinde değil..
Ancak burada “asıl” vurgulamak istediğimiz; insanoğlu’nun yaşam azmidir..
Ama Dilan’a şu el uzatılabilinir..
Merdiven’in ilk basamağını çıkabilmesi için.. O da, kendisinin zikrettiği gibi “okumak istiyorum”!..
İnanıyorum ki Dilan okursa..
Bugün “fidan”, inanıyorum ki bu azim, istek ve inanç ruhuyla, yarın “ağaç” olup, dul-budak salacak.
Hem kendisine “sığınacakları” kol-kanat, hem de dallarının gölgesiyle, birçok kendisi gibi olanı “hayatın zorluklarına” aşılayacak.
Hani bir söz vardır; Anlayan anlar diye.