YENİ YILA GİRERKEN
2010'un ilk günü!
Adettendir; yeni bir yıla dahil olurken 'geçmişin' muhasebesinde bulunmak. Ve gelecek yıldan da 'umut' beslemek.
Yine adettendir böylesi 'günde' yazı döşemek!
Geleneği bozmadan, biz de 'takvimsel' değişimle alakalı şöyle bir düşünce turuna çıkalım.
Koca bir yıla neyi 'sığdırdık'? Ya da bu koca yıldan neyi 'kaçırdık'!
Doğrusu 'yeni yıla girerken' diye başlayan yazıların 'ekseriyeti' aynı minvalde konu üretmektedir.
***
Biz yine de neyse diyelim!
Tabi öncelikle belirteyim. Geride bıraktığımız yıl ve yarın kucaklayacağımız yeni yıl 'ömrümüzden' akıp giden zamandır.
Ve bu 'su gibi akıp' tükettiğimiz zaman 'vücut' dokusuyla herkes için aynı etki ve çizelgeye sahiptir. Etki alanı eşittir.
Şöyle ki; çocuklar için de, gençler için de, yaşlılar için de 'aynı' tüketim içermektedir. Yani farklılık söz konusu değil.
Bu da sadece 'etki' alanıdır. Çocuklar biraz daha büyümüş. Gençler Olgunlaşmış, yetişkinler de yaşlanma evresine girmiş.
Ve tabi ki de 'yaşlılar da' ömrün demine nail olmuştur.
Tabiri caizse 7'den 70'e herkes için; 'geride bırakılan' yıl 'ömürden' akıp giden zamandır.
***
Onun için de; geride bırakılan gün, hafta, ay ve yıl için hep şu ifade zikredilir; 'keşke' diye! Bazen de çoğul alır 'Keşkeler' olur!
Çünkü insanoğlu için 'hayat' idamesi hep sorgulayıcıdır. Bir de 'keşkenin' yanında 'acaba' diye bir cümle var ki; aman ha!
İşte bugün öyle tahmin ediyorum ki 'ekseriyetimizde' bu duygu hasıl! Ve aynı zamanda tuhafta bir sabırsızlık.
Bir duygu 'akıp giden eski yıla', bir duygu da 'gelecek' yeni yıla 'kurgu' geliştiriyor.
Evet! Duvardaki 'takvimin' son yaprağındayız!
Bilemiyorum! Takvimdeki 'yaprak' değişikliğinin dışında 'yeni' yıl farklı bir durum icra edebilecek mi?
Ya da ülkemiz, devletimiz ve milletimiz için. Kısacası 'İnsan-i beşeriyet' için önemli bir değişiklik 'evresi' geliştirebilecek mi?
***
Yani 'sihirli' bir değnek misali; 2010'un sabahından itibaren 'ülke' güllük-gülistanlık olacak mı? Farklılıkların 'oluşması' sağlanacak mı?
Cevap vermek zor!
Şöyle ki; duvardaki takvimin 'son yaprağı' kesip atılması ve yerine yeni bir 365 sayfalık 'takvimi' bırakmak!
Yeni bir yıla 'merhaba' demekle; her şey değişmiş olsaydı! Bugün ömrümüzden kayıp giden 'nice yılların' keşkeleriyle 'beynimizi' yormazdık.
Ülkemiz ve milletimiz 'bedbaht' duruma mahkum edilmiş olmazdı.
Çünkü 'geçmiş' yılların mahkûmiyeti belli.
Kafalar ve zihniyetler 'değişmediği' müddetçe 'yıllar' değişse ne yazar!
***
Şöyle bir hatırlayalım; 2009'un geldiği ilk günü! Ve tükettiğimiz 364 günün; evresini. İnsanlık için 'değişen' ne oldu?
Yer küresinde 'acılar' dindirildi mi? Bilakis daha bir 'aktifleşti'
Bırakalım 'dünya' ülkelerini, hatta bulunduğumuz kıtayı, coğrafyayı da.
Sadece Türkiye'ye bakalım! Özü itibariyle ülkemizde 2009 yılında bunlar değişti mi?
Mesela Devletin "statükocu" zihniyeti.
Bu zihniyetin egemenliğinde "sürüp giden" sorunlar çözüm buldu mu?
Hayır! Tam aksi istikamette 'dengesizlik' hakim oldu.
İnsan Haklarından, Hukukun Üstünlüğünden, Demokrasinin işleyişinden, Düşünce özgürlüğünden, Farklı kimliklerin yaşam hakkından,
İşsizlikten, yoksulluktan, geri kalmışlıktan, Hür iradenin ve Milli Egemenliğin "halkın" teminatında olduğundan...
***
Ya da ‘özgür yaşam’ alanı geliştirildiğinden bahsedilebiliniyor mu? Mümkün değil.
Ha siyasal iktidar şöyle 'göğsünü' gere gere, 'ülkenin' kanayan yarası durumundaki 'Kürt sorununa' çözüm getirebildiğini söyleyebiliyor mu?
Demokratik "çözümleri" gerçekleştirme anlamında; Atılan halkalar, yapılan hamleler "bir elin" parmaklarını geçiyor diyebiliyor mu?
Yaptık, ettik diye bir eser var mı? Huzurlu bir ifadeyle; "evet" demek zor.
Bilakis 'atılan' her adım 'keşke'yi de beraberinde getiriyor. Böyle olmasaydı diye.
Ne var ki; her şey ortada!
Şiddet, kavga, terör, kargaşa, sokaktaki yüksek tansiyon. Savaş alanlarını andıran 'mahalleler'.
***
Toplu gözaltılar, toplu cinayetler! Ne susan silah, ne de susturulan silah!
Parti kapatma mı, Milletvekilliğinin düşürülmesi mi, Belediye Başkanlarının tutuklanması mı?
Ki bunlar geride bırakılan yılın son ayında vuku buldu.
Tabi bunları 'yılın' keşkeleri diye sıralarken, bir de 'acabaları' vardı? Hani böyle olsaydı?
Kürt açılımı denildi, belli 'demokratikleşme' açısından hamleler geliştirildi, ama bir anda 'tersine' döndü.
Yani 'kaş yapalım derken göz çıkarma' misali, onun için de 'acaba' öyle yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı, çoğaldı?
Kandil'den ve Mahmur'dan 'barış grubu' diye gelenler oldu; 'gelişleri bile' tartışma üretti, o nedenle 'acaba' böyle olsaydı dedik?
Sonra; Öcalan'ın 'cezaevi' koşulları. Burada da aynı düşünce üredi.
***
2009'un 'günahı' kadar, sevabı da yok değil. Özellikle 'demokratikleşme ve şeffaflık' noktasında; ciddi adımlar atıldı.
'Ayakta' alkış tutularak.
Türkiye; 'dokunulmaz' denilen apoletlilere 'dokundu'. Girilmez 'denilen' kurumlara girildi.
Sorgulanılmaz denilen 'isimler' sorgulandı. Yani; 'kirli' bağırsakların temizlenmesi noktasında Allah var çok iş yapıldı.
Bugün Ergenekon denilen 'gladyo' yapılanması 'deşifre' edildi.
Devlet 'kurumlarının' içerisine çöreklenmiş, 'kendilerini' devletin yerine koyan 'kör düşünceler' ortaya döküldü.
Güneydoğu'da faili meçhul cinayetlerin 'organizatörleri' yakalanıp, demir parmaklıkların arkasına atıldı.
Devlet'in 'sır odası' diye kabul edilen 'Kozmik' odalara bile girildi.
Bunlar ülke ve millet açısından 'önemli' kazanımlar.
Sonuç itibariyle; 'sevabıyla, günahıyla' bir yılı geride bırakıyoruz. Ömürden 'bir taş' düşürerek!
2010 yılından 'beklentiler' dersek! İlk kriterimiz şu olmalı diyorum. Ana koşul diye!
'Geçmişten ibret almak, geleceği de ona göre inşa etmek' gerek!
***
BAHÇEŞEHİR ÖĞRENCİLERİ
Dün Bahçeşehir Koleji'nden öğrenci misafirlerim vardı. Bir grup öğrenci, Okul Müdürü Adnan Manay ve Kurumsal iletişim Direktörü Vuslat Dağdelen.
Ziyaretlerinin amacı 'gazetecilik' mesleğiyle alakalı.
Öğrencilerin 'meraklarını' giderme anlamında; gerçekleştirilen bir ziyaret.
Maşallah! Öğrencilerin hepsi cin gibiydi.
Önceden hazırladıkları 'soruların' dışında ziyaret sohbet ağırlıklı olunca; çok şey sordular.
Biz de kendilerine 'çok şey' aktardık.
Ülkenin ve bölgenin; sosyo-ekonomik yapısından, siyasi duruşuna, olup-bitenlere kadar!
Gözleri 'ışıl ışıl' parlayan öğrencilerde şunu gördüm; ülkenin ve bölgenin 'dokusuna' vakıflar.
Öyle laflar, öyle tespitlerde bulundular ki; 'büyüklere' ders-i ibret.
Onlardaki 'o güven' verici sinerji bana 'yarınlar' aydınlık ve gelecekten Umutlu ol dedirtti.
***
Tabi öğrencilerin bir de 'son sorusu' oldu! Yeni yılla alakalı dilek ve temennileriniz nedir diye?
Soruya cevap vermeden önce; onlara 'sizin beklenti ve dilekleriniz' nedir diye sordum.
Hepsi ağızbirliği edercesine şu üç cümleyi sıraladılar; 'Barış, Kardeşlik ve Huzur'!
Evet! Tek dileğimiz ve temennimiz. Huzurun, istikrarın, güvenin "tesisi"!
Barışın, kardeşliğin, hoşgörü ve sevginin "oluşması"!
Demokrasinin, İnsan Haklarının ve Hukukun üstünlük prensibinin "sağlanması"!
Hakların "eşitlik" ilkesi doğrultusunda verilmesi yönünde engel "bırakılmaması"!
***
Dinin, Dilin, Geleneğin, göreneğin, örf ve adetlerin "birey özgürlüğü" noktasında hayat bulmasını temin "etmek"!
İşsizliğin, yoksulluğun, geri kalmışlığın alın yazısı olmaktan "çıkarılması"!
Ve anaların, bacıların, kardeşlerin "yüreğini" dağlayan şiddet ortamının son "bulması"!
Kürdünden, Türkünden, Laz’ından, Çerkez’inden. Alevi’si, Sünnisi. Müslüman’ı, Süryani’si.
Tek çatı altında "özgürce" yaşaması, yaşanması ve yaşatılması.
İşte bizim de, yeni yıldan beklentimiz ve istediğimiz "o anların" yaşanmasıdır.
Nice yıllara diyorum.