YEREL DEĞİL REFERANDUM!
Miting alanındayız.
Girişte, kontrol var.
Polis.
Üst araması yapıyor.
İlla ki, vücut dokunması.
Neyse diyorum; yürüyoruz.
Boynumuzda, İl Valiliğince verilen tanıtım kartı var.
"Basın" diye.
Kim takar basını.
Yandaş basın varken.
***
Meydan, renga renk.
Gelin gibi, süslenmiş.
Halk ise akın akın geliyor.
İllerden.
İlçelerden gelenler de var.
Çünkü, grup grup.
Önde rehberler.
Bayraklar.
Parti flamaları.
Ve tabi ki destekledikleri adayın posteri.
***
Ama.
Miting alanındaki atmosfer.
Gelenlerin ekseriyetinin söylemi.
Konuşulanlar.
Bizlerin, mülahaza içerisine girdiklerimiz.
Sohbet ediyoruz.
Bir kaç partiliyle.
Konuşulan.
Söylenenler, pür dikkate değer.
***
Şöyle ki.
Fikr-i beyanda bulunan herkes!
Adayı.
Ya da projesini.
Veyahut mahalli seçimi pek dillendirmiyor.
Bu da haliyle.
Kumpasların,
Tabelerin,
Operasyonların,
Montajlı-şantajlı kasetlerin de, "sirayetiyle".
***
Seçim!
Yerelden çıkmış, genele.
Hatta referandum kimliğini almış.
Yani, ya Erdoğan, ya da Erdoğansız!
Güvenoyu misali.
Alanda;
Dikkate değer pankartlar var.
Başbakan konuşmasından.
Şehr-i Azam'a gelişinden önce, hepsini okuyorum.
***
Tabi ki not alarak!
Pelsinvanya ya,
Ankara'ya,
BDP'ye,
Bir notta, Kürt kardeşliğinin daimliğine var.
Yeni Türkiye'de;
Kan yok, barış var.
Birlik var, kardeşlik var.
Megri, megri şarkısı söylüyor.
***
Saatler ilerledikçe.
Başbakan'ın gelişi yaklaştıkça alandaki coşku da artıyor.
Kalabalık.
Her ne kadar, bir sene önceki tarihi buluşmadaki mahşeri kalabalık yok ise de.
Önceki seçim mitinglerinden daha kalabalık.
Platformda sıkça anonslar var.
Dalgalanmalara karşı.
Ezilme olabilir diye.
***
Haber geliyor.
Van'dan Diyarbakır'a Başbakanı getiren uçak havaalanına inmiş.
Platform, canlanıyor.
Aydın Altaç, konuşuyor.
Kürtçe sesleniyor, Diyarbakır halkına.
Başbakan'ı "Kürt sorunun çözüm mimarı" diye tanıtıyor.
Söz istiyor; "Başbakan'a sahip çıkalım" diye.
***
O gidiyor.
Galip Ensarioğlu kürsüde!
Kürtçe-Türkçe selamlıyor alandakileri.
Konuşmasına da Türkçe devam ediyor.
Parti politikasını anlatıyor.
Sonra, BDP'ye ve Yerel Yönetimlerin işlevine eleştiri getiriyor.
15 yılda, Diyarbakır'a ne yaptınız diye?
***
Ve Bakan Mehdi Eker kürsüde!
Eker konuşmasını kısa kesiyor.
Başbakan Erdoğan'da alana ulaşıyor.
Coşku ve sloganların eşliğinde, platformda!
Yanında, hayat arkadaşı Emine Erdoğan.
Halkı selamlıyor.
Megri megri şarkısının eşliğinde.
Alanda da aynı sinerji hakim.
***
Ve Başbakan konuşmaya başlıyor.
Lakin, sesi kısık.
Ses tellerinde önemli ölçüde hasar var.
Rahatsızlık büyük.
Tüm mikrofonik müdahalelere rağmen sesin kalınlaştırılmasına rağmen; "kısık".
Ve anlaşılmaz!
***
Ak Partililerle konuşuyorum!
Diyorlar ki, "mitingleri iptal etmek" istedik.
Ancak Başbakan ne olursa olsun, mitingler iptal edilmeyecek.
Gelmezsem saygısızlık olur.
İşte.
Siyasetteki saygınlık bu!
Söz verilmişse.
Vaat ve duyurusu yapılmışsa; "gidilmeli" velev ki, ses kısık olsa bile.
***
Velhasıl.
Yeter ki barış gelsin,
Yeter ki demokrasi gelişsin,
Hak ve hukuk, adalet nizam bulsun,
Türkiye!
Bütünlük içerisinde, özgür, bağımsız ve zenginlik.
Ve bunlara sahip iken.
Paralel ve vesayetçi dokulardan da arınsın.
Bunun için de; "siyasi güç" milli iradeyi arkasında görmeli.
Yani, Cumhurlu Cumhuriyet!
Cumhursuz, Cumhuriyet değil...
***
…Ve gelelim; "polis" zorbalığına!
Zorbalık diyorum!
Çünkü.
Sarı basın kartı var.
Kocaman, İl Valiliğinin güne özgü basına dağıttığı tanıtım kartı var.
Sadece ben değil.
Bir kaç gazeteci arkadaşız.
Ama gel gör ki, "kapana" kısılmış vaziyetteyiz.
***
Bariyerler.
Berisinde, "ben bilmez, merkez bilir."
Veyahut.
Başbakanlık korumaları bilir diyen, polis ekipleri.
Çağrı var.
Canlı yayına katılman gerekir diye.
Bulunduğum yerden ayrılmam lazım.
Anlatıyorum, buradan çıkmam gerekir diye!
***
Kendimi tanıtıyorum.
Boynundakini gösteriyorum.
Olmuyor Başbakanlık basın Yayın Enformasyonun verdiği sarı basın kartını gösteriyorum.
Yine de tıklayan yok.
İzin yok, burada çıkamazsınız.
İlla ki, Başbakan alandan ayrılacak ondan sonra!
Ama gel gör ki.
Bariyerin hemen arkasında, enva-i zevat" var.
Yazık!
***
Gördüğüm.
Ki sadece ben değil.
Diğer meslektaşlarla birlikte, maruz kalınan muamele!
Ne görev.
Ne de görev hassasiyeti "gerekçesi" yok.
Tamamen, keyfiyet.
Ve İşgüzarlıktan öteye değil.
Bakalım, "yazsan ne olur, yazanlar ne yapabildi ki" diyenler için.
Buradaki serzenişi; "ilgililer" nasıl görecek.
***
Tabi.
Emniyet Amiri Murat beyi bu muhataplıktan ayrı tutuyorum.
Her ne kadar.
Sahanın, sorumluluğu onda idiyse de.
Marifetleri kendinde menkuller olunlar cirit attı.
***
Anlayacağınız!
Her şey güzel başladı.
Bu muamele olmazsa idi..
Tabi.
Bir eleştirim de, Başbakan'a yönelik yapılan saldırı.
Şehr-e gelen bir misafir.
Diyarbakır'ın misafirperverliği hiçbir noktada tartışılmaz.
Ama havaalanından Miting alanına gelirken, "yakışıksız" bir durumla karşılaştı.
Olmaması gerekirdi.
Yoksa; Fethiye'deki "faşist" zihniyetle ne farkımız kalır.
***
Velhasıl!
Geldik, demokrasinin "konuşacağı" güne!
Yarın, "irade" temsiliyeti söz alacak.
Kim kazanır,
Kim kaybeder, "ipi göğüsleyen" her kim olursa olsun.
Temennimiz odur ki.
Diyarbakır hak ettiğini kazansın.
Ama barıştan, kardeşlikten, huzur ve güven ile istikrardan hiç ama hiç uzaklaşmasın.
***
Çünkü, Diyarbakır'ın barışı.
Köklü ağacın, dalları gibidir.
Sadece Diyarbakır'a değil.
Türkiye'ye,
Ortadoğu'ya,
Dünya'ya "barışı" kazandıran kimliğe sahip!
Haydi hayırlısı.