YÜZLEŞME VE ÇÖZÜME AÇILIM

Geçmişle 'yüzleşmek'. Ya da 'Yüzleşebilmek'! Evet! Kelime 'özü' itibariyle; derin ve ağır.
Büyük bir 'anlatım' içerdiği gibi; 'hissiyata da' sahip. O nedenle 'her babayiğidin' harcı değildir; 'ekseninde' durabilmek.
Veya 'iştihadına' uygun davranıp, duruma 'ivme' getirmek. 'var' olana gösterdiği 'inkârdan' dönüp; gerçekle yüzleşmek.
Çünkü 'yüzleşmenin' özünde hem inkâr vardır, hem de geçmişin 'silsilesi' vardır! Bir o kadar da; 'ızdırab' içermektedir!
Onun için; 'zordur' kelimeyi ifade etmek ve ifadenin ekseninde 'hayat' çizgisini kabul etmek.

***

Ama şu tarihi ve özü noktasında 'önemlidir'! 'Yüzleşmek ya da yüzleşebilmek' insanoğlu için en onurlu ve şerefli 'icraattır'.
Çünkü inkârın ve varlığın ' bir yüzde' buluşması ve bütünlük kazanması 'doğruyla' buluşmak. Yalanın ve hayalin 'cenderesinden' kurtulmaktır.
İşte bu kudretli 'himaye' nedeniyle; yüzleşmek çok zor' bir kavramdır. Ondan değil midir ki; 'güngörmüşler' der ki 'her geçmiş' bir dersi ibrettir diye.
O nedenle; Goethe'nin şu 'deha' sözünü unutmamak gerekiyor. Der ki; 'Geçmişi anlamayanlar, onu yeniden yaşamaya mahkûm olurlar'!
Bugün; ülke ve millet olarak 'bu önemli' ama bir o kadar da 'zor' olan; 'yüzleşme' kavramını ciddi bir şekilde 'hayata' geçiriyoruz.

***

İnkârcı 'düşünceleri' bir tarafa itip, 'geçmişle' yüzleşiyoruz. Arkamızda bıraktığımız 'tahribatın' da ne kadar 'devasa' olduğunu görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz; 99 yıldan buyana 'gelen' bir inkâr politikasının topluma ve ülkeye 'neler yaşattığı'?
Bugün 'gelişmeler' yürekleri yakan, ocakları söndüren, soyları tüketen, 'kardeşi kardeşe' kırdıran, 'şiddeti ve kavgayı' körükleyen.
Hem ülkeye, hem de bölgeyi 'kanlı çatışmaların' merkezi durumuna getiren; 'ortamın' Teferüatına ve özüne 'kelimeler' yetmiyor.
Ne günler, ne aylar, ne yıllar, ne de sayfa dolusu 'defterler', çağın nimeti bilgisayarların 'har diskleri' dahi kifayetsiz kalıyor.

***

İşte bu 'kahredici' durumun; artık 'işlev' görmemesi gerekir. O günün 'yaşanılan ve yaşatılan' acılarıyla yüzleşip; 'yarınları' huzur kılmalıyız.
Bunun için de; 'son yılların' en umut verici bir atmosferi içerisinde; 'kanayan yaranın' tedavisine hamleler geliştirilmektedir.
Esen rüzgâra, geliştirilen 'sürece' her kim farklı 'anlam ve yüklemler' yöneltiyorsa da, benim gibi binlerce değil milyonlarca kişi.
'Umut' ve beklenti içerisinde; 'güven' hissiyatıyla; 'bu kez olabilir?' diyor. Yeter ki; 'samimiyet' çizgisini; ihlal etmeyelim.
Yeter ki; 'güven' duygusunu, kuşku ve güvensizliğe 'himaye' mahkûmu bırakmayalım.

***

Cumhurbaşkanı Gül'ün 'son aylardaki', Kürt sorunuyla 'alakalı' olarak sarf ettiği 'İyi işler olacak. Bu sorunun çözümü şart'.
Sözleri 'insanlarda' umut yeşertmeye yetiyor sa. Güroymak'tan geçerken 'Merhaba Norşinliler' dediği için; 'sevinç' çığlıkları atılıyorsa.
Ülkenin 'belli' katmanlarında 'farklılık' geliştirmeye yetiyor sa. 99 yıldır süren 'yasağın' savunucu zihniyetleri bilmelidir ki;
'Çin şişeden çıkmıştır'. Artık o çinin geriye dönüşü ve şişeye 'sığması' mümkün değildir.
Başbakan Erdoğan "30 Yıl önce" dediklerimizi yapsalardı bugün Türkiye çok farklı yerde olur du' sözü, aslında 'herşeyi' anlatmaya yetiyor.

***

Sonuç itibariyle; ülkenin 'yönetiminde' sorumluluk sahibi olanlar. Ve onların 'himayesindeki' yapılar. Şu kararlılık içerisindeler;
'Biz geçmişin yanlışlarıyla yüzleşeceğiz, doğruyu yapmak için de özgüvenle hareket edeceğiz. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın'
Ne var ki; 'muhalefetin' geliştirdiği bir kuşku var ki; 'ona da akıl sır erdirmek mümkün' değil.
Sormak lazım, 'Evlat acısından daha büyük acı var mı?'. İnanıyorum ki; 'yok' diyecekler. Nasıl ki; 'bahsedildiğinde', Aman; 'Allah hiç kimseye bu acıyı yaşatmasın' diyoruz. Dile kolay; "30 yıllık' yanlışın ve inkârın blancosu; 40 bini aşkın 'insanın' hayatına mal olmuş.

***

Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi; 'Ana anadır', İster Asker'in 'annesi' olsun, ister 'dağa çıkmış gencin annesi' olsun.
Evlat 'ne olursa olsun', 'ölümü' ana yüreğini yakar. Ki hangi ana yüreği 'evlat' acısını kabul eder. Mümkün mü?
Diyarbakır'da gördük, Şırnak'ta gördük. 'Anaların' evlat acısıyla; nasıl bir birlerine 'sarılıp' ağıt yaktıklarını.
Hem askerin annesi hem de dağdaki gencin annesi; 'bugün' geçmişle 'yüzleşme' çığlığını atarak; 'artık kan akmasın' diyor.
Zaten 'sorunun' çözümüne 'hassasiyet ve kararlılık' kazandıran da; 'anaların' ortaya koyduğu yürekliliktir.

***

Önceki günkü yazımda özellikle CHP Lideri Deniz Baykal ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin 'sergiledikleri' siyasi tavırdan bahsetmiştim.
'Neden gölge ediyorsunuz?' diye. Aslında 99 yıldan buyana 'yasak' anlayışı güdenlerden bölge insanı ve ülke ahalisi olarak 'medet' beklemek; yanlış.
Ancak; 'toplumsal' uzlaşı noktasında; diyoruz ki 'Bu kardeşlik, barış ve bütünleşme, milli birliğin hamlesine' yönelik çabanın dışında kalmayın.
Ve Başbakanın dediği gibi 'kapılarınızı' kapatmayın. Gelin; 'karşı çıksanız da', katılıma dahil olup gelişmenin 'profilinde', yer edinin.
Belki 'ortaya' koyabileceğiniz en küçük bir fikir; 'herkesin' ortak istemine 'ayak' olur.

***

DTP'li Emine Ayna dün Van'da 'benzer' bir istem geliştirdi. MHP ve CHP Liderine 'çağrıda' bulunarak.
Tabi Ayna'nın 'kaygısı' başka! Kendisi; 'gelişen' süreçte AK Parti 'duruma' MHP ve CHP razı 'göstermediği' zaman dilecek ki;
'Bakın onlar istemedi, onun için çözüm gelişmiyor?'. Bunu da AK Parti'nin 'oyununa' gelmeyin diye; ifade ediyor.
Yani diyor; ''Buradan CHP ve MHP'ye seslenmek istiyorum. Haklı oldukları noktalar var. Başbakan bugün DTP ile görüşüyorsa, Türkiye'nin en önemli sorunu ile ilgili CHP ve MHP ile de görüşmelidir. Onları da buna dahil etmelidir.

***

Bu sorun sadece AK Parti ile çözülecek bir sorun değildir. Neden dâhil etmiyor? Bunu iyi görmek lazım. Bir sorunu çözmek istiyorsanız, bütün siyasi partilerle oturup tartışarak ortak yolu bulmalısınız. Türkiye 1999 yılında çok önemli bir eşiği MHP ile aştı. İdam cezasını MHP ile aştı. MHP ile CHP'ye sesleniyorum. AK Parti'nin, çözmeme oyunu varsa bu oyuna gelmeyin. Yarın çıkıp (ben çözmek istiyordum, ama CHP ve MHP engelledi) demesine fırsat vermeyin.'' 
Ayna kendince haklı olabilir. Ama; şu bir gerçektir ki; 'süreç' muhalefetin 'gölge' düşüncesine, birilerinin 'provokasyonca' ifadelerine, 'üslup' savaşı geliştirenlerin 'körüklemesine' rağmen; 'barış yürüyüşü' mesafe almaktadır.

***

Bu arada; 'kafalarda' oluşan açılımın şifreleri nedir sorusu da yavaş yavaş cevap buluyor. Birçok 'alanda' zikredilen topyekûn bir çözüm için atılacak adımlar ilk etapta 'yapılması' istenilirlerin özeti de şöyle. Bunlardan 'deşifre' olan şifrelerden bir kaçına birlikte göz atalım.
'Eve dönüş' yasası olarak değerlendirilen 221. maddenin (TCK) kapsamının genişletilmesi,
Mahmur Kampı'ndaki Kürtlerin Türkiye'ye dönmeleri için imkân sağlanması (geri dönenler rehabilite merkezlerinde adaptasyon sürecinden geçirilecek),

***

PKK'dan ayrılıp Kuzey Irak'ın çeşitli kentlerinde yaşayan Türk vatandaşlarının genişletilmiş 221. madde kapsamında yurda dönüşlerinin sağlanması (tahminlere göre, bu zamana kadar PKK'dan ayrılan 4 bin kişi bulunuyor),
PKK'da yöneticilik yapmış; ancak sonra örgütten ayrılan yöneticilerin yasal çerçevede geri dönmelerine imkân verilmesi,
PKK ile ilgisi olmayan; fakat Kürt siyasi hareketi içinde bulunan ve yurt dışında yaşayanların geri dönmelerine izin verilmesi,
Köy koruculuğu meselesi gözden geçirilecek kademeli olarak kaldırılacak,

***

Değiştirilen köy, dağ, nehir isimleri talebe göre iade edilecek. Bunun için bölgede geçici tespit komisyonu kurulacak,
Genel bir anayasa hazırlanması hâlinde Kürtlere yönelik düzenlemeler dikkate alınacak. Türkiye vatandaşlığı vurgusu yapılacak,
Kur'an'ın Kürtçe meali basılacak, camilerde Kürtçe vaaz verilecek.
Ekonomik anlamda bölgede teşvik kredilerine yönelik düzenleme yapılacak. GAP'ın dâhil olduğu tarım alanları için geniş sulama kanalları oluşturulacak,
Yerel yönetimlerde ve devletin resmî kurumlarında Kürtçe tercümanlar bulundurulacak. Daha iyi hizmetler için Kürtçe bilen memurlar atanacak,
Bölgeye gönderilecek öğretmen ve din adamlarının Kürtçe bilmesine dikkat edilecek, Ana dilinde eğitimden önce değişik üniversite bünyesinde Kürt Enstitüleri kurulacak,

***

Tabi bunlar şifreleri çözülenlerin bir özeti. Paket 'henüz' netleşmiş değil, çünkü Başbakan da ifade etti; 'henüz paket yok, süreç var' diye.
Demem o ki; 'önemli bir zaman' dilimi içerisindeyiz; yeter ki 'irade' ortaya konulabilinsin, yeter ki 'cesur ve yüreklilik' arz eden kararlılıktan geri dönülmesin. Zaten tarih 'başlı başına', kapıları açan. Çözümü getiren; ülkenin ve milletin 'huzuruna' katkı sağlayandır. Bilinmelidir ki; 'gölgeler' çok çabuk bertaraf edilebilinir.