“DİCLENİN KUZULARINI ÇAKALLARA KAPTIRMAM?!” (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “DİCLE’NİN KUZULARINI ÇAKALLARA KAPTIRMAM” ifadesini önemine binaen yazı serimizin ikinci bölümünde de kullanıyoruz...

Niye önemine binaen?..

Çünkü, ülkenin ve milletin yaşadığı sorunların bir ölçüde, deşifresini içermektedir bu ifade..

Sayın Cumhurbaşkanının tespitlerine, tanımlamalarına hayran kalmamak mümkün değil.

Denir ya, mevzuların tespitinde nokta vuruşu cümleler kuruyor.

Elbette ki Cumhurbaşkanının kastettiği Dicle’nin kuzuları, Doğu ve Güneydoğu’daki ailelerin gencecik çocuklarıdır.

Cumhurbaşkanı, o gencecik çocukları kandırarak ailelerinin elinden alıp yola çıkan gizli şebekelerin çakalca estirdikleri terörü işaret ediyor..

Onun için nokta vuruşu tespit ifadesi, kelimesi kelimesine yerine oturtturulmuş bir gerçektir.

Bize göre sadece dağa kaçırıp götüren PKK militanlarını kapsamıyor ve kapsamamalıdır.

Aslında PKK’yı uzaktan kumanda eden gizli localar ve o localara bağlı şebekenin “piçleri” aranırsa her tarafta bulunur.

Medyada var.

Kalemlerinden kirli kan akıtanlar var...

Para karşılığında namuslu insanlara iftira atanlar var...

İnsanları töhmet altına alan satılmışlar var...

Kanı bozuk ermeni devşirmelerinin köleleri var...

İşte bunların haddi hesabı yok bu memlekette…

Bölgede şerefli, izzetli Kürt milletinin adını kullanarak Kürt Ermeni devletinin kurulması peşinde koşan nice devşirme, hain şebekelerin varlığı, bugün bu bölgemizde söz konusudur.

Bunun ispatı da üç dört yıl önce Sur’daki camilere, kiliselere yapılan kirli saldırılardır...

Yakma-yıkma hareketleridir...

Ve onların medyadaki savunucu köleleridir.

İşte bunları burada harfi harfine dile getirip yazımızı uzatmaya gerek yok.

Zaten devlet bunların bilincindedir.

Ve şerefli güvenlik güçlerimizin gözetiminde gece gündüz bu olay takip edilmektedir.

Aynı zamanda bu sol, Marksist, ateist şebekenin varlığı, batıda olduğu gibi ne yazık ki Güneydoğu Anadolu’da da mevcuttur.

Halk deyimiyle bunlara “kan emici keneler” deniliyor.

Bu pis kanlı anlayışa sahip Katerina’nın piçleri gibi Türkiye’nin başına musallat olmak istiyorlarsa da Türkiye dimdik ayaktadır.

Özellikle Diyarbakır insanı şerefiyle, izzetiyle, namusuyla günlük hayat akışını biçimlendiriyor, çoluk çocuğunun nafakasını temin ediyor ve işine devam ediyor.

Bu devşirme itlerin kimler olduğunu da çok iyi biliyoruz.

Ama ne yazık ki diyoruz.

Güneydoğu’da AK Partili olarak geçinip kilit noktada bulunan AKP’liler Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyorlar.

Hep bu ateist, inkârcı, kanı bozuk, dönme piyonların yanında yer alarak, sıkıştıkları zaman bunları maşa olarak piyonca kullanıyorlar.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar.

İstedikleri tarafa havlasınlar.

“İt ürür, kervan yürür” misali yola çıkarsak, tespitlerimiz bu yöndedir.

Bu ürüyen itlerin işleri güçleri boşa havlamaktır.

Şairin dediği gibi;

“Eğer her havlayan köpeğe yere eğilip taş atarsam, bu yerkürede taş kalmaz.”

Bize göre bu onlara yeter de artar.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Cenab-ı Allah, Türkiye’yi koruyor ve muhafaza ediyor...

Güneydoğu Anadolu’daki insanlarımız da öyle inanıyoruz ki bu tür kirli kan emici şebekelere rağmen Allah’ın koruması altındadır.

Yıllar yılı bu kan emici şebekelerle gizliden gizliye işbirliği yapan bazı iş çevrelerinin ve siyasilerin varlığını da kimse inkâr edemez.

Ama “gün gelir devran döner” misali, öyle inanıyoruz ki o şebekelere sıra geldiği gibi, onu koruyan şebekelere de sıra gelecektir.

Hani diyorlar ya;

“Pek feleke aldanma, felek eski felektir.

Felekin meşreb-i nasazı dönektir.”

Bu bölgemizde, bu şehrimizde, hatta iktidarın bünyesinde öylesine dönekler var ki bu dönekler ne yazık ki bürokrasinin, iktidarın önemli yerlerine sarılıyorlar, kendilerini makyajlıyorlar.

Boyalı merkep gibi kendilerini siyasetin, politikanın piyasasına sürüyorlarsa da hal, hareket ve tavırları ortadadır.

Bu memleketin şerefli insanları yüz yıldan beri çok önemli badireler geçirmiştir.

Nice kanlı darbeler yapıldı.

Darbe girişimleri yapıldı.

Buna rağmen Türkiye hala ayaktadır.

İmanıyla, izanıyla devletin yanındadır.

Ama halkın devletten isteği, mutlak surette oy çoğunluğu pahasına olsa dahi bu kirli şebekelere alet olunmasın.

Bunlar her zaman için dolaylı yollarla da olsa 28 Şubat’ın uzantılarıdır.

Kendi geleceklerini yalan ve iftirayla kazanmışlardır.

Ama “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derler.

* * *

Bakınız, dünkü Akit Gazetesinin manşetinde şöyle bir haber yer alıyordu; 

“DARBECİLER CEZAEVİNE, MARŞ MARŞ”

Bu darbeci şebekelerin hıyanetlerini hiç kimse inkâr edemez.

Ama hak ettikleri şamarı da nihayet Türk adaletinden aldılar.

Haber şöyle devam ediyor;

“Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 28 Şubat darbecilerinin ömür boyu hapis cezalarını onaması sonrasında, sol cenah, cuntacıları kurtarmak ve aklamak için çok kirli bir kara propaganda yürütmeye başlarken, hukukçular, Yunanistan’daki darbecilerin cezaevinden çıkamadığını hatırlatarak, demokrasiye ‘balans ayarı’ çektiklerini söyleyenlerin yerinin cezaevi olduğunu dile getirdiler.

Hukukçu Ferhat Çakır, darbeciler mutlaka cezaevlerine gönderilmelidir. Aksi durumda darbecilerle hesaplaşılmadığı gibi yeni darbecilere de güç verir.”

***

Sevgili okurlar.

Dedik ya; Cumhurbaşkanı “DİCLE’NİN KUZULARINI ÇAKALLARA KAPTIRMAM” ifadesiyle dağdaki çakalları kast ediyor.

Ama daha da kapsamlısı var diyoruz!.

Devletin bazı kurum ve kuruluşlarının bünyesinde, hatta belediyelerde ve hatta yerel medyada nice satılmış ermeni devşirmelerin çakalları ve köleleri bulunur.

En derin saygı ve sevgilerimle.