100. YILDA SİVİL BİR ANAYASA GEREKİR!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, son günlerde iki konuyu ele alarak, kamuoyuyla paylaşmaktadır.

Hem de ciddi bir şekilde..

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor..

Ki bunu da kesin bir dille ifade ediyor..

Tartışma götürmez bir istektir ve yerden göğe kadar da haklıdır.

Diğer önemli vurgusu da Türkiye’nin “değişim ve gelişimine” dairdir..

Yani, yüzyılın yeniliğine ilaveten ikinci bir yenilik de Türkiye’nin de artık uzayda yer alacağı...

Öyle ya, “herkes gitti aya biz kaldık yaya diye” sözünü hatırlarsak..

Evet, artık Türkiye “yaya” değil..

Artık uzaydayız..

Ve astronot gönderecek düzeye geldik?

Gerçekten, büyüyen, gelişen, küresel güç olan bir Türkiye var..

Her geçen gün, daha bir ileriye doğru emin adımlarla koşuyor..

Demek ki “bilen inanır, inanan da yapar..”

İşte bu düsturla yola çıkan bir Cumhurbaşkanımız var?...

Milli iradeyi yönetebilme cihetini çok iyi biliyor..

Milletine karşı bugüne kadar mahcup olmadı..

Söylediklerini yerine getirdi..

Vaat edilen sözleri unutmadı, gerçekleştirdi...

Halk da elbette ki var gücüyle yanında bulunuyor...

Onun sözlerini onaylıyor..

Altına imza atıyor, sahipleniyor...

 “Yürü, senin arkandayız” diyen bir halk...

Bu da elbette ki, Cumhurbaşkanı için büyük bir güçtür, moraldir, ümittir ve dayanak noktasıdır.

Tüm bunlara evet diyoruz...

Altına imza attığımız gibi, sahiplenip destek de çıkıyoruz..

Amma velâkin, var olan bazı gerçekleri de göz ardı etmememiz gerekir..

Hiç kuşkusuz ki ülke için, millet için, devlet için yeni bir anayasa gerekiyor..

İşte bunun gerçekleşebilmesi için de temiz bir siyaset, temiz bir muhalefet, hem de ana muhalefet partisi ve temiz liderlerin var olmasıyla mümkündür...

Ana koşul “temiz siyaset, temiz liderdir..”

Çünkü temiz siyaset olmayınca, Türkiye’nin başı göklere de değse bize göre “yerinde patinaj yapmaktan” öte bir hal yaşamaz...

***

Bakınız bir önceki gün Cumhurbaşkanı, AK Parti Meclis Grup Toplantısında, çok dikkat çeken bir konuşma yaptı...

Altı çizili, mana değeri yüksek mevzulara değindi..

Anayasa değişikliğinden söz ederken, “kahir ekseriyetin” desteğinin “olmazsa olmaz” olduğuna vurgu yaptı...

Yani, toplumsal bir mutabakat!..

Eee, Anayasa da bir milletin “ortak sözleşmesi” değil mi?..

Cumhurbaşkanı diyor ki;

"Yeni anayasa, ülkedeki tüm kesimlerin kendilerini içinde bulabileceği bir formülle hazırlanması gerekir...

Bu da ekseriyetin desteğiyle mümkündür..

Geçmişteki reform çalışmalarımızda, bu konuda epeyce bir birikim ve tecrübe sahibi olduk. Kimi başarıyla biten kimi kısmi olarak sonuçlanan kimi de neticesiz kalan reform çalışmalarımız bize, yeni Anayasa hazırlıklarında nasıl davranmamız gerektiği hususunda yol gösterecektir."

Erdoğan, sözlerine şöyle devam ediyor..

"Buradan siyasi partilerimize, akademisyenlerimize, üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, medya mensuplarımıza, velhasıl tüm fikir ve aksiyon insanlarımıza çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin, hep birlikte yeni Anayasa konusundaki tekliflerimizi yıl içinde hazırlayalım ve tartışmaya başlayalım. Cumhuriyetimizin 100. yılını darbe anayasasıyla değil, bu ülkeye ve millete yakışan yeni sivil bir Anayasa ile karşılayalım. Biz Cumhur İttifakı olarak yeni Anayasa çalışmalarına en yapıcı katkıyı sunmakta kararlıyız. Nihai karar elbette milletimizin olacaktır. Yeni Anayasamızın şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum."

* * *

Evet, özetlemek gerekirse;

“Cumhuriyetimizin 100. yılını darbe anayasasıyla değil, bu ülkeye ve millete yakışan yeni sivil bir Anayasa ile karşılayalım.”

Ne diyoruz, mevcut anayasa “darbecilerin” hazırladığı anayasa..

Vesayetçi bir anayasa..

Peki, en can alıcı ve sorun üretici ne var Anayasada?..

Elbette ki laiklik var.

Bilindiği gibi laiklik eşittir dinsizlik manasını taşıyan yabancı bir kavramdır.

Ama her nedense bu yabancı kelime ithal edilmiş ve tüm darbe anayasalarının dibacelerinde kendine yer bulmuştur..

Cumhuriyet, laiklik, demokrasi…

Tabi demokrasi ve laikliğin temel felsefesi ve dayanak direği Kemalizm’dir, Sekülarizm’dir, Atatürkçülük anlayışıdır.

Ve bunlar da CHP’nin batıl ve keyfi bir anlayışının sonucudur.

Bu kavramlarla darbecilerin bu millete sundukları darbeler anayasasında bugüne kadar hayır gelmemiştir ve bundan sonra da gelmez.

Ki darbecilerin anayasaları gölgesinde temiz siyaset de yapılmamıştır ve yapılamaz da?

Hep ifade ediyoruz...

Bu milletin istek ve arzusu kesinlikle temiz siyasettir.

Dürüstlüktür.

Toplumsal ahlaki çöküntüden kurtuluştur.

Bu anayasa, yüz yıldan beri ülkemizin, milletimizin gelişmesine, inancına, dürüstlüğüne ipotek koyan darbeci, jakoben, ceberuti, faşizan bir anayasadır...

Onun için artık bu anayasaya paydos denilmelidir...

Aksi takdirde AK Parti artık kendi kaderini kendi eliyle çizmiş olur.

Bir an evvel milli iradeye koymuş olduğu ipoteği kaldırıp, ahlakın üstünlüğüne dayalı bir anayasa inşa etmelidir..

Helali helal, haramı da haram olarak gösteren bir “anayasa” mutabakatına imza atılmalıdır...

Yoksa eski hükümet “eski tas, eski hamam” misali yola devam ederse kesinlikle o hal muhal olur?.

Ya yeni hal, ya izmihlaldir.

Bu ceberuti anayasanın varlığı yüzünden ülke kendi kaderini bir türlü çizemiyor.

Ve emperyal devletlerde olduğu gibi millet sömürülüyor.

Milletin varı yoğu bir yanlış uğruna gidiyor, millet de fark etmiyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten çok temiz ve dürüst bakanlıkların varlığını kimsenin inkâr edemeyeceğiyle beraber, ne yaparsak yapalım devletin bütçesini “har vurup, harman savuranlar da” yok değil..

Ki bunlara devlet bütçesi yetmez...

Çünkü devleti yanlış yönlendirmeye çalışanlar var.

Terör odaklarına dayalı yasalar ve kanunlar mevcuttur.

Halk da çok ızdırap içerisindedir.

Tüm bunlara rağmen, dünkü yazımızda da belirtmiştim.

Nasıl ki Milli Uzay Programı önemliyse, nasıl ki Anayasanın değişikliği çok çok önemliyse, bu paralelde devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarındaki vurdumduymazlık, faşizan tutumlar, ırkçılık, rüşvet, suiistimal, iş yapmama ve ekonomiksel sıkıntıların yarattığı travmatik hallerin çözümü de önemlidir...

Ki birçok esnaf artık elini ayağını işten çekmiş durumda.

Zaten iflastadır.

Zira devlet, esnafın parasını vermiyor.

İş çevreleri, nerdeyse ekonomiksel olarak can çekişiyor.

TOKİ’nin vicdanı (!) jakoben anlayışı, iş çevrelerini çökertir hale geldi?

Ne iş yaparsan yap TOKİ’ye hak ediş girdiği zaman, “aylar süren” bir sallama, öteleme var?

“Bugün git, yarın gel” misali..

Çekler ve senetler protesto oluyor..

İş adamının itibarı sıfıra düşüyor...

Bilinmesi gereken şudur..

Siz istediğiniz kadar önemli ve büyük projeler yapın..

Yatırımlara dair fikriyat ortaya koyun..

Hedefleriniz, istediğiniz kadar büyük olsun..

Lakin, kendi sağını solunu birbirinden ayırt edemeyecek kadar cahil cühelaya devlet işi bırakıldığında..

Ranta düşkün bürokratlar iş başında tutulduğunda..

Yolsuzluğa, usulsüzlüğe, keyfiliğe göz yuman bir anlayışa geçit veriliyorsa...

Devlet de millet de bu durumdan, mustarip ve vahim derecede zarar görüyorsa..

Ortaya çıkacak sonuç, vahim bir yıkım ve çöküştür..

Ötesi bir hal olmaz..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..