KUR’AN’DAN BAŞKA ÇARE ARAMAK MI?!
Sevgili okurlar…
Elbette ki hayır! Elbette ki tek çare Kur’an-ı Kerim’dir... Beşeriyetin kurtuluş reçetesidir; Kur’an... Yıllar yılıdır buradan haykırıyoruz... Ki son haftalardaki sohbetlerimizde, Kur’an-ı Mu’ciz’ül-Beyan’ın Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine Cibril-i Emin vasıtasıyla vahiy olarak indirildiğini dile getirip haykırıyoruz…
***
Bu haykırışı, bu söylemi, bu anlatımı hayat boyunca anlatmamız gerekir… O bitmez tükenmez ilahi gerçekler manzumesiyle, bir bütün olmamız lazım... Çünkü Resulullah’ın kalbi üzerine gelen bu mucize-i ilahi hükümleri içeren Kur’an-ı Kerim sıradan bir olay değildir…
***
İnsanlığı gaflet ve dalalet batağından çıkaran, Allah’a ubudiyete davet eden sevginin ve iyiliğin mabedidir... Beşeriyet ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin, illaki Kur’an’la bütünleşmesi gerekir... Kur’an’la bütünleşmeyen, onu yaşamayan, ruhi derinliklerine zerk etmeyen hiçbir beşeri yapı payidar olamaz… Varlığı geçicidir, illaki kesintilere uğrar.
***
Nitekim Enfâl suresinin 53. Ayeti mealen beşeriyete şöyle haykırıyor… “Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
***
İşte bu ayet tüm beşeriyete, özellikle tüm İslam dünyasına bir ders-i ibret içermektedir… Çünkü bu ayet, yol göstericidir, rehberlik edicidir… Pusula doğru adresi gösteriyor... Kıbleyi ve istikameti bildiriyor… Beşeriyet, bu ayetin hükmüne göre hareket etmiyorsa, özellikle İslam dünyası kendine istikamet pusulası yapmıyorsa, düştüğü bataklıktan kurtuluşu imkânsızdır… Her ne kadar başka bir kurtuluş çaresi aramak istiyorsa da beyhudedir…
***
Bakınız beşeriyet bugün, teknolojik alanda bir hayli ilerlemiş durumdadır... Artık insanoğlu aya gidiyor, uzaya gidiyor. Gidebilir... Elbette ki bu gidişler, ilmidir ve bilime dayalıdır... Kaldı ki Rahman suresinin 33. Ayeti mealen aynen şöyle buyuruyor; “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.”
***
Ayetin muhtevası şudur... İllaki ilim gücüyle. İlim ilahi bir ilimdir, iman ilmidir. Mevcut teknolojiyle yoğrularak yola çıkmakla ancak bu başarı sağlanabilir… Yani tek başına teknoloji yetmez. Ne kadar gidilirse gidilsin eli boş döner, tıpkı bugünkü insanlık hali gibi…
***
Ne diyoruz, dünyayı ve ahireti temsil eden, canlandıran gerçek ilim ve iman meşalesi; Kur’an-ı Kerimdir... Kur’an ne diyorsa onun araştırılması gerekir. Özellikle tüm insanlık buna mecburdur. Hele hele İslam dünyası ne yaparsa yapsın, kendine çekidüzen vermelidir.
***
Aba ecdadımızın tarihi ortada. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde İslam dünyasının dalgalanan bayrağının, coğrafik yapısı ortada... Ta Viyana kıyılarına kadar, bu ecdat at koşturmuştur… O aba ecdadımız yeryüzünün üçte birini eline geçirendi. İslam’ın ve Kur’an’ın ruhunu insanlığa aşılayanlardı!
***
Ne vakit ki Kur’an’dan sırtını çevirdi, olan oldu... İslam dünyasının dününü ve bugününü düşünelim… Bakalım şöyle geçmişe, kontrol edelim… Dün nerede yürüyorduk, bugün nerede yürüyoruz? En önemlisi de, Küfür dünyasına karşı ne yapar haldeyiz? Bu sorulara cevap aramak gerekir. Elbette ki bu soruların yanıtının başında devletler ve milletler olarak, Kur’an’ın emrettiği ilmin ve imanın neresindeyiz? Ona bakalım!
***
Bugün İslam dünyası başta olmak üzere tüm insanlık dünyası, fecaat bir halde! Şiddetin, terörün, kan ve gözyaşının batağında, debeleniyor… Ahlaki yozlaşma, ahlaki çürümüşlük, sevgi, saygı, birlik ve dirlik hak getire! Battıkça batıyor... Ürkütücü olan da kendine bir çare de bulamıyor!
***
Baş döndürücü teknolojiyle rağmen! Düşünün, göklere kadar gidiyor, aya ve uzaya kadar gidiyor… Amma velakin her nedense eli boş dönüyor. Ne bir maden(!) ne bir cevher (!) ne bir yerüstü kaynağı (!) elde edebiliyor... Sadece dolaşıp geliyorlar.
***
Eee, Allah’ı tanımadan, kâinatın kudret sahibi olduğuna inanmayan ve Hz. Peygamberin yolunu takip etmeyen kupkuru bir teknolojiyle nereye giderseniz gidin, somuta eremezsiniz... Çünkü manen huzur-i ilahide bulunduğunun idrakinde değil… Eğer huzur-i ilahide bulunduğunun farkında değilse, Allah’ı tanımazsa, Hz. Peygamberin getirdiklerine iman etmezse Rahman suresinin 33. Ayetinde buyrulduğu gibi; “eli boş döner…”
***
İlim ve iman aranırken illa ki Allah’a doğru yürümek lazım. İlim ve iman elde etmeye çalışanlar illaki Allahû Teâlâ’nın kudretiyle Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunu takip etmesi gerekir... Aya gittiler, geri geldiler. Ama eli boş gidip geldiler… İnsanlara kalıcı bir ilmi veya ilahi bir mucize yoktur.
***
İnsanlık dünyası, özellikle Türkiye’miz, yıllardan beri bunu deniyor. Aya gittik, uzaya gittik. Tamam da gittiniz de ne oldu? Buna bir kaynak buldunuz mu? Elde edilecek bir şey var mı? Bir maden, bir zenginlik kaynağı, bir cevher buluşun oldu mu? Yok... Nereye gidilirse gidilsin, insanlık eli boş dönüyorsa bir şey yapmış sayılmaz. Allah’ı görmek lazım, tanımak lazım, bilmek lazım, gösterdiği Kur’an yoluna girmek ve uygulamak lazım.
***
İlim, ilimdir. Ama bir toplumda eğer ilmin mahiyeti Allah’a giden yolu göstermiyorsa, o ilim ilim sayılamaz. Bakınız Yunus Emre bu konuda ne diyor;
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır”
***
Allah’a seni götüren yol ilimdir. Yoksa gaflet yoluna sürükleyen çağımızın teknolojik gücüyle bir yere varılamaz. Yunus Emre’nin dediği bu nokta çok önemlidir. Kur’an’ı anlamak, onu okumak, onun yolunu takip etmek gerekir. Ancak bu şekilde toplum kendine çekidüzen verebilir. Kur’an’sız bir yol çok dikenli bir yoldur, gidilemez.
***
Bu itibarla toplumun yekvücut olarak 7’den 70’e kadar sımsıkı Kur’an’a ve Kur’an ilmine sarılması lazım. Kur’an ilmini incelemesi lazım.. Toplumun 7’den 70’ine kadar beyinlerine yerleştirmek lazım. Aksi takdirde “kellim kellim la yenfa” misaliyle “ha oku ha oku, sen uygulamadan uzak durduğun zaman hiçbir şey fayda vermez.” Ancak biraz sevap alırsın, o da yeterli olmaz.
En derin saygı ve sevgilerimle.